DİYARBAKIR - İHD Diyarbakır Şubesi ve Kayıp yakınları tarafından ‘Kayıplar Bulunsun Failler yargılansın’ sloganıyla gerçekleştirilen oturma eylemlerinin 554’üncüsü gerçekleştirildi. 1992 yılında katledilen Gazeteci-Yazar Musa Anter ve 90’lı yıllarda gözaltında kaybedilen Ahmet Biçimli ile Ali İhsan Dağlı’nın faillerinin sorulduğu eylemde konuşan İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan "Mağdurlar için adalet istediğimizde, adalete bir türlü ulaşamıyoruz. Ancak muktedirler kendileri için adalet istediklerinde, o adalet her zaman onların istediklerini yerine getiriyor" diye konuştu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlenen oturma eylemlerinin 554’üncüsü, Valiliğin kayıp eylemlerini 55 haftadır yasaklayan keyfi ve hukuk dışı kararı nedeniyle İHD Diyarbakır Şube binasının önünde gerçekleştirildi. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD Bölge Temsilcisi Abdusselam İnceören, Diyarbakır şube yönetici ve üyeleri, İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan ve yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Adnan Selçuk Mızraklı, CHP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1992 yılında katledilen Gazeteci-Yazar Musa Anter ve 90’lı yıllarda gözaltında kaybedilen Ahmet Biçimli ile Ali İhsan Dağlı’nın failleri soruldu.
“İnsan hakları savunucuları cezasızlığa karşı mücadele ediyor ve kesintisiz bir adalet mücadelesi veriyor”
Eylem öncesi bir konuşmada bulunan İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İstanbul’da 1995 yılında başlayan Cumartesi eylemlerinin 200 haftadan sonra ara verildiğini ve Ergenekon davalarıyla birlikte “Fırat doğusunda işlenen suçların” açığa çıkarılması umuduyla yeniden ve kesintisiz olarak İstanbul, Diyarbakır, Urfa, Cizre, Hakkari, Batman’da ve daha bir çok yerde oturma eylemlerine başlandığını hatırlattı. 3 temel taleple başlayan oturma eylemlerinin üzerinden 10 yıl geçtiğini belirten Türkdoğan “ 3 Temel talep ileri sürdük. Bunlardan bir tanesi Birleşmiş Milletler (BM) Zorla Kaybedilenlerle ilgili uluslararası sözleşmeye Türkiye’nin taraf olmasını istedik. Bu konuda siyasi iktidar söz vermişti ama maalesef bu siyasi iktidar sözünü yerine getirmedi. Türkiye hala bu sözleşmeye taraf değil. Bir diğer husus, faillerin yargı önüne çıkarılması ile ilgili başlatılan soruşturma ve davaların etkili bir şekilde sürdürülmesiydi. Arkadaşlarımız rahmetli Musa Anter’in durumunu anlattı. Anter cinayeti hala aydınlatılamadı. Ankara JİTEM diye bilinen dosyada içerisinde Mehmet Ağar’ın da bulunduğu çok sayıda kişi, Ankara’da 18 kişinin kaçırılarak öldürülmesinden dolayı yargılanmaları devam ediyor. Sonuçlandırılmamış bu iki dava kaldı. Diğer davaların tamamındaki failler, beraat ettirildi. Her türlü bilgiye ve belgeye rağmen. Yani aslında insan hakları savunucuları cezasızlığa karşı mücadele ediyor ve kesintisiz bir adalet mücadelesi veriyor.
“Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi?”
Gelin görün ki, mağdurlar için adalet istediğimizde adalete bir türlü ulaşamıyoruz. Ancak muktedirler kendileri için adalet istediklerinde, o adalet her zaman onların istediklerini yerine getiriyor. Dün akşam bütün Türkiye şok bir habere tanıklık etti. Sevgili Demirtaş tahliye edilmişti. Kesinleşen ceza ile ilgili mahkeme mahsup işlemini yapmıştı ve tahliye olması gerekiyordu. Avrupa mahkemesi tahliye olmasını söylemişti. Ama birden karşısına başka bir soruşturma dosyası çıkarıldı. 2014 tarihli ve o dosya kapsamında dün yeniden tutuklandı, Figen Yüksekdağ ile birlikte. Üzerinden 5 yıl geçmiş dosya ile ilgili işlem yaparsanız, o zaman şunu sormak gerekiyor: Türkiye’de her sakıncalı yurttaş ilgili bir gizli dosya mı barındırıyorsunuz? Lazım olduğunda o dosyayı açıp işlem mi yapıyorsunuz? Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi? Dolayısıyla adli mercilerin bu hatadan derhal vazgeçmesi gerekiyor. Özgürlük ve güvenlik hakkı herkes içindir, herkese lazım olacak. Bu kötü örneklere artık son vermek gerekiyor. Bir diğer talep ise hakikat. Bizler sadece faillerin yargılanmasını istememiştik. Aynı zamanda kayıplarımızın akıbetini öğrenmek istiyoruz. Hakikati istiyoruz.” diye konuştu.
“Kemiklerinin bulana kadar peşini bırakmayacağız”
Türkdoğan’ın ardından, 1994 yılında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yüzü kapalı ve silahlı kişilerce kaçırılan Ahmet Biçimli’nin oğlu Hanifi Biçimli, babasının kaybediliş hikayesini anlatarak şunları belirtti: “Benim adım Hanifi Biçimli. Benim babam 1994 yılında köyden Silvan’a giderken, yüzü kapalı kişiler önünü keserek onu götürdüler. O günden beri babamdan bir haber alamadım. Daha önce birkaç kez önünü keserek ‘bunun hesabını vereceksin’ diyerek tehdit etmişlerdi. Onu götürdüler ve bir daha haber alamadık. Kemiklerini bulana kadar, peşini bırakmayacağız.”
24 yıl önce gözaltında kaybedildi
Ardından da İHD Diyarbakır Şube yöneticisi Hasan Yalçın, 14 Nisan 1995 tarihinde Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Ali İhsan Dağlı’nın hikayesini anlattı: Yalçın, şunları belirtti: “14 Nisan 1995 yılında köyde güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyon sonrası çatışma çıkar. Çatışma sonrası Ali İhsan Dağlı, 7 örgüt militanı ile birlikte gözaltına alınır. Köy muhtarı Mehmet Şirin Kılıç, gözaltına alınan Ali İhsan Dağlı’nın köyden götürüldüğüne ve sol elinden yaralandığına şahit olur. Köy Muhtarının aktardıklarına göre; Ali İhsan Dağlı önce Hişkamergê Köyüne götürülür. Yarım saat burada bekletildikten sonra bir helikoptere bindirilerek Silvan Jandarma Komutanlığına götürülmüş. Ali İhsan Dağlı’nın köyden çıkartılırken kurşun yarasından dolayı gömleğinin kanlı oluğuna şahit olunur. Köy muhtarı ertesi gün serbest bırakılır. Ancak Ali İhsan Dağlı’dan bir daha haber alınamaz. Gözaltı sonrası ailenin Ali İhsan Dağlı için resmi kurumlara yapmış olduğu başvurular sonuçsuz kalır. 24 Nisan 1995 yılında babası Mehmet Dağlı tarafından DGM savcılığına yapılan başvuru sonrası aileye “Ali İhsan DAĞLI adlı bir şahsın gözaltına alınmadığı söylenir.” Yine Evrensel Gazetesinin 11 Ekim 1995 tarihli haberine göre, ailenin İHD’ye başvurmasından dolayı köy güvenlik güçleri tarafından basılır ve aile askerler tarafından tartaklanır. Ailenin 2009 yılında derneğimize yapmış olduğu başvuruya göre bu baskılar kaybedildikten sonra sürekli devam eder. 11 Ekim 1995 yılında Evrensel Gazetesi’nin “İşte Kayıp” başlıklı haberi ile Ali İhsan Dağlı’nın gözaltında çekilmiş fotoğrafı ile gözaltına alındığı belgelenir. Fotoğrafta Ali İhsan Dağlı’nın sol elinin sarılı vaziyette olduğu görülür. Ailesi çekilmiş bu fotoğraf dışında kayıp Ali İhsan Dağlı’ya ilişkin başka bir somut bilgiye ulaşmaz. 16 Ekim 1995 tarihinde bu fotoğraf şubemize gelen ailesi tarafından teşhis edilir. Aile Ali İhsan Dağlı’nın kaybedilmesine ilişkin davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürür. AİHM, Türkiye’yi Ali İhsan Dağlı’nın kaybedilmesinden dolayı mahkûm eder.”
Yapılan konuşmaların ardından tüm kayıplar için oturma eylemi gerçekleştirildi.