BASINA VE KAMUOYUNA
Değerli Basın Mensupları;
İnsan Hakları Derneği “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2020 Yılı İlk 6 Ay İnsan Hakları İhlalleri Raporu” nu açıklamak üzere bir aradayız.
Bölgemizde Kürt meselesine yönelik siyasi iktidarın otoriter politikaları ve uygulamaları hız kesmeden devam etmektedir. Böyle bir ortamda insan hakları ihlalleri de sistematik ve yaygın bir şekilde ağır tahribatlarla maalesef devam etmektedir. 2020 yılında da devam eden çatışma ortamında asker, polis, örgüt militanı ve siviller yaşamını yitirmiştir. Geçmişten bugüne denenmiş ancak sonuç vermemiş şiddete ve çatışmaya dayalı politikalarda ve çözüm yöntemlerinde ısrarın bir sonucu olarak, bugün bölgemizde toplumsal yaşamı derinden etkileyen korkunç ve acı bir çatışma tablosuyla karşı karşıya bulunmaktayız. İnsan hakları ihlallerinin çatışma ortamının etkisiyle tırmanış gösterdiği yine bu süreçte, hukuk anlayışında ve adalet duygusunda ciddi bir tahribat meydana gelmiş bulunmaktadır. İşkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır. Türkiye’de yargı organlarının siyasi söylemlerin etkisinde kaldığı ve tarafsızlığını yitirdiği fikrinin giderek pekiştiği bir ortamda, haksız gözaltı ve tutuklamalar artarak devam etmiştir. Özellikle Kadın siyasetçiler ve hak savunucularına yönelik gerçekleştirilen “yasa dışı örgüt üyeliği” “yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” “yasa dışı örgüt propagandası yapmak” gibi ağır suçlamalarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklanmaların, kişi güvenliği ve özgürlüğünün ve yine örgütlenme özgürlüğünün açık bir ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz.
2020 yılının ilk 6 ayında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşam hakkı, yargısız infazlar, işkence ve kötü muamele, toplumsal gösteri hakkına yönelik engelleme ve müdahaleler, hapishanelerdeki ihlaller, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlaller, basın özgürlüğüne yönelik ihlaller, kadına yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller meydana gelmiştir. Yaşanan ihlallerden bir kısmına kısaca değinecek olursak;
2020 yılının ilk 6 ayında meydana gelen silahlı çatışma ortamında bölgemizde, 14 kolluk görevlisi yaşamını yitirmiş ve 15 kolluk görevlisi de yaralanmıştır. 78 örgüt militanı yaşamını yitirirken operasyon sırasında yaşanan çatışmaların ortasında kalan 1 sivil yurttaş yaşamını yitirmiştir. Kolluk birimlerine yönelik gerçekleştirilen saldırılar sırasında ise 14 sivil yurttaş yaşamını yitirmiştir. Pandemi sürecinin başladığı ve ölümcül etkisini yüksek düzeyde artırdığı 2020 yılının ilk 6 ayında, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, işkence-kötü muamele fiilleri, sağlık hizmetine erişim hakkına yönelik ihlaller de hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etti. Güvenlik güçleri tarafından en az 35 toplumsal gösteriye müdahalede bulunulmuş ve gerçekleşen orantısız müdahalelerde yurttaşlar çeşitli şekillerde yaralanmıştır. Gözaltında ve gözaltı yerleri dışında cinsel saldırıya varan insanlık dışı muameleler gerçekleştirilmiş, insanlık onuru hiçe sayılmıştır. En az 85 yurttaş gözaltı birimlerinde, ev baskınları, sokakta, cezaevinde işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır. Raporumuzda, hapishanelerde ihlallerin belirgin olarak artmaya devam ettiği görülecektir. İdari uygulamalar neticesinde artış gösteren başta sürgünler ve işkence olmak üzere, pek çok konuda ihlaller meydana gelmektedir. 2020 yılının ilk 6 ayında bölgede bulunan cezaevlerinde en az 441 politik mahpus, hiçbir gerekçe gösterilmeden veya politik tutumlarından sorumlu tutularak, ailelerinden uzak illerde bulanan hapishanelere sürgün edilmişlerdir. Yine 22 siyasi mahpus, cezaevinde veya nakil sırasında, cezaevi idaresinin işkence ve kötü muamelesine maruz kalmıştır. Mahpusların sağlık ve iletişim hakları ihlal edilmekte, çeşitli disiplin suçları ile tecrit ve izolasyona tabi tutulmaktadır. Özellikle sağlık hakkı ihlallerinin hala devam ettiğini, İHD Genel Merkezinin Ağır Hasta ve Hasta Mahpus Listesi 2020 verilerine göre derneğe ulaşabilen ve tespit edebildikleri kadarı ile Türkiye hapishanelerinde halen 591’i ağır hasta olmak üzere toplam 1564 hasta mahpus bulunuyor. Her fırsatta dile getirdiğimiz gibi bir kez daha, Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre işkencenin mutlak olarak yasaklandığını ve bu suçun zamanaşımına tabi olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz!
Bilindiği üzere 2020 yılının Mart ve Nisan aylarında covid19 salgını sebebiyle aile içi kadına yönelik şiddetin tırmandığı bir dönem yaşanmıştır. Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasasında yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte Kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır. Bu tarz dönemlerde kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve Kadınların korunması için alternatif mekanizmaların üretilmemesi şiddeti artıran bir başka etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Alternatif koruma mekanizmalarının yokluğuyla birlikte, kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesi amacıyla imzalanan İstanbul Sözleşmesinin iptaliyle ilgili tartışmalar başlatılmıştır. Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, kadını bir nevi şiddete karşı güvence altına alan İstanbul sözleşmesinden çekilme durumunun tartışmaya açılması kabul edilebilir bir durum değildir. Zaten etkin bir şekilde uygulanmayan İstanbul sözleşmesi protokolleri nedeniyle de bir çok kadının yaşamını yitirdiğine şahit olduk, olmaktayız. Tablo bu denli ağır iken sözleşmeden çekilmek demek kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri onaylamak ile eşdeğer bir anlam taşımaktadır. İç hukukta kadına yönelik şiddete dair var olan yasa maddelerinin yetersizliği ortadadır. İstanbul Sözleşmesi devletlerin şiddeti bitirmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğini hem yasalarında hem de toplumsal yaşamda hayata geçirmesi gerektiğini belirten uluslararası bir sözleşmedir. Ayrıca kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin ortadan kalkması için devletlerin kapsamlı ve bütüncül politikalar geliştirmesi gerekirken sözleşmeden çekilmek kabul edilemezdir! Devletin görevi sözleşmeden çekilmek değil maddeleri etkin olarak uygulamaktır.
En fazla hak ihlaline maruz kalan kesim arasında yer alan çocuklar, aile içi şiddet sonucu ve toplumsal alanda katlediliyor, cinsel istismara maruz kalmaya devam ediyor. Bölgemizde ilk 6 ayda, 6 çocuk katledildi, 3 çocuk intihara sürüklendi. 204 çocuk ise, cinsel istismara maruz kaldı. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerde hızından hiçbir şey kaybetmedi. 2020 yılının ilk 6 ayında bölgemizde, aralarında üniversite öğrencileri ve politikacılarından bulunduğu 104 kişiye politik nedenlerle soruşturma ve davalar açılmış, yine açılan soruşturma ve davalarda 121 kişiye çeşitli cezalar verilmiştir. Yine ekonomik ve sosyal haklara yönelik ihlallerde ise, 6 işçi iş kazasında yaşamını yitirirken 2 kişi de yaralanmış, 418 kişi haksız şekilde işten çıkarılmıştır.
2020 yılı başından itibaren Dünya genelinde yaklaşık 16 milyon vaka sayısı ve 640 bin insanın ölümüyle sonuçlanan Covid-19 virüsü, Türkiye’de de etkisini göstermiş ve 5 bin 600 insanın yaşamını yitirmesine yol açmıştır. Hala etkisini sürdüren ve aşısı bulanamayan bu hastalığın, Türkiye’de eksik ve yetersiz önlemler itibariyle kriz yönetme becerisinin gösterilemediğini ve güçlü bir sosyal politikanın varlık gösteremediğini ifade etmek isteriz. Bölge kentlerinde hastalığın etkisini artırarak yayıldığı bir süreci yaşıyoruz. Kamu otoritesinin ve yetkilerinin etkin ve denetime açık sağlık hizmeti sunamadığı, vakaların nitelikli sağlık hizmetine erişemediği bir sağlık politikası yürürlüktedir. Bölge Tabip Odaları ve sağlık örgütlemelerinin Pandemi İl Kurullarına dahil edilmediği, verilerin ve vakaların şeffaf bir şekilde kamuoyuna açıklanmaması bu süreçte karşılaşılan problemler olarak öne çıkmaktadır. Yine her ne kadar koruyucu malzemeler ile “Evde kal” çağrılarıyla hastalığın aşılmaya çalışıldığı doğru adımlar atılmış olsa da, ekonomi politikaları nedeni ile hali hazırda geçim sıkıntısı yaşayan milyonlarca insanın ihtiyaçlarını karşılayacak ekonomik tedbirlerin yetersizliği milyonlarca ailenin mağduriyet yaşamasına yol açmıştır.
Covid-19 virüsünün yoğunluk gösterdiği ve insanların evlerinden dahi çıkmaya çekindiği zamanlarda, siyasi iktidarın güvenlikçi politikalarına dayanan hukuk dışı ve keyfi icraatlarını sürdürdüğü görülmüştür. Gece yarısı veya sabahın erken vaktinde ve hijyen kuralları dikkate alınmadan, kolluk görevlileri tarafından ve köpekler eşliğinde yurttaşların evleri basılmış, salgın hastalığın göz ardı edildiği koşullarda gözaltı ve tutuklamalar yapılmıştır. Diyarbakır’da haksızca açılan soruşturmalarda 70 li yaşlarda ve ağır kronik rahatsızlıkları bulunan Barış Anneleri Rebia Kıran ve Makbule Özbek gibi çok sayıda yaşlı ve hasta yurttaşlar günlerce gözaltında kalmış, bir kısmı tutuklanmıştır.
Seçmen iradesine darbe olarak gördüğümüz ve HDP’li belediye eş başkanların görevlerinden alınarak yerine kayyım atamaları, süreç içerisinde devam etmiştir. Türkiye’de devam eden otoriter sistem uygulamalarına 04/05/2020 günü bir yenisi eklenmiş, anayasa tarafından güvence altına alınan seçme ve seçilme hakkı bir kez daha ihlal edilmiştir. Halkarın Demokratik Partisi Hakkâri milletvekili Leyla GÜVEN ve Diyarbakır milletvekili Musa FARİSOĞULLARI ile Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Kadri Enis BERBEROĞLU’nun milletvekillikleri haklarından kesinleşen ceza hükümlerini içeren tezkerenin TBMM’ye gönderilmesi ile düşürülmüş ve akabinde TBMM üyeliği düşürülen vekiller gece yarısı gözaltına alınıp cezaevine konulmuşlardır. Böylelikle 2016 yılında Anayasaya eklenen geçici bir madde ile dokunulmazlıkların kaldırılmasının yolu açılmasından bu yana 13’ü HDP’li 1 ‘i CHP’li toplam 14 parlamenterin milletvekillikleri düşürülmüştür.
Değerli Basın Emekçileri;
Ülkemizde ve bölgede yürütülen savaş ve çatışmaya dayalı politikalar, telafisi mümkün olamayacak sonuçlara neden olmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) 2019 Küresel Eğilimler[1] raporuna göre 2019 yılı sonu itibarıyla 79,5 milyon insan yerlerinden edildi ve daha önce toplamda bu kadar yüksek bir sayı görülmemişti. Zorla yerinden edilme olayları artık dünyadaki insanların %1’inden fazlasını etkilerken, gönüllü, güvenli ve insan onuruna yakışır şartlarda evlerine dönebilenlerin sayısı ise bu rakamların çok gerisinde. En fazla mülteci nüfusuna sahip ülkelerden biri olan Türkiye’de ise yaklaşık 4 milyon Suriyeli mültecinin yanı sıra Afganistan, Irak, İran, Somali başta olmak üzere birçok ülkeden yaklaşık 330.000 kadar mülteci-sığınmacı bulunmaktadır. Ancak Türkiye’nin geçici statüler üzerine kurulu sığınma sistemi ve mültecilere yönelik kalıcı çözümlerden uzak politikaları nedeniyle mülteciler birçok hak ihlaliyle karşılaşmaktadırlar. En son Van ilinde mültecileri taşıyan teknenin batması sonucu 60’ı aşkın kişi yaşamını yitirmiştir. Mülteci-sığınmacılara yönelik ihlaller artarak devam etmektedir.
Hak ihlalleri sistematik olarak artarken demokratik kamuoyunun yoğun eleştiri ve itirazlarına rağmen birçok konuda hak ve özgürlükleri kısıtlayan, ayrımcı maddeler içeren yeni düzenlemeler de Pandemi sürecinde yasalaşmıştır.
İnfaz Yasasında ayrımcı maddeleri içeren “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 15 Nisan 2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kapsamda adli suçtan hükümlüler suç türüne göre ayrılarak yasadan yararlandırılmış, politik saiklerle cezaevinde tutulan mahpuslar düzenleme dışında bırakılarak Anayasanın temel ilkeleri çiğnenmiştir. Ayrımcılık ve eşitsizlik maddeler içeren bu yasa ile Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde haksızca cezalandırılan muhalifler ve hak savunucular bu yasa dışında tutulmuş, var olan haksızlıklar derinleştirilmiştir. İnsan Hakları Derneği, ayrımcı yeni düzenlemenin, CHP ‘nin7242 sayılı İnfaz Kanununda Değişiklik yapan kanunun şekil ve esas bakımından iptali için Anayasa Mahkemesi’ne açtığı 2 ayrı davaya mahkeme arkadaşı sıfatı ile 24 Haziran 2020 tarihinde hukuki mütaalasını sunarak başvuru yapmıştır. Yine aynı şekilde Baroların yapısını ve işleyişlerini değiştiren antidemokratik, siyasal iktidarın taleplerine uygun hareket eden meslek kuruluşu getirme gayesi taşıyan düzenleme de bu süreçte yasalaştırılmıştır. Savunmanın bağımsızlığını, dokunulmazlığını ve hukukun üstünlüğünü ortadan kaldıran tasarı, Barolar ve demokratik kamuoyunca sert şekilde eleştirilmiş ve kabul edilemez bulunmuştur. Bu düzenlemelere karşı yürüyüşle barışçıl protesto eden Barolara, derneğimiz destek ve dayanışmada bulunmuştur. İtiraz eden Baro Başkanlarına yönelik kolluk güçlerince sert müdahalede bulunulmuş, kendilerine işkence ve kötü muamelede bulunulmuştur. Hakeza Sosyal medyada sansür düzenlemelerini içeren teklif yasalaştırılarak düşünce ve ifade özgürlüğü hakkına yönelimlerin ve müdahalelerin artmasına neden olmuştur.
İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevindeki evrensel ve insancıl hukuk dışı uygulamalar ve ihlaller devam etmektedir. Sayın Abdullah Öcalan ve aynı hapishanede bulunan mahpusların haklarından mahrum bırakılma sistemi, 2020/Mart ayında gerçekleştirilen 1 aile görüşü ve Pandemi sürecinde gerçekleştirilen bir telefon görüşmesi dışında kesintisiz ve mutlak olarak sürdürülmüştür. Ağır hak ihlali olarak ifade ettiğimiz tecrit sisteminin devamı ile derin ve telafisi güç çatışma süreci ile bağlantısına dikkat çekmek isteriz. Kürt Meselesinin çözümünde diyalog ve müzakere yönteminin uygulandığı çatışmasızlık sürecinde temel aktörlerden olan Öcalan’ın, bu misyonun yerine getirilmesinin koşulları sağlanmalıdır, uygulanan ağırlaştırılmış tecrit derhal sona erdirilmelidir.
İfade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar da, yasaklama ve sınırlandırmalarla maalesef devam etmektedir. Bir hak arama biçimi olarak Anayasa’nın 34. maddesinde tanımlanan ve güvence altına alınan açık hava toplantı ve gösterileri ise, Valiliklerin ve Kaymakamlıkların hukuk dışı ve keyfi bir biçimde aldığı kararlar ile yasaklanmakta veya sınırlandırılmaktadır. Derneğimiz ve kayıp yakınları tarafından Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta kesintisiz bir şekilde sürdürülen hakikat ve adalet arayışı, 1 Eylül 2018 tarihinden bu yana hukuk dışı ve keyfi Valilik yasağıyla engellenmektedir. 600. Haftasını geride bırakan adalet arayışçısı kayıp yakınları, kayıp edilen yakınlarının akıbetini sormaya devam ediyor.
Gerek sivil yerleşim alanlarında ve gerekse de kırsal bölgelerde silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren PKK militanlarının mezarlarının bulunduğu mezarlıkların, askeri operasyonlar sırasında tahrip edilmesi ve yıkılması, yine savcılık kararıyla cenazelerin adli tıp incelemesi için mezarlarından çıkarılması, Adli Tıp İncelemeleri sonrası kaldırımlara gömülmesi bu süreçte yaşanılan ağır ihlal örnekleri arasındadır. Yakın süreçte Lice, Silvan, Yeniköy mezarlıklarında, mezarlar tahrip edilmiştir. Söz konusu fiillerin, ne insancıl hukukla ne de dini inanışla izah edilir bir yanı yoktur. Hukuki ve vicdani hiçbir gerekçeye dayanmayan bu tutumun cenaze sahiplerini manevi olarak derinden yıprattığını hatırlatıyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
İHD her zaman barış hakkını savunmuş ve savunmaya devam edecektir. Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözülebilmesi için, çatışmasızlık ortamının sağlanması gereklidir. Hayatımızdaki ihlaller, yanlış ve hatalı devlet politikalarının bir sonucudur. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, hayatımızdaki ihlallerin önlenebilir olduğuna inanıyoruz. İnsan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan politikalardan vazgeçilmesi talebinde bulunuyor, çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesini umuyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ