Barış Nöbetimize ilişkin açıklama

04.11.2022

BASINA VE KAMUOYUNA

Aşitî-Barış; bitmek bilmeyen savaşın ve şiddetin ortasında hakikate yol almak, yaşamda ısrar etmek demektir.

Düşük ve yüksek yoğunluklu neredeyse 50 yıla yaklaşan savaş hali kadın ve çocukları doğrudan veya dolaylı olarak etkileyeme devam etmektedir. Militarizm, cinsiyet eşitsizliği ve savaş ideolojilerinin biçimlendirdiği erkeklik, kadınların yaşam alanlarını adeta gasp etmektedir. Kadınlar ve çocuklar göç yollarında, tutsak edildikleri, kaçırıldıkları, yerlerde cinsel şiddete ve saldırıya uğramaktadırlar. Yakın tarihte savaşın en acı gerçeğiyle karşı karşıya kalındı ve Êzidî kadınlara yapılanlar tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti. Göç etmek zorunda bırakılan kadınlar anadillerinde konuşamama, eğitim haklarından mahrum kalma, gittikleri yerlerde barınma ve güvende olmama, yeterli beslenememe ve ulaşım gibi birçok konuda problem yaşadılar ve yaşamaktalar. Göç denince sadece sınırlar ötesi anlaşılsa da zorunlu iç göçte de benzer nedenlerden beslenmekte ve sonuçları benzerlik taşımaktadır. 90’larda Kürt kadınları köy yakmalar, işkenceler, baskılar ve yoksullaştırma nedeniyle doğdukları yerleri terk etmek, başka şehirlere göç etmek zorunda kalmışlardır. Ayrıca belirtmek gerekir ki savaş ortamı kadınlara yönelik erkek şiddetini hem ev içinde hem de dışarıda daha fazla büyütmektedir.  

Öte yandan BMÇHS kabulü ile barış hakkı, çocukların en temel haklarından biri olarak tanınmaktadır. Bu hakkın çocuklar açısından yaşamsal önemi, silahlı çatışma ve savaş ortamının en büyük mağdurunun çocuklar olmasıdır. Çocuklar, başlatmadıkları, sürdürmedikleri ve tarafı olmadıkları çatışmalı ortamlarda yaşam hakkı ihlaline uğrama, yaralanma, sakat bırakılma, zorla çalıştırılma ve cinsel istismara maruz kalarak en ağır hak ihlallerinin doğrudan mağduru olmaktadır.  ‘’Doğu-Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2011-2021 Tarihleri Arası Silahlı Çatışma Ortamında Çocuklara Yönelik Yaşam Hakkı İhlalleri” Raporumuzda da görüleceği üzere çocuklar evlerinde uyurken, yolda karşıdan karşıya geçerken zırhlı araç çarpması sonucu yahut oyun oynarken patlayıcı maddelerin infilak etmesi sonucu; evlerinin balkonunda başlarına isabet eden gaz fişekleri sonucu yaralanıyor, hayatlarını kaybediyorlar. Silahlı çatışmalar ve sonrası, patlamamış mayın ve silah artıkları sebebiyle de çocuklar da kalıcı hasarlar meydana gelmektedir. Çatışma ortamlarının tek sonucu çocukların fiziki bütünlüklerine zarar gelmesi ile de sınırlı kalmamaktadır. Şiddet ortamının doğal sonucu olarak çocuklar; anadilde eğitim, sağlık, aile bireyleriyle kendi kültüründe gelişme ve yetişme hakkından da mahrum bırakılmaktadırlar. Tüm bu savaş ortamı başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların en temel haklarını ihlal etmektedir. Buna ek olarak bir çok suç cezasız kalmaktadır. Bu cezasızlık hem kadına yönelik gerçekleşen durumlarda hem de çocuklara yönelik yaşanan ihlallerde bir politikaya dönüştürülmüştür.

Savaşın her ne kadar en mağduru olsalar da 50 yıllık şiddetli çatışmanın sarmalında kadınların yürüttüğü mücadele, sergilediği direniş ve fedakârlık sayısız örneklerle doludur. Binlerce faili meçhullerin ilk arayıcıları olan Cumartesi Anneleri, çatışma ortamlarında birden fazla çocuğunu yitiren Barış Anneleri İnisiyatifi’nin kesintisiz mücadelesi, tüm toplumsal ayrışmaları bertaraf ederek ortak mücadele hattını oluşturma deneyimi olarak Barış için Kadın Girişimi, kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddet biçimine karşı toplumsal refleksi oluşturan Kadınlar Birlikte Güçlü zemini verilecek en somut ve değerli örneklerdir. Bu örneklerden de yola çıkarak Kadın hiçbir savaşın kaynağı ve sebebi olmamış fakat barışı tesis etmenin ağır tarihsel sorumluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Tüm savaş ve çatışmaların tarihsel akışında barışı tesis etmenin bedelini kadınlar omuzlamış, omuzlamaya da devam edeceklerdir. Buradan toplumsal barışın kendini kapitalizm ve patriarkaya dayandıran akıldan gelmeyeceğini, gelse bile kalıcılaşmayacağını anlamak, barış tartışmasının toplumsal bir mesele olduğunu görmeye, unutturulanı hatırlamaya dayanır. Tam da bu sebeple barışın aklını ve eylemini kadının toplumsal hafızası ile inşa etmek gerekir.

Yineliyoruz ; Barış hakkını savunanlar olarak, barışın sağlanması ancak toplumsal bir talep haline gelmesi ile mümkündür. Bu beklentilerin ve gerçeğin bilinci ile coğrafyamızda halen süren savaş ve çatışmaların tanığı olarak barışı savunmak bizler için vazgeçilmez bir durumdur. Bu amaçla da bir kez daha; barış sürecinin inşasında kararlı olan herkesin ve kesimin hakikat, adalet ve eşitlik temelinde yürütülecek barışın sağlanması için yan yana bulunmaya davet ediyoruz.

Savaş politikalarını kabul etmiyoruz barışta ısrarcıyız!

İHD Diyarbakır Şubesi