'10 yılda 690 kişi işkence ve kötü muamele şikayetiyle başvuruda bulundu'

23.06.2020

DİYARBAKIR- İHD Diyarbakır Şubesi İşkence ve Kötü Muameleyle Mücadele Komisyonu tarafından hazırlanan ve İHD Diyarbakır Şubesine yapılan bireysel başvurulardan derlenen son 10 yılın işkence verilerinin yer aldığı "2010-2019 Yılları Arası İşkence ve Kötü Muamele Raporu" düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Raporda yer alan verilerin paylaşıldığı basın toplantısında; 2010-2019 yılları arasında kolluk görevlileri başta olmak üzere kamu görevlilerinden fiziksel şiddet gördüklerini iddiasıyla 690 kişinin İHD Diyarbakır Şubesine başvuruda bulunduğu, başvuruculardan 97’sinin kadın ve 592’sinin ise erkek olduğu, 36’sının 18 yaşından küçük olduğu, 29 başvurucunun 50 yaş üzeri olduğu kaydedildi. 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi İşkence ve Kötü Muameleyle Mücadele Komisyonu tarafından hazırlanan ve İHD Diyarbakır Şubesine yapılan bireysel başvurulardan derlenen son 10 yılın işkence verilerinin yer aldığı "2010-2019 Yılları Arası İşkence ve Kötü Muamele Raporu" İHD Diyarbakır Şube binasında düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Toplantıya İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi ve İşkence-Kötü Muameleyle Mücadele Komisyonu Üyeleri Yakup Güven ile Ezgi Sıla Demir, İHD Diyarbakır Şube Saymanı Ercan Yılmaz katıldı. 

"Baro başkanlarına müdahaleyi kabul edilemez buluyoruz"

Toplantıya kısa bir konuşmada bulunan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, avukatlık mesleğinde yapılmak istenen değişikliklere karşı Türkiye'deki baro başkanlarının Ankara'ya bir "savunma yürüyüşü" başlattıklarını ve Ankara girişinde polis engellemesi ve müdahalesine maruz kaldığını belirterek "Dün Türkiye'de sıklıkla rastladığımız, toplumun muhalif kesimlerine uygulanan bir görüntü, hukukun kurumlarını temsil eden baro başkanlarına karşı da yapıldı. Görüntülerde de görüldüğü üzere bazı baro başkanlarımıza karşı kolluk güçlerinin fiziki müdahalesine,  kötü muamelesine varacak şekilde bir müdahalede bulunuldu. Bunu hukukla izah etmenin hiçbir imkanı yoktur. Bu durumu kabul edilemez buluyoruz. Demokratik gösteri ve yürüyüş hakkının, barışçıl protesto hakkının bu denli ağır saldırıyla, hakaretlerle engellenmesini, müdahale edilmesini kınıyoruz. Bu anlamda ilk günden bu yana ifade ettiğimiz gibi bu demokratik yürüyüşe olan dayanışma ve desteğimizi ifade etmek istiyoruz. Bu olağanlaşan ve Türkiye genelinde yaygınlaşan şiddet kültürüne karşı, barolarımızın sergilediği bu demokratik yürüşüyü desteklediğimizi ifade etmek isteriz" dedi.

"İşkence faili kamu personeli cezasızlıktan güç alıyor"

Daha sonra hazırlanan raporun içeriğine dair bilgi paylaşan Zeytun, raporun 2010-2019 yıllarından şubelerine yapılan başvuruların değerlerilmesi sonucunda ortaya çıkan veriler olduğunu ve raporda yer alan verilere göre toplumsal hayattaki fiziksel şiddetin her geçen yıl artarak devam ettiğini kaydederek "İşkence faili gerçekleştiren kamu personellerinin nasıl futursuzca hareket ettiklerini ve uyguladığı şiddetin cezasızlıkla ödüllendirilmesinden nasıl güç aldığını da ayrıntılı olarak göreceksiniz. Bu şiddetin herhangi kanuni bir müeyyidesinin uygulanmaması, sınırsız gerçekleşmesi nedeniyle bu durumdan güç alan kolluk kuvvetinin, kamu görevlilelerinin işkenceyi her alanda gerçekleştirdiğini göreceksiniz" diye belirtti.

Zeytun'un ardından rapora dair bilgi veren İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi ve İşkence-Kötü Muameleyle Mücadele Komisyonu Üyesi Yakup Güven, şunları paylaştı: 

"İşkence ve Kötü Muamele ile Mücadele Komisyonumuzun yaptığı çalışma kapsamında 2010-2019 yıllar arasında şubemize hak ihlali iddiasıyla yapılan toplam 3 bin 569  başvuru incelenmiştir. Son 10 yıllık periyotta yapılan bu başvurular içerisinden, kamu görevlilerince “fiziksel şiddet” uygulanıp mağdurların vücut bütünlüğü üzerinde yaralanma neticesi doğuran eylemlere ilişkin 690 başvuru çalışma konumuz olmuştur. Bu çalışmada ölçüt olarak kamu görevlilerini, güvenliklerinden sorumlu oldukları mağdurlara yönelik hedef gözeterek gerçekleştirdikleri, mağdurların vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan (kaba dayak, vücudun tek bir noktasına sürekli vurma, kesici aletle yaralama, ateşli silahla yaralama, haya burma, falaka, kırbaç hortum vb. ile vurma, diğer fiziksel müdahaleler, saç sakal bıyık yolma, boğma girişimi, vb.) “yaralama” iddialı eylemleri alınmıştır. Doğrudan fiziksel acı doğuran başvurular inceleme konusuna dahil edilirken kamu görevlilerinin gerçekleştirdikleri şiddet fiilleri, uluslararası hukuk tanımlamaları ve uygulamaları ışığında incelenerek değerlendirme yapılmıştır.  Bu başvurular içerisine hasta mahpuslar, sağlığa erişimin engellenmesi, küfür, hakaret, aşağılama, tehdit, sözlü taciz, göz yaşartıcı kimyasallara maruz bırakma, hijyen koşullarının sağlanmaması dahil edilmemiştir. Bu çalışmanın esas amacı son 10 yılda yapılan başvurulardaki mağdurun vücut bütünlüğü üzerinde yaralanmalara yol açtığı iddia edilen fiziksel şiddet uygulayıcıları, mağdurları, kronolojik şeması ve uygulanan mekânların haritasını ortaya çıkarmaktır."  

"2010-2019 yılları arasında şubemize yapılan başvurularda, vakaların yıllara ve aylara göre dağılımında; ülkenin içinde bulunduğu politik durum, devlet güçleri ve PKK arasındaki çatışma ortamı ve çatışmaların yoğunluk derecesi, devletin Kürt meselesine yaklaşımı, seçim dönemlerinde hükümetin izlediği politikalar, hükümetin hapishanelere ilişkin izlediği politika ve hapishane doluluk oranları, toplumsal gösteri ve yürüyüş hakkına ilişkin politikalar etkili olan başlıca unsurlardır. Süregelen otoriter uygulamaların ve şiddet dilinin yoğun olarak kullanıldığı, ötekileştirici, hedef gösterici siyasetin etkin olduğu dönemlerde bu vakaların doğrusal bir oranla arttığı gözlemlenmiştir. Devlet ve hükümet yetkililerinin Kürt meselesi başta olmak üzere benzeri sorunlara müzakere ve diyalog yöntemini benimsediği, barışçıl bir dil ve üslup kullandığı dönemlerde bu iddialarla şubemize başvurunun görece azaldığı görülmektedir."
 
"Adli mercilerin toleranslı ve keyfi tavırları, işkence ve kötü muamele suçlarına davetiye çıkarmakta, failleri cesaretlendirmekte, mağdurların ise hak arama konusunda çekinmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucu olarak mağdurların büyük çoğunluğu işkencenin adli mercilere taşınmasını istemeyerek şikâyetçi olmaktan kaçınmaktadırlar. Yapılan suç duyuruları, ihbarlar, çeşitli idari başvurular neticesinde çoğunlukla failler hakkında adli ve idari işlem başlatılmaması; takipsizlik, beraat vs. cezasızlık kararlarının tayin edilmesi; failler açısından yaptıkları eylemlerin meşru olduğu, sınırsız şiddet kullanımları önünde herhangi bir yasal engel bulunmadığı, kamu gücünü elinde bulunduran mercilerce korundukları algısına sebep olmakta, bu hukuksuzluk silsilesi de beraberinde daha büyük hukuksuzluk ve travmalar getirmektedir"
     
"Özellikle Kürt meselesinin demokratik müzakere ve diyalog yöntemi ile çözümüne yönelik 2013-2015 yılları arasında sürdürülen çatışmazlık halinin 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan silahlı çatışmalar, şehir merkezinde başlatılan askeri operasyon ve süresiz ve kesintisiz sokağa çıkma yasakları ile bozulmasının ardından işkence ve kötü muamele vakalarında artış olduğu gözlemlenmiştir. Hakeza 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminin ardından hükümetin izlediği politikalar, ilan edilen Kanun Hükmünde Kararnameler, kolluk gücüne verilen sınırsız yetkiler ve cezasızlık politikaları son yıllarda artan işkence ve kötü muamele vakalarının artışını tetikleyen önemli etmenler olarak göze çarpmaktadır."

"Raporumuz dahilince incelenmiş olan tüm vakaların fiziksel olmasının yanı sıra duygusal, ekonomik ve psikolojik tahribat yarattığı unutulmamalıdır. Üretilen fiziki şiddet her ne kadar somut manada mağdurun vücut bütünlüğüne yöneltilmiş olsa da, neden olduğu psikolojik tahribat; mağdurun ailesinde, yakın çevresinde ve olayın tanığı olan toplumda da etkilerini gösterebilmektedir. Özellikle işkence ve devlet yetkilileri eliyle uygulanan şiddet vakalarının artış göstermesi, toplumun diğer bireylerinde yaşam hakkı, kişi dokunulmazlığı hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı başta olmak üzere birçok konuda güvensizlik ve kaygıyı beraberinde getirmektedir."

Güven'in ardından İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi ve İşkence-Kötü Muameleyle Mücadele Komisyonu Üyesi Ezgi Sıla Demir, rapora dair istatistiksel verileri paylaştı: 

•    Derneğimize 2010-2019 yılları arasında kolluk görevlileri, infaz koruma memurları başta olmak üzere kamu görevlilerinden fiziksel şiddet gördüklerini beyan ederek başvuruda bulunan toplam başvurucu sayısı 690’dır.  Başvurucularımızdan 97’si kadın 592’si ise erkektir. Toplam başvurucu sayısından 36’sı 18 yaşından küçük olup, 29 başvurucu ise 50 yaş üzeridir. 10 yıl içerisinde derneğimize yapılan tüm başvuru kategorileri arasında işkence ve kötü muamele yani fiziksel şiddete dayalı başvurularının oranı %19.5’tir. 

•    Kadın başvurucuların en fazla başvuru yaptıkları yıllar; 30 başvuru ile 2019, 18 başvuru ile 2018 yılları olarak göze çarpmaktadır. 2019 yılı ise 50 yaş üstü başvurucunun kamu görevlilerinden fiziksel şiddet gördüklerini beyan ederek, en fazla başvuru yaptıkları yıldır.

•    Derneğimiz on yıllık verilerine göre fiziksel şiddeti en fazla ve en yaygın biçimde kullanan kamu görevlileri sırasıyla infaz koruma memurları(%45), polisler(%39), jandarma (%10) ve korucular(%1) şeklindedir. Bu sıralamada özellikle infaz koruma memuru(324) ve polis şiddeti(280) çok net biçimde göze çarpmaktadır.

•    Fiziksel şiddetin uygulandığı iddia edilen mekan sıralamasında ise ilk sırada 335 başvuru ile cezaevleri gelmektedir. Başvuruların %47’si işkence ve kötü muamelenin gerçekleştiği yer olarak cezaevlerini göstermiştir. 2010-2015 arasındaki ilk altı yılda hapishanelerden derneğimize fiziksel şiddet içerikli başvuru sayısı toplam 118 iken, 2016-2019 arasındaki dört yılda ise bu sayı 217 olarak kayıtlara geçmiştir. Hapishanelerden derneğimize ilgili iddialarla en az başvuru yapılan yıl 4 başvuru ile 2010 yılı, en çok başvuru yapılan yıl ise 78 başvuru ile 2018 yılı olmuştur. 2010-2015 yılları arasındaki durum, devlet ve hükümet tarafından zaman-zaman Kürt meselesine dair çözüm girişimlerinin olması ile ilişkilendirilebilinirken; darbe girişimini ardından hükümetin baskıcı ve aşırı güvenlikçi politikaları sonraki dört yıla ilişkin vakaların artış tablosunu açıklayabilecek önemli etkenler olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan son yıllarda hükümetin izlediği politikalardan kaynaklı hapishanelerin doluluk oranının artması da bir diğer önemli etmen olarak göze çarpmaktadır.

•    2017 yılında işkence ve kötü muamele başvuruları cezaevlerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle 2010-2014 yılları arasında bu başvurularda sürekli olarak bir artış olduğu, 2017 ve 2018 yıllarında en yüksek rakamlara ulaştığı görülmektedir. Cezaevlerinden şubemize yapılan başvurularda işkence/kötü muamelenin çoğunluğu girişlerde, çıplak arama dayatması yapılarak, ani koğuş baskınlarında, nakil esnasında ring aracı içinde gerçekleştiği belirtilmiştir. 

•    Bu on yıllık süreçte yapılan başvurulardan elde ettiğimiz verilere göre kolluk kuvvetlerinin mağdur başvuruculara yönelik fiziksel şiddeti yoğun olarak kullandığı iddia edilen mekanlar arasından göze çarpan bir diğer mekan ise sokak/kamuya açık alanlardır. 689 başvurucu arasından 168’i sokak ortasında kolluk görevlilerince darp/kaba dayak/fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtmiştir. Bu alanda en az başvuru 6 ile 2016 yılı, en çok başvuru ise 23 başvuru ile 2014 yılı olmuştur. Kolluk kuvvetinin, şiddeti sokağa taşıması yönündeki tavrının, öte yandan içerisinde hükümet ve devlet tarafından aykırı kabul edilen tüm toplumsal kesimlere yönelik bir tehdit unsuru barındırdığı değerlendirilmektedir.

•    Gözaltına alınırken işkence ve kötü muameleye uğradığı iddiasıyla yapılan başvurusu sayısı, 2019 yılında en yüksek rakamlara ulaşmıştır. Bu rakam ise son 10 yılın en yüksek rakamıdır. (Yukarıda detaylı bir şekilde verilen bilgiler incelendiğinde görülecektir.)  incelediğimiz başvurularda gözaltına alınırken gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamelenin çoğunluğu, eve ilk giriş anında, kameraların olmadığı geçişlerde, zırhlı araçların/gözaltı araçlarının içerisinde yapıldığı ifade edilmektedir.

•    Polisin fail olduğu iddiasıyla derneğimize son on yılda en fazla başvurunun yapıldığı yıl 2019 yılı olarak kayıtlara geçmiştir. 2019 yılında başvuru sayısı 56’ya ulaşmış, onu takip eden yıl 38 başvuru ile 2011 yılı olmuştur. Failin polis olarak belirtildiği başvuru sayısının en az sayıda olduğu yıl ise 18 başvuru ile 2017 yılı olarak göze çarpmaktadır.

•    Kırsal alanda çatışmaların arttığı yıllarda genel olarak diğer yıllara göre jandarma tarafından mağdurlara uygulanan işkence ve kötü muamele yapıldığı iddiasıyla derneğimize yapılan başvurularda görece artış tespit edilmiştir. Failin asker olarak belirtildiği vakalara ilişkin başvurunun en fazla olduğu yıl 17 başvuru ile 2017 yılı olmuş, 2011 ve 2015 yıllarında ise şubemize bu yönlü herhangi bir başvuru yapılmamıştır. 

•    Failin korucu olarak belirtildiği vakalara ilişkin en çok başvuruların olduğu iki yıl sırasıyla 9 başvuru ile 2011, 7 başvuru ile de 2014 yılları olmuştur. 2013, 2016 ve 2019 yıllarında bu konuda derneğimize başvuru yapılmamıştır.

•    Her ne kadar raporumuzda bu teferruata girilmemişse de incelenen başvurularda, mağdurların büyük çoğunluğunun, ya politik sebeplerden hapishanelerde tutulan ya da politik nedenlerle gözaltına alınan kişilerden oluştukları dikkat çekmiştir.

•    Derneğimize fiziksel şiddete ilişkin yapılan başvurularda yıllara göre dalgalanmalar mevcuttur. Özellikle yüz başvuru ile 2017 yılı ve doksan dokuz başvuru ile de 2018 yılı en fazla mağdurun başvuru yaptığı iki yıldır. Bu yılları 82 başvuru ile 2019 yılı takip etmektedir. Bu yıllarda devlet ve hükümetin Kürt meselesinin demokratik ve adil yollardan çözümü için adım atmaması, insan hakları evrensel normlarından uzaklaşması, görece daha fazla otoriterleşerek şiddeti caydırıcı ve “terbiye edici” bir araç olarak kullanma çabası, kamu görevlilerinin vatandaşlara yönelik aşırı şiddet kullanımı; bu yıllarda artan vaka sayısının başlıca nedenleri olarak değerlendirilmektedir. 

•    Fiziksel şiddet mağdurları tarafından derneğimize yapılan başvuruların en az olduğu yıl ise 2010 yılı olarak görülmektedir. Özellikle bu yıl içerisinde iktidar yetkililerinin toplum karşısında kullandığı dilin görece daha yumuşak, makul ve barışçıl olması; kamu görevlileri tarafından uygulanan fiziksel şiddet vakalarının diğer yıllara nazaran daha az sayıda olmasını izah edebilecek etmenlerden biri olarak değerlendirilebilir.

Demir, daha sonra işkence ile mücale kapsamında şu talep ve önerilerde bulundu:

1.    İşkence fail/faillerine karşı açılan soruşturmalar etkin bir şekilde yürütülmeli, işkencede cezasızlığa son verilmelidir.

2.    Hükümet belli kademelerinde görev alan yetkililer tarafından sarf edilen ve İşkencenin artmasına neden olan söylemlerden vazgeçilmeli, işkencecilerin yargı kararı ile korunması ve aklanmaya çalışılması uygulamasına son verilmelidir.

3.    BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek İhtiyari protokolün (OPCAT) gereği Türkiye tarafından yerine getirilmeli gözaltı birimleri ile cezaevleri bağımsız heyetlerin denetimine açık hale getirilmelidir. 

4.    İşkence mağdurlarının iç dünyalarında maruz kaldıkları travmanın etkilerinin giderilmesi amacı ile mağdurlar rehabilite programlarına dahil edilmeli ve kendilerine psikolojik destek sağlanmalıdır.

5.    İşkence fail/faillerine yargılandığı dosyalarda zamanaşımı uygulamasına son verilmeli, İşkence fail/failleri hak ettikleri cezalarla cezalandırılmalıdır.

6.    Türkiye Cumhuriyet tarafından bugüne kadar işkence eylemine maruz kalan mağdurlar ve işkencede yaşamını yitirenlerin aileleri ve tüm toplumdan özür dilenmeli, bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

 

 

Raporun tamamına 👉 https://bit.ly/3hMIr3w