Şubemiz ve kayıp yakınlarının sürdürdüğü "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" eylemi, 675'inci haftasında devam etti. Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya gelen aileler, kayıplarının fotoğraflarını taşıdı. Her hafta bir faili meçhul ya da kayıp öyküsünün hatırlatıldığı eylemde bu kez 12 Eylül askeri darbesi sonrasında gözaltında kaybedilen üniversite öğrencisi Zeki Altunbaş’ın akıbeti soruldu.
İtirazların kriminalize edilmek yerine, haklılıkları görülmelidir
Eylem öncesi konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, “Bir kez daha adaleti, hakkaniyeti ifade etmek için buradayız. Annelerimiz, kayıp yakınlarımız, hak ve hukuk savunucularımız, her alanda bu gerçeği ifade etmeye devam ediyor. Cezasızlıkla mücadele etmeye, hukukun üstünlüğünü talep etmeye devam ediyorlar” dedi.
Süregelen otoriter-baskıcı politikalar nedeniyle hakikat talebi ve kayıp yakınlarının bitmeyen yas sürecinin görmezden gelindiğini hatırlatan Zeytun, “Bizler annelerimiz ve kayıp yakınlarının yürütmüş olduğu bu mücadeleyi desteklemeye devam edeceğiz. Türkiye’de hukukun üstünlüğü esas alınmadığı ve adil bir yargı yapılanması olmadığı için her gün hukuksuzluklarla karşılaşan toplumsal kesimler oluyor. Demokratik hak arayışlarını sürdüren anneler, mahpus yakınları ve Gülistan Doku’nun bulunmasını isteyen ailesinin talepleri görünmezden geliniyor. Demokratik itirazlarını kamusal alanda gösteren öğrencilerin, sağlık emekçilerinin taleplerinin de yaşam hakkı talebi olduğunu ifade ediyoruz. İtirazların kriminalize edilmek yerine, haklılıkları görülmelidir. Baskıcı ve otoriter politikaları ancak annelerin ve adalet savunucularının yanında olarak güç birliğiyle sonlanabilir” diye konuştu.
Önerilerimiz ve cabamız ne yazık ki siyasi iktidar mekanizmalarınca görülmüyor
Türkiye’deki mevcut hukuksuzluğu ve adaletsizliği hazırlamış oldukları raporlarla insan hakları gündemine taşıdıklarını aktaran Zeytun, “Bizler rapor ve açıklamalarımızla Türkiye’deki mevcut hukuksuzluğu, adaletsizliği ifade ediyoruz. Buna dair barışçıl ve demokratik yol ve yöntemler öneriyoruz. Ancak önerilerimiz ve cabamız ne yazık ki siyasi iktidar mekanizmalarınca görülmüyor. Barış savunucuları, demokratik kitle örgütleri ve hak örgütlerinin hazırlamış oldukları raporları inceleyen İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası hukuk ve hak mekanizmaları görüyor. En son Türkiye’deki mevcut yargının tarafsız ve bağımsız olmadığına, hukukun üstünlüğünün esas alınmadığına, demokratik hakların tamamıyla çiğnendiğine ilişkin İnsan Hakları İzleme Örgütünün raporu yayınlandı. Bu rapordaki bütün verilerin Türkiye’de yaşamsallaştığını biliyoruz. Haksızlığın toplumun tüm kesimlerine yansıtıldığını görüyoruz. Bizlerin hazırlamış oldukları raporlar hem denetim hem öneri sunuyor. O raporlarda cezasızlığa, yargının adaletsiz tutumuna değiniyoruz” diye ekledi.
Tahir Elçi Davası: Yargının ne denli taraflı davrandığını bir kez daha gördük
28 Kasım 2015’te katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayeti ve cinayet davasına da değinen Zeytun, “Tümüyle barışı, demokrasiyi, kültürel mirası savunduğu için hedef gösterilen, katledilen baro başkanımız Tahir Elçi’nin bu hafta duruşması görüldü. Eksik ve taraflı yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan iddianameyle başlayan davanın 4’üncü duruşması görüldü. Orda cezasızlık politikasını üreten ve sürdüren yargının ne denli taraflı davrandığını bir kez daha gördük. Hayatını cezasızlıkla mücadeleye adayan, demokratik, özgür ve barış içinde bir Türkiye için mücadele eden Tahir Elçi’nin katledildikten sonra böylesi bir yargı ile faillerinin cezasız bırakılmasına itiraz ediyoruz. Sanıkların ve sebep olanların yargılanmayışına itiraz ediyoruz. Tahir Elçi ve onun gibi diğer hak hukuku barışı savunan herkesi saygı ve minnetle anıyoruz” ifadelerini kullandı.
Gözaltında kaybedilişinin 42. yılı : Zeki Altunbaş
Ardından İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Fırat Akdeniz ise Zeki Altunbaş'ın kaybediliş öyküsünü anlattı. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik bölümü öğrenci olan Zeki Altunbaş'ın okuldaki sağcı grupların baskıları nedeniyle eğitimine devam edemez duruma geldiğini anımsatan Akdeniz, “ Altunbaş sonraki yıllarını Yalova’da sürdürür, 12 Eylül darbesinin ardından gözaltına alınır. Serbest bırakıldıktan sonra Yalova’da zorunlu ikamete tabi tutulur. Bu sırada askere çağrılır. Askerliğini yapmak üzere Çanakkale Er Eğitim Alayı’na gönderilir. Zeki Altunbaş, askerdeyken Yalova'da gerçekleşen bir operasyonda yakalanan bazı şahıslar işkencede sorgu sırasında Zeki’nin adını telefuz eder. Bunun üzerine 1981 Nisan ayında Çanakkale'de gözaltına alınıp Yalova'ya getirilir. Burada uzun süre işkence sorgularından geçirilir. Eski bir davası olduğu gerekçesiyle İstanbul Selimiye Kışlasındaki Mahkemeye götürülür. Mahkemeye çıkartılan tanıkların anlatımlarına göre, Zeki’yi polisler mahkemeye getirmiş, üzerinde askeri kıyafet varmış ancak kıyafetler yırtık ve Zeki’nin yüzünde işkence izleri mevcutmuş.
Zeki Altunbaş’a eşlik eden polisler, Çanakkale’deki birlik komutanına; ‘ Zeki’yi Selimiye Kışlasından aldıktan sonra, Kartal-Yalova araba vapuruyla dönüyorduk. Vapurundan atladı’ demişler. Aile bu haberi yazılı basından öğrenir. Baba Tahsin Altunbaş, Çanakkale-İstanbul Sıkıyönetim komutanlıklarına dilekçeyle başvuruda bulunur. Ancak bir sonuç alamaz. Başka başvurularda da bulunur, yine sonuç alamaz. Bu arada ilginç bir gelişme yaşanır. Aile, Zeki’nin Yozgat-Sorgun Nüfus Müdürlüğündeki kaydına öldü diye şerh düşüldüğünü öğrenir. Bu kayıt ailenin hiçbir başvuru ve beyanı olmadan yapılmıştır. Ailesi o tarihten bu yana Zeki Altunbaş’tan bir daha haber alınamaz. Gözaltında kaybedilişinin 42. yılında Zeki Altunbaş dosyasında maddi gerçeğin açığa çıkartılması ve bu suçun faillerinin cezalandırılması için adli ve siyasi makamları göreve çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin Zeki Altunbaş için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz.”
Yapılan bu açıklama sonrası gözaltında kaybedilen Zeki Altunbaş ile diğer tüm kayıp ve faili meçhul cinayetlere kurban gidenler için bir dakikalık oturma eylemi yapıldı.