Çocuktan İşçi Olmaz; Çocuk Emeği Sömürüsü Önlenebilir

12.06.2020

 

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü!

Çocuktan İşçi Olmaz; Çocuk Emeği Sömürüsü Önlenebilir.

Çocuk işçiliği, yetişkinler tarafından kurgulanan dünyada çocuklar üzerinde tahakküme ve çocuğa karşı her türlü şiddette zemin hazırlamakta; çocuğun gelişimine ve kendini gerçekleştirmesine, bugününe ve yarınına onarılması güç ve/ya imkansız sonuçlara neden olmaktadır. Buna rağmen yıllardır 18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğu gerçeği esnetilmekte, başta asgari çalışma yaşı gibi sorunlu bir kavram ile çocuk işçiliği meşrulaştırılmaktadır.

Uluslararası boyutta çocuk işçiliğinin aşamalı olarak sonlandırılması amacıyla Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1992 yılında Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Programı’nı (IPEC) başlatmış, 1993 yılında Türkiye de dahil olmuştur. 18 yaş altında olan çocukların hiçbir surette çalıştırılamayacağını ön gören 182 sayılı ILO sözleşmesi En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğini önlemeye odaklanarak; “Bu Sözleşmeyi onaylayan her üye ülke acil bir sorun olarak en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin yasaklanmasını ve ortadan kaldırılmasını temin edecek ivedi ve etkin önlemleri alır” şeklindeki birinci maddesi ile taraf devletlerin yükümlülüklerini tanımlamıştır.

Türkiye özelinde geçen 27 yıl sonunda soruna dair bütüncül ve hak temelli bir yaklaşımdan bahsetmek mümkün değildir. Öyle ki;

  • Soruna dair veriler TÜİK’in Çocuk İşgücü Anketi ile sınırlı kalmakta; söz konusu veriler kayıt dışı alanları kapsamamakta ve sınırlı alanlara işaret etmekte, ayrıca en güncel veriler 7 yıl sonra tekrarlanacak şekilde 2019 yılına ışık tutmaktadır. Verilere bakıldığında TÜİK Çocuk İşgücü Anketi’nin çalışan çocuk verilerini gizlediği anlaşılmaktadır.
  • Gelir adaletsizliği- pek çok ailenin insani koşullarda yaşamlarını sürdürmesi için gereken ekonomik gelirden yoksun olması; eğitimin kesintili hale getirilmesi (4+4+4) ile ilkokuldan itibaren uzaktan- açıktan devam eden eğitim süreçleri milyonlarca çocuğun okul ortamlarından uzaklaşmalarına ve ucuz iş gücü olarak çalışmalarına kapı aralayan bir araca dönüşmektedir.
  • Üretim süreçlerinin ve üretim ilişkilerinin dağınık ve parçalı hale gelmesiyle İş Kanunu, İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da bu parçalı ve bölünmüş üretim süreçlerini daha az denetleyecek nitelikte düzenlenerek 50 den az çalışanın olduğu iş yerlerinin kısmı olarak denetlenmesi öngörülmüş; Temmuz 2017 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi beklenen 10 ve altında işçi çalıştıran işyerlerinin işçilerine iş sağlığı ve güvenliği hizmeti verme zorunluluğu 1 Temmuz 2020’ye kadar ertelenerek  Meslek Lisesi Öğrencileri ile İŞ-KUR üzerinden sürdürülen meslek edindirme , staj, ve işbaşı eğitimlerinin büyük oranda gerçekleştiği bu tür küçük iş yerleri tümüyle denetim dışına çıkarılmıştır.
  • İş yerleri çocukların bedensel, ruhsal ve psikolojik gelişimleri ile oyun ve sosyal kültürel ihtiyaçlarından uzak bir mantıkla tehlikeli, az tehlikeli ve tehlikesiz olarak sınıflandırmakta ve Çocuk İşçiliği meşrulaştırılmaktadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 2019 yılı verilerine göre 29’u 15 yaşından küçük olmak üzere 67 çocuk çalışma ortamında hayatını kaybetmiştir. 
  • Uluslararası standartlara göre Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimi olarak tarif edilen Tarımsal faaliyetlerde görülen Çocuk İşçiliği, Türkiye’de mevsimlik olmaktan çıkmış ürün hasat dönemlerine göre her mevsimde farklı hasat bölgelerinde görülen “gezici sürekli tarım işçiliğine” dönüşmüştür.
  • 2017/6 sayılı Başbakanlık Genelgesinin (METIP) uygulanmasında çocukların ve ailelerinin eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel ihtiyaçları ile insani koşullarda barınma imkanları sağlanmadığı gibi coğrafyamızda -komşu ülkelerde devam eden iç savaşlar ve çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan mülteci-sığınmacılarında çalışmak için sahaya dahil olmasıyla birlikte daha kötü koşullarda daha az ücretle çalışma giderek yaygınlaşmıştır.
  • Pandemi sürecinde çocukların kuralsız ve güvencesiz olarak iş yaşamına dahil edilme oranlarının yükselmeye devam ettiği gözlenmiştir. Öyle ki; 2020 Mart ayından itibaren salgınla mücadele kapsamında alınan sokağa çıkma yasakları ve sağlık tedbirleri Çalışanlar ve Mevsimlik Tarım İşçileri bakımından uygulanmamış ve 4 Nisan 2020 tarihinde yayımlanan genelge ile 18 yaş altı çalışanlar da dahil seyahat izni verilmiştir.
  • Türkiye’de uzun yıllardır devam eden çatışmalı süreç ve güvenlik uygulamaları nedeniyle ilan edilen yayla, mera yasaklarının sürekli gündemde olması nedeniyle kırsal bölgelerde tarımsal faaliyetler ve hayvancılık ile geçimlerini sağlayan aileler; bu faaliyetlerini sürdüremez duruma geldiklerinden kentlere göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Bunun sonucu olarak aileler bir yandan kent yaşamının gerektirdiği sosyal, kültürel uyum sorunlarıyla uğraşırken; bir yanda da ekonomik zorluklarla baş edebilmek ve geçinebilmek için çocuklarıyla birlikte kötü koşullarda çalışma yaşamına dahil olmak zorunda kalmaktadırlar. Mevsimlik Tarım İşçiliği yapan nüfusun önemli bir kesimini bu grupların oluşturduğu gözlenmektedir.

İnsan Hakları Derneği olarak tüm dünyada ve Türkiye’de Çocuk İşçiliğinin önlenebilir olduğunu, başta Çocuk Haklarına dair Sözleşme ile 182 sayılı İLO sözleşmesine taraf olan devletlere yükümlülüklerini hatırlatıyoruz! 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Gününde ulusal ve uluslararası demokratik kurum, kuruluş ve örgütleri, Çocuk İşçiliğinin tümden ortadan kaldırılması konusunda kararlı, tutarlı ve ısrarcı çalışmalar yapmaya, üretim ve tüketim süreçlerinin insani ve sürdürülebilir olması için çaba sarf etmeye, dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan sorunların çözümünde barışçıl ve insan haklarına dayalı çalışmaya davet ediyoruz.

Türkiye’nin başlatmış olduğu Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi Projeleri kapsamında;

Öncelikle;

  • Bütüncül değerlendirme yapılmasını sağlayacak ayrıştırılmış ve hak temelli veriler oluşturulmasını,
  • Projelerin sendikalar, sivil toplum örgütleri ve hak savunucusu örgütlerin katılımıyla gözden geçirmesini,

İvedilikle;

  • 18 yaş altında olan tüm çocukların her ne ad altında olursa olsun çalışmalarını yasaklayıcı düzenlemeleri hızla hayata geçirmesini,
  • Gelir adaletsizliği sonucu geçim sıkıntısı çeken ailelerin insani bir yaşam için gerekli olan düzenli bir gelire sahip olabilmesi için istihdam olanakları yaratılmasını,
  • Çalışma yaşamının tüm boyutlarıyla ve en küçük birimden başlanarak düzenli olarak denetlenmesini,
  • Çocuk emeği sömürüsüyle mücadelede “çocuğun yüksek yararının” odakta tutulmasını

TALEP EDİYORUZ!

Çocuklar İçin Savaşsız Sömürüsüz Bir Dünya Yaratma Umuduyla…

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

EK/ Çocuk İşçiliği Sorunu ve Türkiye’deki Duruma dair Değerlendirme

 

Çocuk İşçiliği Sorunu ve Türkiye’deki Duruma dair Değerlendirme

Tarihin her aşamasında görülen çocuk işçiliği önemli bir sorun olarak günümüze kadar gelmiştir. Sanayi Devrimi ile birlikte başlayan pazar için üretim yarışı, daha fazla üretim ve daha fazla kazanma hırsı, üretiminde güvencesiz, örgütsüz ve düşük ücretle çalışacak iş gücü arayışı ile birleşince Çocuk Emeği Sömürüsü çağımızın önemli bir sorunu haline gelmiştir.

Çocukluk döneminin sağlıklı bireyler yetiştirilmesinde özel önem verilmesi gereken bir dönem olduğu yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bu gerçekten hareketle yaşamın her alanında çocuklara özgü düzenleme ve çocukluk çağına uygun yaşam koşullarının sağlanmasında aileler kadar devletlerinde sorumluluk üstlenmesi gerektiği düşüncesi Çocuk Hakları ve Çocuk Haklarına dair düzenlemeleri ortaya çıkarmıştır. 1924 yılında Cenevre Çocuk Hakları bildirisi ile başlayıp 20 Kasım 1989 yılında BM Genel Kurulunda kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi ile taçlanan süreçte çocuk haklarının gelişip korunmasında önemli bir birikim ortaya çıkmıştır.

1919 yılında kurularak çalışma hayatı ile ilgili uluslararası normlar belirleyen Uluslararası Çalışma Örgütü ’de çocukların erken yaşlarda çalışma yaşamının ağır koşullarında uzak kalmaları amacıyla önemli standartlar geliştirmiş olmakla birlikte; halen dünya üzerinde milyonlarca çocuğun emek sömürüsüne ve beraberinde çalışma yaşamının ağır koşullarında sistematik olarak ihmal, istismar ve şiddete uğrayarak hayatını sürdürmek zorunda kaldığı gerçeği devam etmektedir.

18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğu gerçeği; söz konusu çalışma yaşamı olunca esnetilmiş ve Asgari Çalışma Yaşı gibi sorunlu bir kavram Çocuk İşçiliğinin sürmesini olağanlaştırmıştır.  Çocuk İşçiliğinin aşamalı olarak sonlandırılması amacıyla 1992 yılında Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Programı (ILO/IPEC) başlatılmıştır.1993 yılında Türkiye Programa dahil olmuştur. Aradan geçen zaman diliminde nasıl bir iyileşme olduğu henüz bilinmemektedir.

Bunun yanı sıra 18 yaş altında olan çocukların hiçbir surette çalıştırılamayacağını ön gören   182 sayılı ILO sözleşmesi En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğini önleme amacıyla oluşturulmuştur. Sözleşmenin birinci maddesi: Bu Sözleşmeyi onaylayan her üye ülke acil bir sorun olarak en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin yasaklanmasını ve ortadan kaldırılmasını temin edecek ivedi ve etkin önlemleri alır.” Şeklindedir.

Türkiye 1924 tarihli Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi, 1989 yılında kabul edilen BM Çocuk Hakları Sözleşmesi dahil çocuklarla ilgili hak temelli belgelerin tamamına kısmi çekincelerle taraf olmuştur. 1932 yılından beri de ILO sözleşmelerine taraftır. Çocuk İşçiliğinin önlenmesiyle ilgili çaba sarf eden BM kuruluşlarından birisi de 1946 yılında kurulan UNICEF olup 1951 yılından beri Türkiye’de saha çalışması yürütmektedir.

Dünyadaki tüm çabalara rağmen Çocuk İşçiliği dünya ölçeğinde varlığını halen sürdürmektedir. 2017 yılında ILO’nun desteğiyle Arjantin’de toplanan Çocuk İşçiliğinin Kalıcı Biçimde Sona Erdirilmesi IV Küresel Konferansında dünyada halen 73 milyonu çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde olmak üzere tahminen 152 milyon erkek ve kız çocuğun çalışmakta olduğu belirtildi. Buna ek olarak 4 milyonu çocuk olmak üzere 25 milyon insan zorla çalıştırılmaktadır. Daha önceleri 2015 yılı sonunda en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin bitirilmesi öngörülürken şimdi 2025 yılı olarak hedef uzak bir tarihe revize edilmiştir.

Türkiye’de ise Çocuk İşçiliğinin önlenmesine dair çeşitli çalışmalar başlatılmış olup bu çalışmaların en önemlileri ise;

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanmış olan Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programında (2017-2023), öncelikli hedef grupları “Sokakta Çalışma, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Ağır ve Tehlikeli İşlerde Çalışma, Tarımda Aile İşleri Dışında, Ücret Karşılığı Gezici ve Geçici Tarım İşlerinde Çalışma” olarak belirlenmiştir.

Mevsimlik Tarım İşçileri ile İlgili 2017/6 Sayılı Başbakanlık Genelgesi (METİP) ile mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla; bulundukları illerden başka illere giden vatandaşların ve ailelerinin bu süreçte yaşadıkları sorunlarının giderilmesine yönelik yapılacak çalışmalar ve ilgili kurum ve kuruluşların sorumlulukları düzenlenmiştir. Son olarak da 20 Şubat 2018 tarihinde Resmî Gazete ’de yayınlanan Başbakanlık Genelgesiyle “2018 Yılı Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı” olarak ilan edildi.

Türkiye’de Çocuk İşçiliği – çocukların çalışma yaşamındaki yeri ve sayısı konusunda sağlıklı veriler ne yazık ki toplanamamaktadır. Ulusal veri toplamakla yükümlü olan TÜİK 2012 yılında sınırlı parametreler kullanarak Çocuk İşgücü Anketi yayımlamış olup aradan geçen 7 yıl sonunda 31 Mart 2020 tarihinde 2019 yılı Çocuk İşgücü Anketi yayımlanmıştır.

TÜİK Çocuk İşgücü Anketi Çalışan Çocuk Verilerini Gizliyor.

2012 yılı Çocuk İşgücü anketine alanda çalışan uzmanların ve sivil toplum örgütlerinin yaptığı eleştirilerin 2019 yılı araştırmasında da dikkate alınmadığı görülmektedir. Anketin yapılma zamanı, kullanılan parametreler ve değerlendirmeye alınan verilere bakıldığında adeta Çocuk İşçiliğinin ve çalışma yaşamındaki çocukların gerçek durumlarının gizlenmeye çalışıldığı izlenimi oluşmaktadır. Şöyle ki:

  • 2019 yılı TÜİK Çocuk İşgücü Anketi Ekim- Aralık döneminde yapılmış olup; bu dönem hem tarımsal faaliyetlerin ve Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliğinin mevsim gereği minimum düzeye indiği bir dönem olması, hem de eğitim- öğretim döneminin başlangıcı olması nedeniyle çocukların okula döndükleri bir zaman dilimidir. Bu yönüyle En Kötü Koşullardaki Çocuk İşçiliği olarak tanımlanan tarımsal faaliyetlerde çalışan çocuklarla ilgili veri sağlıklı koşullarda toplanamamıştır. Tarımsal faaliyetlerin minimum düzeyde olduğu koşulda bile 221 bin çocuğun bu alanda çalıştığı verisi normal koşullarda bu alanda çalışan çocuk sayısının ne kadar çok olduğunun kanıtıdır.
  • Araştırmada 2012 yılında 6-17 yaş olarak baz alınan çalışma yaş aralığı 2019 yılı anketinde İLO tavsiyesi ile 5-17 yaş olarak alınmış olup; bu rakamsal durum önceki iki ankette (2006-2012) yüzde 5.9 olan çocukların işgücüne katılım oranını yüzde 4.4 gibi bir orana çekmiş ve göreceli olarak çocuk işçiliğinin azaldığı yanılsaması yaratılmıştır.
  • Suriye’de İç Savaştan kaçarak Türkiye’de geçici koruma kapsamında olduğu Göç İdaresince belirtilen 3.579.318 kişilik Suriyeli nüfusun 1,678.755 kişisinin 0-18 yaş grubunda olduğu belirtilmiş olup; özellikle çocuk işçiliği- çalışan çocuk verileri içerisinde büyük bir oranı oluşturan bu grup anketin araştırma verilerine dahil edilmemiştir. BM Çocuk Hakları Sözleşmesine taraf ülkeler statüsüne bakılmaksızın tüm çocuklarla ilgili devletlere sorumluluk yüklemişken sığınmacı, göçmen ve geçici koruma statüsündeki çocukların durumu yok sayılmıştır.
  • Örgün Eğitimin Meslek Lisesi bölümlerinde okuyup “beceri eğitimi” adı altında işletmelerde çalıştırılan öğrenciler ile İŞ-KUR kapsamında açılan iş ve meslek edinme kursları ile iş başı eğitim programına dahil olan çocuklar ile örgün eğitim dışında kalmış iki milyona yakın çocuğun iş ve çalışma yaşamında yer alıp almadıkları aldılarsa hangi kurallar içerisinde çalıştıkları, yaşadıkları kaza, ihmal, istismar vb veriler ankette yer almamıştır.
  • Ankete göre 5-17 yaş çağ nüfusunun yaklaşık yedi buçuk milyonu ev işlerinde ailesine yardım ettiği belirtilmiş ancak bu durum çocuk işçiliği- çalışan çocuk verisi olarak değerlendirilmemiştir.
  • Anket kısmen de olsa çocukların çalışma ortamına ve çalışma ortamlarında maruz kaldıkları kötü muameleye ve buna tanık olan çocuklara ilişkin veriler de sunmuş olmakla birlikte; çalışan çocukların sendikal ve sosyal güvenlik hakları ile eğitim, sağlık, dinlenme, izin, rapor kullanma durumlarıyla ilgili herhangi bir veriye yer vermemiştir.
  • Ankete göre çalışan çocuk sayısı 720 bin olarak tespit edilmiştir. 247 bin çocuğun hiç okula gitmediği; bu rakamın içerisinde mevcut iş kanunu ve yasal düzenlemelere göre çalışması kesinlikle yasak olan 15 yaş altı 41 bin çocuğun hem çalıştığı hem de okula hiç gitmediği, 5-11 yaş aralığında 32 bin çocuğunda içinde bulunduğu 146 bin çocuğun çalışmaya devam ettiği verisi dikkat çekmektedir.

Eğitim Sistemi Çocuk İşçiliğini Teşvik Ediyor.

Öte yandan çocuk işçiliğinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de  de en önemli sebeplerinden olan gelir adaletsizliği- ailelerin insani koşullarda yaşamlarını sürdürmeleri için gereken ekonomik gelirden yoksun olma durumları sürmekte; eğitimin kesintili hale getirilmesi (4+4+4) ile ilkokuldan itibaren uzaktan- açıktan devam eden eğitim süreçleri milyonlarca çocuğun okul ortamlarından uzaklaşmalarına ve ucuz iş gücü olarak çalışmalarına kapı aralayan bir araca dönüşmektedir.

MEB 2018-2019 eğitim -öğretim verilerine göre Açık Ortaokul, Açık Öğretim Liseleri ( genel, meslek, ve  açık imam hatip dahil 1,861,845 öğrenci) örgün eğitim olanaklarından ve ortamından kopmuş, bu grup büyük oranda kuralsız ve güvencesiz ağır çalışma koşullarına ve her türlü ihmal ve istismarla karşılaşabilecekleri  olumsuz hayat koşullarıyla baş başa  kalmışlardır. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin giderek paralı hale gelmesi, kamusal eşit ve ücretsiz eğitim, sağlık ve sosyal güvence ile sosyal destekten yoksunluk aileleri çocuklarını küçük yaşlarda çalıştırarak kısa vadede aile bütçesine gelir, uzun vadede de ise eğitim kurumlarından beklentilerinin azalması sonucu niteliksiz iş gücü olmaya yönlendirmektedir.

Türkiye’de örgün eğitimin bir parçası olan ve çocuklara meslek edindirmeyi amaçladığı söylenen, yeterli denetim ve kontrolden uzak halde sürdürülen çıraklık ve meslek lisesi öğrencilerinin tabi olduğu staj çalışmaları da adeta çocukların kuralsız ve acımasız çalışma yaşamına alıştırılma ve sömürünün öğretilmesi işlevini görmeye evirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı öğrenci istatistiklerine göre Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerine kayıtlı yaklaşık bir milyon sekiz yüz bin öğrenci bulunmaktadır. 2017- 2018 öğretim döneminde işletmelere aylık beceri eğitimi için devlet teşviki olarak aylık 182.939 öğrenci adına ödeme yapılmıştır.  İş yerlerinde normal çalışanın yapacağından daha fazla iş bu çocuklara adeta angarya denilecek şartlarda aylık asgari ücretin yüzde otuzu olan 549 TL karşılığında “beceri eğitimi” adı altında yaptırılmaktadır. İŞ-KUR 2017 İşgücü Piyasası Araştırması Raporu ve OECD -PİSA verileri meslek liselerinden mezun olan gençlerin iş hayatında yer alabilmeleri için gerekli olan yeterli beceriyi okullarda edinemediklerini ortaya koymaktadır.

Eğitim Sistemi yeniden tüm toplumsal kesimlerin katılımı ile ele alınmalı demokratik, kamusal, eşit ücretsiz, ulaşılabilir ve anadilde sunulacak şekilde nitelikli hale getirilerek ailelerin eğitim kurumlarından beklentileri arttırılarak çocuklarını iş yerlerine değil okullara göndermelerini teşvik edecek yol ve yöntemler bulunmalıdır.

 Üretim süreçlerinin ve üretim ilişkilerinin dağınık ve parçalı hale gelmesiyle İş Kanunu , İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu  da bu parçalı ve bölünmüş üretim süreçlerini daha az denetleyecek nitelikte düzenlenerek 50 den az çalışanın olduğu iş yerlerinin kısmı olarak denetlenmesi öngörülmüş; Temmuz 2017 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi beklenen 10 ve altında işçi çalıştıran işyerlerinin işçilerine iş sağlığı ve güvenliği hizmeti verme zorunluluğu 1 Temmuz 2020’ye kadar ertelenerek  Meslek Lisesi Öğrencileri ile İŞ-KUR üzerinden sürdürülen meslek edindirme , staj, ve işbaşı eğitimlerinin büyük oranda gerçekleştiği bu tür küçük iş yerleri tümüyle denetim dışına çıkarılmıştır. İş yerleri çocukların bedensel, ruhsal ve psikolojik gelişimleri ile oyun ve sosyal kültürel ihtiyaçlarından uzak bir mantıkla tehlikeli, az tehlikeli ve tehlikesiz olarak sınıflandırmakta ve Çocuk İşçiliği meşrulaştırılmaktadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 2019 yılı verilerine göre 29 u 15 yaşından küçük olmak üzere 67 çocuk çalışma ortamında hayatını kaybetmiştir. 

Mevsimlik Tarım İşçiliği Virüs Salgınına Rağmen Sürdü..

Uluslararası standartlara göre Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimi olarak tarif edilen Tarımsal faaliyetlerde görülen Çocuk İşçiliği ülkemizde mevsimlik olmaktan çıkmış ürün hasat dönemlerine göre her mevsimde farklı hasat bölgelerinde görülen “gezici sürekli tarım işçiliğine “dönüşmüştür. Bu konuda yayımlanmış olan Mevsimlik Tarım İşçilerinin yaşamlarını kolaylaştırmayı amaçlayan 2017/6 sayılı Başbakanlık Genelgesinin (METIP) uygulanmasında çocukların ve ailelerinin eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel ihtiyaçları ile insani koşullarda barınma imkanları sağlanmadığı gibi coğrafyamızda -komşu ülkelerde devam eden iç savaşlar ve çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan mülteci-sığınmacılarında çalışmak için sahaya dahil olmasıyla birlikte daha kötü koşullarda daha az ücretle çalışma giderek yaygınlaşmıştır.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de çalışma çağındaki yetişkin insanların işsizlik oranları Pandemi sürecinin de katkısıyla giderek artarken çocukların kuralsız ve güvencesiz olarak iş yaşamına dahil edilme oranlarının yükselmeye devam ettiği gözlenmektedir. Öyle ki; 2020 Mart ayından itibaren Salgınla mücadele kapsamında alınan sokağa çıkma yasakları ve sağlık tedbirleri Çalışanlar ve Mevsimlik Tarım İşçileri bakımından uygulanmamış ve 4 Nisan 2020 tarihinde yayımlanan genelge ile 18 yaş altı çalışanlar da dahil seyahat izni verilmiştir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki mevsimlik Tarım İşçiliği çocuklar dahil tüm aile fertlerinin katıldığı hatta bazı tarımsal işlerde çocukların daha  çok tercihen çalıştırıldığını ortaya koymaktadır. Mevsimlik Tarımda çalışan ailelerin genellikle düşük ekonomik gelire sahip ve çok çocuklu aileler olduğu düşünüldüğünde bu süreçte ciddi sayıda çocuğunda riskli durumlarla karşı karşıya kaldığı söylenebilir. İLO Türkiye Ofisinin desteği ile Kalkınma Atölyesince hazırlanmış olan ve     Mayıs 2020 tarihinde yayımlanan “Virüs Mü? Yoksulluk Mu?” başlıklı raporu Mevsimlik Tarım İşçileri ve çocuklarının bu süreçte yaşadıkları zorlukları ve ilan edilen tedbirlerin dünyadaki diğer örneklere göre nasıl kâğıt üstünde kaldığını ortaya koymaktadır.

Çatışmalı Ortam Geçim Olanaklarını Yok Ediyor…

Türkiye’de uzun yıllardır devam eden çatışmalı süreç ve güvenlik uygulamaları nedeniyle ilan edilen yayla, mera yasaklarının sürekli gündemde olması nedeniyle kırsal bölgelerde tarımsal faaliyetler ve hayvancılık ile geçimlerini sağlayan aileler; bu faaliyetlerini sürdüremez duruma geldiklerinden kentlere göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Bunun sonucu olarak aileler bir yandan kent yaşamının gerektirdiği sosyal, kültürel uyum sorunlarıyla uğraşırken; bir yanda da ekonomik zorluklarla baş edebilmek ve geçinebilmek için çocuklarıyla birlikte kötü koşullarda çalışma yaşamına dahil olmak zorunda kalmaktadırlar. Mevsimlik Tarım İşçiliği yapan nüfusun önemli bir kesimini bu grupların oluşturduğu gözlenmektedir.