Kayıp yakınları adalet arayışının 671'inci haftasını geride bıraktı

18.12.2021

Şubemiz ve kayıp yakınlarının "Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın" sloganıyla her hafta ve kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü hakikat ve adalet arayışı, 671. haftasını geride bıraktı. Eylemde, 25 Mart 1996 tarihinde Diyarbakır'da gözaltında kaybedilen Atilla Osmanoğlu'nun akıbeti soruldu. 

Yağanak yağış altında Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirilen ve kayıp resimlerinin taşındığı bu haftaki eyleme Şubemiz Yönetim Kurulu Üyeleri, Şubemiz Üyeleri, Diyarbakır Tabip Odası, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı.  

Eylemde bir konuşmada bulunan Şubemiz Başkanı Abdullah Zeytun, Türkiye'nin derin bir insan hakları ve demokrasi ve bunlarla bağlantılı ekonomik bir kriz içersinde olduğunu söyledi. Bu krizleri aşmanın yolunun, adalet süreci içerisine girmesi ve çatışma çözümü eksenli bir barış süreci olacağını belirterek "90'lı yıllarda bu hukuksuz, bu adaletsiz siyasi iklim zorla kaybetmelerle, faili meçhul cinayetlerle binlerce insanı elimizden alıp götürdü. Geçmişiyle yüzleşmeyen, hesaplaşmayan bu devlet bugün ne yazık ki başka bir hukuksuzlukla insanların ağır hastalıklarıyla hapishanalerde yaşamlarını yitirmelerini sebebiyet veriyor. 'Hapishanede kalamaz' raporlarına rağmen Adli Tıp Kurumu'nun, savcılıkların kararıyla nedeniyle hapishanelerdeki hasta mahpuslar yaşamını yitiriyor" diye konuştu.

Ardından da Şubemiz Yönetim Kurulu Üyesi Eylül Özgültekin, 25 Mart 1996 tarihinde Diyarbakır'da gözaltında kaybedilen Atilla Osmanoğlu'nun hikayesini paylaştı. Özgültekin, şunları belirtti: "Atilla Osmanoğlu ailesiyle birlikte Hazro ilçesinde ikamet ediyordu. Hazro da görev yapan bir üst teğmen tarafından sürekli tehdit edildiğinden ailesi Şubat 1992 yılında Diyarbakır merkeze taşınır. Atilla Osmanoğlu babasına ait toptan satış dükkânını işletiyordu. 1994 yılında babası Muhyettin Osmanoğlu 28 gün süreyle tutuklanıp ağır işkencelere maruz kalır. Daha sonra suçlamalardan berat ederek serbest bırakılır. 23 Mart 1996 tarihinde sivil Polis olduklarını belirten iki kişi “karayolu kantin ihalesi” için Ali Osmanoğlu’nu yanlarında götürmek ister. Ali, “Dükkânda kendisinden başka kimsenin olmadığını” gerekçe göstererek gitme teklifini ret eder ve bu durumu tedirgin bir şekilde akşam ailesine anlatır. İki gün sonra yani 25 Mart 1996 tarihinde saat 11 civarlarında baba Muhyettin dükkâna geldiği esnada sivil giyimli, silahlı ve telsizli iki kişi Ali’yi zorla arabaya bindirilirken görür. Babanın itirazı üzerine sivil giyimli polisler “ kantin hizmeti sağlamaya yönelik sözleşme teklifinde bulunabilmesi için Emniyet Müdürlüğüne götürüleceklerini, yarım saat içinde geri getireceklerini” söyler. Akşam olur Ali eve gelmez. Ertesi gün baba Muhyettin Osmanoğlu, Valiliğe ve Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile başvurur.  Devlet Güvenlik Mahkemesi 1 Nisan 1996 tarihindeki dilekçesine yanıt olarak “gözaltına alınanlar arasında böyle bir isme rastlanmadığı” cevabını verir. Valilik başvurusundan da bir sonuç çıkmaz. İç hukuk yollarında bir sonuç elde edemeyen baba Muhyettin Osmanoğlu davayı AİHM’e götürür. JİTEM eski elemanı Abdülkadir Aygan’ın 2005 yılında Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan itiraflarında “Atilla Osmanoğlu’nun JİTEM tarafından kaçırıldığını, aynı zamanda Koçero olarak da bilinen Cındi Acet tarafından cesedin teşhisi mümkün olmaması için başının çekiçle ezildiğini ve Cizre- Silopi Karayolundan Habur Gümrük Kapısı’na doğru giderken yoldaki bir petrol tankerine atıldığını” anlatıyordu. Ancak AİHM Muhyettin Osmanoğlu’nun başvurusunu kabul ettikten sonra Hükümet’ten istenen gözaltı kayıtlarında Atilla Osmanoğlu’nu adı geçmiyordu. 1998 yılı sonlarında İHD Diyarbakır Şubesi ve Genel Merkez kendilerine yapılan kayıp başvurularından oluşan bir dosyayı İdil Cumhuriyet Başsavcısı ’lığına iletir. 4 Ocak 1999 günü İdil Cumhuriyet Başsavcısı, 30 Mart 1996 günü Silopi’de bulunan ve kimliği tespit edilemeyen bir erkek cesedinin, kendisine İHD tarafından gönderilen fotoğraflarla mukayese edildiğini ve cesedin Atilla Osmanoğlu’na ait olabileceğini bildirir. Bunun üzerine İHD heyeti 6 Ocak 1999 tarihinde Baba Muhyettin Osmanoğlu ile birlikte İdil Cumhuriyet Başsavcılığıyla görüşmeler yapar. İdil Cumhuriyet Başsavcılığı mevcut fotoğrafları teşhis için baba Muhyettin Osmanoğlu’na gösterir fakat baba net bir kanıya varmaz. Dosya içeriğinde bulunan elbiselere ilişkin tutanakta eksiklik içermesine rağmen cesedin çekilen fotoğrafları üzerinde belirgin olarak görülen kazağın Osmanoğlu'na ait olduğu eşi tarafından ifade edilmiştir. Fotoğraflarda cesedin özellikle yüz bölgesinde meydana getirilen tahribat kesin olarak teşhis yapılmasını güçleştirir. Neticede kesin bir teşhis yapılmaz. Ceset, Silopi kimsesizler mezarlığında defnedilmiş ve tam olarak nereye defnedildiği de kayıt altına alınmamıştı. AİHM 24 Ocak 2008’de, yaşam hakkını koruyan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. Maddesinin (esas ve usul yönünden) ve kötü muameleyi yasaklayan 3. Maddenin başvuran bakımından ihlal edildiğine karar verir ve Türkiye’yi maddi ve manevi tazminata mahkûm eder."