BASINA VE KAMUOYUNA- BASINA VE KAMUOYUNA-“17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası”na ilişkin basın açıklaması

17.05.2021

İnsan Hakları Derneği tarafından 1995 yılından bu yana “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası” kapsamında çeşitli anma etkinlikleri ile gözaltında zorla kaybettirilen kayıplarımızın akıbetinin ortaya çıkarılması talep edilmekte ve faillerden hesap sorulmaktadır. Bugün burada insan hakları savunucuları olarak, 1915 yılından günümüze bu topraklarda süregelen gözaltında kaybedilme olaylarına bir kez daha dikkat çekmek ve kayıp yakınlarımızla dayanışmak, faillerden hesap sormak için bir araya geldik. 

Cumartesi Anneleri ilk kez 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda oturmaya başladıklarında, gözaltına alınıp öldürülen Hasan Ocak, Kimsesizler Mezarlığı’nda 10 gün önce bulunmuştu. Aylardır kayıp olarak aranan Rıdvan Karakoç’un da Hasan Ocak’la aynı akıbeti paylaştığının ortaya çıkarılması, diğer kayıp yakınları için bir umut oldu. Yürütülen Hasan Ocak kampanyasından hareketle kayıplara karşı mücadelenin uluslararası düzeyde ele alınması amacıyla, bir yıl sonra İstanbul’da gözaltında kayıplara karşı uluslararası bir kurultay toplandı. 17-19 Mayıs 1996 tarihleri arasında tüm baskılara, gözaltılara rağmen toplanan Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, Arjantinli Plaza De Mayo Anneleri ile Cumartesi Annelerini ve dünyanın birçok yerinden kayıp ailelerini bir araya getirdi. Acılar kadar mücadele deneyimleri de paylaşıldı.

Değerli Basın Emekçileri;

Bilindiği üzere ‘Zorla Kaybetme’ ilk kez Nazi Almanya’sında ikinci Dünya Savaşı esnasında bir savaş stratejisi olarak uygulanmış, ardından 70’li yılların başında Latin Amerika kıtasındaki diktatörlükler ve Askeri rejimler tarafından on binlerce insanın yok edildiği yaygın bir devlet pratiği olarak günümüze kadar tezahür etmiştir. Yine, Türkiye’den Sri Lanka’ya, Pakistan’dan Irak’a, Suriye'den Mısır’a kadar dünyanın çeşitli bölgelerinde düzen karşıtı insanlara karşı hala bu suçları uygulanmaktadır.

Hafıza Merkezi ve İHD’nin verilerine göre, ülkemizde ağırlıklı olarak 1980-2001 yılları arasında olmak üzere 1388 kişi devletin kolluk güçleri ve ona bağlı paramiliter unsurlar tarafından zorla kaybedildi. Elbette ki gerçek rakamların bunun çok üzerinde olduğunu biliyoruz. Aynı dönem içerisinde ayrıca binlerce faili meçhul siyasi cinayetler işlendi. Bu dönemin askeri, idari ve siyasi sorumluları hiçbir zaman gerçek anlamda soruşturulmadı, yargılanamadı ve hukuk önünde hesap verilmedi. Zorla kaybetme insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Hiçbir savaş gerekçesi, savaş ilanı, iç siyasi istikrarsızlık ya da olağanüstü haller zorla kaybedilmeleri haklı çıkarmaz. Birleşmiş Milletler Zorla Kaybedilmelere Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisi devletlerin sorumluluklarını net bir şekilde hatırlatmaktadır.

Zorla kaybedilenler bu topraklarda artık birer rakam konusu olmamalı. Onlar birilerinin annesi, babası, kızı, oğlu, eşi veya evladı olarak aramızda yaşarken; evlerinden, sokaktan, işyerlerinden zorla alınıp götürülerek yok edildiler. Kayıp yakınları çeyrek asır dönemdir bitmek tükenmez bir iradeyle kendi kayıplarının akıbetinin peşine düşerek bu mücadeleyi bugün aynı kararlılıkla sürdürüyor. Bugün 3. Kuşak kayıp yakınları bu mücadeleyi omuzlamış durumda. Bin yıl da geçse son kayıplarımızın akıbetini ortaya çıkarana kadar bu Adalet ve Hakikat arayışımız sürecektir.

Değerli Basın Emekçileri;

Derneğimiz ise 31 Ocak 2009 yılından bugüne inatla ve ısrarla Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın sloganıyla kayıp yakınları ve annelerimizin öncülüğünde bu mücadeleyi sürdürmektedir. Çünkü canlıların; eşitliğe, özgürlüğe, barışa, sevgiye, ekmeğe, suya, kitaba, yeşile gereksinimleri olduğu gibi ölülerin de gereksinimleri vardır: Kefene, toprağa, mezara, kırmızı karanfillere... Bu nedenle devlet artık bu kayıp gerçeğiyle acilen yüzleşmelidir.

Kimine göre düşük yoğunluklu savaş, kimine göre de Gayri Nizami Harp olarak da anılan ve özellikle 90’lı yıllarda coğrafyamızda yoğun bir çatışma hali yaşandı. Bu çatışmalı sürecin en ağır bedelini yine sivil yurttaşlarımız yaşadı maalesef. Yine büyük çoğunluğu bu yıllarda devletin kolluk kuvvetleri ve paramiliter oluşumlar tarafından gözaltına alınıp kaybedildi. Binlerce insanımızın bedeni bu alanlarda bulunan toplu mezarlarda olduğunu biliyoruz. Toplu mezarlarının büyük bir kısmının İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesinin girişimiyle Kulp’un Bağcılar ve Alaca köylerinde, Lice’de Batman’da Siirt’te ve bölgenin diğer yerlerinde açılan toplu mezarlardan buna acı bir şekilde tanık olduk.

Değerli Basın Emekçileri;

Zorla kaybettirme uygulamaları ile yaşanan ağır insan hakları ihlallerine ilişkin devlet ve siyasal iktidarlar, bugüne kadar sorumluluklarını kabul etmedikleri gibi kayıp yakınlarının adalet ve hakikat talepli barışçıl eylemlerini “güvenlik” gerekçesi ile yasaklamakta, faillerin yargılanması için uzun yıllardır kayıp yakınları ve cumartesi anneleri ile birlikte yürüttüğümüz mücadelemizde çeşitli engeller çıkartmaktadır.

İnsan hakları savunucuları ve kayıp yakınları tarafından İstanbul, Diyarbakır, Batman gibi pek çok kentte adalet talebiyle uzun yıllardır eylemler düzenlenmektedir. Bugün itibariyle İstanbul’da 842’nci, Diyarbakır’da 640’ncı haftasına ulaşan kayıp yakınları eylemi kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Küresel olarak etkisini sürdüren Corona Covid-19 salgın hastalık nedeniyle her ne kadar açık alanda oturma etkinliğimiz yapılamasa da her hafta sosyal medya üzerinden paylaşılan kayıp hikâyeleri ile kararlı bir şekilde kayıplarımız için adalet talep edilmektedir. 

Biz insan hakları savunucuları olarak “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası”nda buradan bir kez daha sesleniyoruz;

*Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması gerekmektedir.
*Toplu mezarların Minnesota Protokolü çerçevesinde usulüne uygun açılması ve faillerin yargı önünde hesap vermesi sağlanmalıdır. 

*Hükümeti, "BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme"yi imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.

* Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsüne taraf olması gerektiğini hatırlatıyoruz.

*İçinde bulunduğunuz zaman diliminde en son Cemil Kırbayır dosyasında olduğu gibi geçmişte yaşanmış birçok katliam ve kayıp davaları maalesef bugün zamanaşımına uğramış durumdadır. Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz. 

*Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep ediyoruz.  

Bizler
Gün ortasında ellerinde mumlarla evlatlarını arayan annelerimizin eli olacağız
Ellerimiz elleriyle buluşacak
Annelerin kalbiyle bakacağız hayata
Son kayıbımızı bulana kadar
Usanmadan, uslanmadan
Sormaya, aramaya devam edeceğiz.

İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ
KAYIP KOMİSYONU