"2021 Yılı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi İnsan Hakları İhlalleri Raporu" Açıklandı

01.03.2022

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi tarafından hazırlanan “2021 Yılı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi İnsan Hakları İhlalleri Raporu” açıklandı. İHD Diyarbakır Şubesi’ binasında düzenlenen basın toplantısına İHD Genel Başkan Yardımcısı Rehşan Bataray Saman, Bölge Temsilcisi  Mehmet Tahir Saçaklıdır, Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, Diyarbakır Şube yöneticileri Yakup Güven ve Yusuf Erdoğan katıldı.                                                   

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, "2021 Yılı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi İnsan Hakları İhlalleri Raporu"nu açıklamak üzere bir aradayız.

Fiili OHAL rejimi ile yönetilen bölgemizde; uygulanan politikalar ve uygulamalar ile toplumsal yaşamımızda hukuk, demokrasi ve insan hakları konularında onarılması güç tahribatlar oluşturmuştur. Bu süreçte güvenlik odaklı ve ‘terörle mücadele’ adı altında gerilimi besleyen çatışmaya ve şiddete dayalı politikalar üretilmiş, iç ve dış politikada Türkiye istikrarsızlığa sürüklenmiştir. İnsan hakları ve demokrasi krizine derin ekonomik kriz de eklenmiştir.  

2021 yılı içerisinde de insan hakları ihlalleri sistematik bir şekilde artarak devam etmiştir. Ağırlıklı olarak bölgemizde daha fazla görünür olan ve yaygın bir hal alan çatışma ve şiddet ortamı, tüm hızıyla devam etmektedir. Yaşanan askeri operasyonlarda, meydana gelen silahlı çatışmalarda ve patlamalarda, günaşırı insanlar yaşamını yitirmektedir.

Diyalog ile müzakere dışı çözüm yöntemlerinde ısrarın bir sonucu olarak, bugün bölgemizde toplumsal yaşamı derinden etkileyen korkunç ve acı bir çatışma tablosuyla karşı karşıya bulunmaktayız. Yine askeri operasyonlardan ve yasaklamalardan kaynaklı insan hakları ihlalleri gündeme gelmektedir. 2021 yılında da devam eden çatışma ortamında asker, polis, örgüt militanı ve siviller olmak üzere yüzlerce insan yaşamını yitirmiştir. Geçmişten bugüne denenmiş ancak sonuç vermemiş şiddete ve çatışmaya dayalı politikalar, maalesef gerisinde can kayıpları bırakıyor, toplumumuzda telafisi imkânsız yaralar açıyor.

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin göz ardı edildiği politikalar, siyasal iktidarın keyfi uygulamalarının aracı haline gelmiştir. İktidarın anti-demokratik uygulamaları karşısında muhalefet gösteren toplumsal kesimler, hapsedilmiş veya ekonomik-sosyal haklarından mahrum bırakılmıştır.

Örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar artmış, haksız gözaltı ve tutuklamalar artarak devam etmiştir. Özellikle iktidar politikalarına ve uygulamalarına karşı çıkan, eleştiren Kürt siyasetçiler ve hak savunucuları; gerçekleştirilen “yasa dışı örgüt üyeliği” “yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” “yasa dışı örgüt propagandası yapmak” gibi ağır suçlamalarla,  gözaltı ve tutuklanmalarla karşılaşmaktadırlar. Kişi güvenliğine ve özgürlüğüne ve yine örgütlenme özgürlüğüne yönelik ağır baskılar devam etmektedir.

Her meseleyi güvenlik ve beka meselesi haline getiren otoriter bir yönetim anlayışı, Türkiye’de demokratik siyaset kanallarını kapamakta, insan hak ve özgürlüklerinin esas alındığı yaşam biçimini imkânsız kılmaktadır. Siyasal iktidarın politikalarına muhalif kesimler,  örgütlenme şansı bulamamakta,  sürekli baskılanarak susturulmaya çalışılmaktadır. En bariz örneklerinden biri de, 2021 yılı başında Halkların Demokratik Partisi’ne Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılma istemi ile Anayasa Mahkemesi’nde dava açılmasında görülmüştür. Tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda tartışmaların odağı olan yargı erki, siyasal rejimin yargı kurumunu siyasallaştırması ile paralel olarak, siyasi parti kapatma yöntemine başvurması ile Kürt meselesini de çözümsüz bırakmaktadır.

Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ihlal kararlarına rağmen, HDP’nin önceki dönem eş başkanları, milletvekilleri ve kayyım atanarak görevlerinden uzaklaştırılan belediye eş başkanlarının hapishanede tutulduklarını hatırlatmak isteriz. Seçme ve seçilme hakkının tümü ile ortadan kaldıran ve kalıcı bir idari yönetim haline getirilen kayyım politikası da bütün uygulamaları ile devam etmektedir.

İhlallerin giderek artış göstermesi ve kalıcı hale gelmesinde iktidarın otoriter ve güvenlik odaklı politika ve yöntemleri belirleyici olduğu gibi, güvenlik görevlilerince işlenen suçlardaki artış ve devamının en önemli nedeni olan ve cezasızlık politikası sistemli bir şekilde uygulanmaya devam edilmektedir. Geçmişte yaşanan insan hakları ihlallerine karşın yargının failleri aklayıcı tutumu sürmektedir. Bu minvalde, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21 Kürt yurttaşın kaçırılarak infaz edilmesine ilişkin açılan ve kamuoyunda JİTEM Cizre Davası olarak bilinen davada yargılanan sekiz sanığa verilen beraat kararını onaması, 2005 yılında Hakkari’in Şemdinli ilçesinde Umut Kitapevinin bombalanmasına ilişkin suçüstü yakalanan ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt tarafından “İyi Çocuklar” olarak tanınan sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi cezasızlık politikasında ısrarı göstermiştir.

Türkiye’de özellikle de son yıllarda varlık gösteren gergin ve kutuplaştıran siyaset dilinin toplumsal kesimlerde karşılık bulduğunun bir tezahürü olarak ortaya çıkan bu saldırılara karşı, özellikle siyasi mekanizmaların insan hakları ve barışçıl yaşamın önemine işaret eden çağrılarda bulunmasını ve yargısal alanda etkin bir soruşturmayla olayların tüm yönleriyle aydınlatılmasını önemli bulduğumuzu ifade etmek isteriz.

2021 yılında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanan ihlallerden bir kısmına kısaca değinecek olursak;

2021 yılında meydana gelen silahlı çatışma ortamında bölgemizde, 45 kolluk görevlisi yaşamını yitirmiş ve 53 kolluk görevlisi de yaralanmıştır. 272 örgüt militanı yaşamını yitirirken, en az 2 örgüt militanı yaralandı. Irak/Federe Kürdistan Bölgesi’nde bulunan Gare bölgesine gerçekleştirilen hava destekli askeri operasyon sırasında, PKK militanları tarafından alıkonulan ve hapsedilen 12 kolluk personeli ve 1 Irak vatandaşı yaşamını yitirmiştir.

Pandemi sürecinin ölümcül etkisini sürdürdüğü 2021 yılında, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, işkence-kötü muamele fiilleri, sağlık hizmetine erişim hakkına yönelik ihlaller de hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmiştir. En az 151 yurttaş gözaltı birimlerinde, ev baskınlarında, sokakta 156 mahpus hapishanede işkenceye ve kötü muameleye maruz kalmıştır. Yine 15 yurttaş da kendilerini kolluk gücü olarak tanıtan kişilerce kayıt dışı gözaltı ve sorgulamayla muhbirlik dayatmalarına maruz kalmış, 5 kişi de kolluk tarafından çeşitli biçimlerde tehdit edilmiştir. Gözaltında veya gözaltı yerleri dışında, işkence ve kötü muamele vakalarında artış meydana geldiği raporun ilgili kısmından rahatlıkla anlaşılmaktadır. Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını buradan bir kez daha hatırlatmak istiyoruz!

Bu insanlık dışı yöntemlere derhal son verilmeli, bu yöntemlere başvuranlar görevlerinden alınmalı ve yargı karşısına çıkarılarak cezalandırılmalıdır.

Raporumuzda, hapishanelerde ihlallerin belirgin olarak artmaya devam ettiği görülecektir. 2021 yılı başında çıkarılan yönetmelikle ve idari uygulamalar neticesinde artış gösteren başta sürgünler ve işkence olmak üzere, pek çok konuda ihlaller meydana gelmiştir. Çıkarılan yönetmeliklerle ile süregelen infazdaki adaletsizlik derinleştirilmiş, idari gözlem kurulu raporuna istinaden cezasının infazını tamamlamış mahpuslar keyfi idari kararları ile hapishanede tutulmaya devam edilmektedir. Bu durumun anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğunu, kişi özgürlüğü ve güvenliğe hakkının ağır ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz

2021yılında bölgede bulunan hapishanelerde en az 170 politik mahpus, hiçbir gerekçe gösterilmeden veya politik tutumlarından sorumlu tutularak, ailelerinden uzak illerde bulanan hapishanelere sürgün edilmişlerdir. Yine 50 siyasi mahpus, hapishanede veya nakil sırasında, hapishane idaresinin işkence eylemine ve kötü muamelesine maruz kalmıştır. Mahpusların sağlık ve iletişim hakları ihlal edilmekte, çeşitli disiplin suçları ile tecrit ve izolasyona tabi tutulmaktadır. Özellikle sağlık hakkı ihlalleri hala devam etmektedir. Derneğimiz Genel Merkezi’nin hapishanelerdeki ‘Ağır Hasta ve Hasta Mahpus Listesi ’ verilerine göre, Türkiye hapishanelerinde halen 604’ü ağır 1605 hasta mahpus bulunuyor. 2021 yılı içerisinde ağır hasta mahpus listemizde de bulunan 7 mahpus nitelikli sağlık hizmetine erişim sağlanmadığı için hapishanede yaşamlarını yitirmiştir. Özellikle de sağlık hakkı ihlalinin bu süreçte yoğun bir şikayet konusu olduğunu ifade etmek istiyoruz. Hasta mahpusların ölüme terk edilmesi ve infazı tamamlayan mahpusların keyfi sebeplerle serbest bırakılmamasına karşın aileleri tarafından Diyarbakır ve Van Barosunda “Adalet Nöbeti” eylemi başlatılmış ve halen de sürmektedir. Derneğimizin ve kamuoyunun yoğun çabalarına rağmen hastalığı sebebiyle cezasının infazı durdurulmayan ve 15 Aralık 2021 tarihinde yaşamını yitiren Halil Güneş’e karşı ortaya konan yaklaşım, hasta mahpuslara yaklaşımın acı bir göstergesidir.

Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli konu ise, İmralı Hapishanesinde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamalarıdır. Hükümlü mahpus statüsünde bulunan Öcalan’ın ve aynı hapishanede bulunan 5 siyasi mahpusun, aileleri ve avukatları ile görüştürülmemesi insan hakları ihlalidir. Hapishanelerde kişiye özgü uygulamalar, insan hakları anlayışı ve insancıl hukukla bağdaşmayan bir durumdur. Bu nedenle, tecrit uygulamalarına bir an önce son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.

Bu vesile ile hapishane-hastane arasında kelepçeli şeklindeki devam eden infaz süreci işkenceye dönüşen, hapishanede kalmasının ağır hak ihlali olan Mehmet Emin Özkan ile Demans teşhisi konulan, yaklaşık sekiz ay boyunca Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nda görevli dokuz uzman doktor tarafından kontrol ve muayeneye tabi tutulan Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un durumuna dikkat çekmek istiyoruz.  Muayene sonunda Kocaeli Tıp Fakültesi'nce, Aysel Tuğluk’un yakalandığı hastalık için ‘hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf arz ettiği, hapishane  koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımının yeterliliğinde sorun yaşanabileceği, ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği ve dolayısıyla cezasının infazının ertelenmesi gerektiği görüşüne rağmen halen de Kandıra Kapalı Hapishanesinde tutulmaktadır.

Adli Tıp Kurumunun ve yargının mahpuslar hakkında bilimsel olmayan, hukuksuz, ayrımcı uygulamaları ile ölümcül evrede bulunan hastalıkları ile hapishanede tutulması yaşam hakkının ihlali riskini doğurabilecektir. Hakların eşit ve ayrımsız bir şekilde yerine getirilme sorumluluğu ve yükümlülüğü devlet ve devletin yetkili kurumlarına ait olduğunu hatırlatıyoruz. Adalet Bakanlığı’nı hapishanede yaşanan hukuk dışı koşullara son vermeye, nitelikli sağlık hizmetinden yararlanması için bir kez daha tahliye edilmesi çağrısında bulunuyoruz.

Çatışmalı ortam nedeniyle bir başka hak ihlaline yol açan konu ise, askeri operasyonlardan kaynaklı yaşanan ihlaller, özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasakları ilanları oldu. Kırsal yerleşim bölgelerini de kapsamına alan yüzlerce bölge, askeri operasyonlar yapılacağı gerekçesiyle özel güvenlik bölgeleri ilan edilmiş, yine pek çok kez sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Yasakların ilan edildiği kırsal yerleşim alanlarında yaşayan yurttaşlar, rutin hayat akışını sürdürememekte ve mağduriyetler yaşamaktadır. Kırsal araziler ve ormanlık bölgelerde çıkan yangınlarda, maddi kayıplar meydana gelmiştir. Askeri operasyonlar sırasında güvenlik güçleri tarafından yerleşim alanlarına yapılan baskınlarda ise haksız gözaltı işlemleri gerçekleşmiştir.                   

Gerek sivil yerleşim alanlarında ve gerekse de kırsal bölgelerde silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren PKK militanlarının mezarlarının bulunduğu mezarlıkların, tahrip edilmesi ve yıkılması fiillerinin, ne insancıl hukukla ne de dini inanışla izah edilir bir yanı yoktur. Hakeza yaşamını yitiren örgüt üyelerinin cenazelerinin teşhise elverişli olduğu görülmesine rağmen Savcılık birimince ve üstelik hukuken de zorunluluk bulunmasına rağmen kimlik tespiti için Adli Tıp Kurumuna gönderilmektedir. Bu sebeple de uzun zaman alan bu işlem, müteveffa yakınları için yas sürecini zorlaştırmaktadır. Hukuki ve vicdani hiçbir gerekçeye dayanmayan bu tutumun cenaze sahiplerini manevi olarak derinden yıprattığını hatırlatıyoruz.

İfade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar, yasaklamalarla ve sınırlandırmalarla maalesef devam etmektedir. Bir hak arama biçimi olarak Anayasa’nın 34. Maddesinde tanımlanan ve güvence altına alınan açık hava toplantı ve gösterilerine, Valiliklerin ve Kaymakamlıkların hukuk dışı ve keyfi bir biçimde aldığı kararlar ile yasaklanmakta veya sınırlandırılmaktadır. Toplantı veya gösteriler, kimi kentlerde süresiz, kimi kentlerde ise 15 günde bir ya da her ay yenilerek yasaklandı. 2021 yılında 50 kez yasaklama kararı açıklandı. Kolluk güçleri tarafından 20 toplumsal gösteri veya açık hava toplantısına müdahale edildi. 20 toplantı toplumsal gösteri ve açık hava toplantısı da yasaklandı.

Bilindiği üzere 2020 yılının Mart ayında Covid-19 salgını ile birlikte aile içi kadına yönelik şiddetin tırmandığı bir dönem yaşanmıştır. Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasasında yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır. Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, kadını bir nevi şiddete karşı güvence altına alan İstanbul Sözleşmesinden Türkiye’nin imzasını geri çekmesi kabul edilebilir bir durum değildir.2014 yılından bu yana, pratikte uygulama sorunları yaşansa da İstanbul Sözleşmesi kadınlar için hep bir umut yarattı. Ne yazık ki sözleşmeden çekildiği süreçten bu yana 2021 yılı içerisinde 32 kadın maruz kaldıkları şiddet sonucu yaşamını yitirirken, 21 kadın ise intihar etti. Bu anlamda sözleşme ve diğer koruyucu kazanımların ne denli yaşamsal değerde olduğu görülmelidir. Her ne kadar hukuka aykırı şekilde sözleşmeden bir kararname ile çekilmişse de İstanbul Sözleşmesine ve kazanımlarımıza sahip çıkacağımızı tekrar hatırlatmak isteriz.

En fazla hak ihlaline maruz kalan kesim arasında yer alan çocuklar, aile içinde ve toplumsal alanda şiddete ve cinsel istismara maruz kalmaya devam etmiştir. Bölgemizde 2021 yılı içerisinde 8 çocuk maruz kaldıkları şiddet sonucu yaşamını yitirdi, 12 çocuk da intihara sürüklendi. En az 34 çocuk ise, cinsel istismara maruz kaldı.

Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerde hızından hiçbir şey kaybetmedi. 2021 yılı içerisinde bölgemizde, aralarında üniversite öğrencileri ve politikacılarından bulunduğu 167 kişiye politik nedenlerle soruşturma ve davalar açılmış, yine açılan soruşturma ve davalarda 191 kişiye çeşitli cezalar verilmiştir. Yine ekonomik ve sosyal haklara yönelik ihlallerde ise, 22 işçi iş kazasında yaşamını yitirirken 8 işçi de yaralanmış, 404 kişi de haksız şekilde işten çıkarılmıştır. 15 kişi kamu görevinden alınırken, 23 kişide ihraç edilmiştir.

Son dönemde iktidarın yanlış politikalarıyla beraber artan ekonomik kriz ciddi hak ihlallerine yol açmıştır. Zorunlu temel yaşam ürünlerinde sürekli yapılan fahiş artışlar insan onuruna yaraşır bir hayatı imkansız hale getirmiştir. Buna yönelik gerçekleştirilmek istenen demokratik gösteri ve yürüyüşler ise kolluk tarafından şiddet kullanılarak engellenmeye çalışılmıştır. Yine belirtmek gerekir ki günden güne büyüyen ekonomik kriz ile beraber tüm toplumda yer alan yoksulluk sonrası hak ihlalleri için çalışan kurumlara hemen her gün ekonomik destek için başvurularda bulunmaya başlanılmıştır.

Değerli basın emekçileri;

İHD her zaman barış hakkını savunmuş ve savunmaya devam ediyor. Her defasında ifade ettiğimiz gibi hayatımızdaki ihlaller, yanlış ve hatalı devlet politikalarının bir sonucudur. Bir denetim mekanizmasına da dönüşen hak savunuculuğunun özneleri olarak bizler, insan hakları ihlallerinin meydana gelmesine sebebiyet veren hatalı hükümet politikalarına karşı etkili bir savunuculuk faaliyeti içerisinde olacağız. Bu gerçekle, insan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan politikalardan vazgeçilmesi, çatışmalı ortamın bir an önce son bulması ve çatışma çözüm araçlarıyla sürecin demokratik çözümünün yeniden müzakere edilmesi talebinde bulunuyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ