İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 717’nci haftası Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Kayıp yakınları, hak savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu hafta Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 2 Kasım 1996 tarihinde gözaltında kaybedilen Mehmet Şirin Bayram’ın akıbeti soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun şunları ifade etti: “Bir kez daha burada hakikati ve adaleti ifade etmek için bir aradayız. Sistematik devlet politikası dahilinde insanlığa karşı işlenmiş suçların soruşturulması ve cezalandırılması için buradayız. Aynı zamanda hak ve özgürlüklerin tanınması ve korunması için de mücadelemiz sürüyor. Bugüne kadar binlerce faili belli siyasi cinayetler, gözaltında zorla kaybetmeler gerçeğine rağmen hiçbir idari ve yargısal kurumun etkili bir işlemiyle bu sorunun üzerine gidildiğine şahit olmadık. Hiçbir suçlunun cezalandırıldığına tanık olmadık. Bütün bunlar gösteriyor ki 90’lı yıllarda yaşanan ağır insan hakları ihlallerinde, politik bir düşünceyle insanlar gözaltında kaybedildi, faili belli siyasi cinayetlere maruz kaldı. Aynı şekilde bugün de politik iradenin etkisiyle yargı makamları tarafından herhangi bir soruşturma ve cezalandırılmaya gidilmiyor. Elbette ki burada sadece yargıçları itham edecek, onları kasti, kusurlu davranışlarıyla tek başına sorumlu tutacak değiliz. Bunun en büyük müsebbibi siyasi iktidarın otoriter ve güvenlikçi bakış açısı, Kürt meselesi gibi bir gerçeği görmezden gelmesi, hak ve özgürlüklere dayalı politikaların gerçekleştirilmemesidir. Geçmişte yaşananlarla ve imtiyazlı kimliklerle yüzleşilmedikçe, Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri tanınmadıkça bu mesele sürüp gidecektir. Son zamanlardaki yargısal, idari, siyasi kararlara ve politikalara baktığımızda bunu çok net ifade edebiliyoruz.
Hiçbir hukukla izah edilmeyecek gerçeklerle karşı karşıyayız. Bilimsel bir mütalaaya ilişkin düşüncesini ifade ettiği için Şebnem Korur Fincancı hakkında tutuklama kararı verilebiliyor. Bunun hangi hukukla bağlantısı var? Bütün bu toplumsal meseleleri basın özgürlüğü çerçevesinde ifade eden gazetecilere yönelik yargısal baskının, tutuklamaların hangi hukukla izahatı olabilir. Hiçbir şekilde adli ve idari birimlerce değerlendirilmeyen evrensel hukuk kurallarınca serbest bırakılması gereken hasta mahpusların tedavisinin engellenmesi, hangi evrensel değerlerle bağı var. Türkiye gerçeğinde bunları talep etmek bile artık gerçekçi görünmüyor. Bütün bu meseleleri dert edinen hak ve özgürlüklerden yana siyasi politikalar güdülmüyor. Hak ve özgürlük arayışında olanlarla birlikte, Kürt meselesi başta olmak üzere insan hakları, demokrasi ve adalet mücadelesinde bir arada olmaya devam edeceğiz.
Bunu ifade ederken, yargı makamlarının sorumluluğuna da işaret etmek istiyoruz. Hak ve hukuk mücadelesi bir bütündür. Yargı makamları bu mücadeleyi göz önünde bulundurarak karar vermelidir. Bizim ifade ettiğimiz şeyler insan hakları değerleri ve ölçütleridir. Buna karşı hukukla bağdaşmayan kararlar verilmeye de devam ediliyor. Demokratik siyaset yürütücüsü Kürt kadını Leyla Güven’in dokunulmazlığının hukuka aykırı bir şekilde düşürülmesiyle başlayan hukuksuzluk, çok yakın bir zaman da verilen cezayla devam ediyor. Mahkemenin kararı, güncel Türkiye siyasetine dair bir gerçeğe ışık tutuyor. Mahkeme Leyla Güven ile ilgili kararında, yargılama amacının terörle mücadele kapsamında olduğunu ve cezalandırılmasının da bir toplumsal ihtiyaçtan doğduğunu ifade ediyor. Bunu hangi hukuk ve değerle açıklayabiliriz. Bütün bunlar Kürtlere yönelik inkar ve Kürt meselesini görmezden gelmenin sonucudur.
Elbette ki bütün hak ve hukuk savunucuları Türkiye’yi ve siyasi iktidarı doğru temelde karar alma yönünde bir politikaya da sevk edecektir. Bütün mücadelemiz bunun içindir.
Yaşam hakkının sistematik bir şekilde ihlal edilmesinin sebebi elbette ki bütün bu siyasi iktidarın politikaları ve aynı zaman da bu eksende hareket eden yargının cezasızlık politikasıdır. Kısmen vermiş olduğu ihlal kararlarıyla evrensel hukuka uygun hareket ettiğini düşündüğümüz, hukuka alan açmak istediğini umduğumuz Anayasa mahkemesi, Kürt meselesinde siyasi iktidarla benzer davranışlar sergiliyor. Cizre’de yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin 2017’de yapılan başvuru da yakın zaman da Anayasa Mahkemesi bu ihlalleri hukuka uygun buldu. Mesele Kürt meselesi olunca, mahkemesi, yargıçları, kolluk, siyasi iktidar yürütücüleri hiçbir şekilde değişmiyor. Cezasızlıkla mücadele için hukukla bağdaşır bir karar almaya, bu yönde politikalar sergilemeye davet ediyoruz.
Hak savunucuları, Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri bütünüyle bu meselenin evrensel hukuk değerleri ölçütleri ve barışçıl demokratik yollarla çözülmesi için mücadelelerine devam edecektir.”
Ardından söz alan Şirin Bayram’ın Annesi Remziye Bayram, “Binlerce kayıp var. Bunlardan bir tanesi çocuk yaşta olan Şirin’dir. Bugüne kadar Şirin’in izini sürdüm, ömrüm boyunca da izini sürmeye devam edeceğim. Şirin’in hiçbir suçu ve kabahati yoktu. Gece yarısı onu yatağından alıp götürdüler. Suçu neydi? Şirin’in dosyası cumhuriyet başsavcısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde var. Dosyası ellerinde olmasına rağmen savcılık neden çıkıp bir açıklama yapmıyor. Neden Şirin’i biz götürdük, kaybettirdik demiyorlar. Oğlumun kemiklerini istiyorum” diye konuştu.
İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Ezgi Sıla Demir ise Bayram’ın kayıp hikayesini paylaştı. Demir, “Mehmet Şirin BAYRAM, 15 Ağustos 1978 tarihinde Diyarbakır ili Kulp ilçesi Demirli Köyüne bağlı Bîra Zeyna Mezrasında doğdu.
1994 yılında Bayram Ailesinin yaşadığı Demirli Köyü Bîra Zeyna Mezrasında devletin köylüler üzerinde ciddi baskıları vardı, köylüler sürekli olarak korucu olmaya zorlanıyordu ancak tüm baskılara rağmen köylüler koruculuğu kabul etmeyince yaşadıkları köy yakıldı ve çoğu köylü zorla yerlerinden göç ettirildiler.
Şirin Bayram’ın amcası olan İhsan BAYRAM, tüm baskılara rağmen köyde kalmaya devam etti. Aradan 2 yıl geçtikten sonra Mehmet Şirin BAYRAM, 1996 yılının Kasım Ayında köyde yaşamakta olan amcası İhsan Bayram’ı ziyaret etmek için yola çıkar.
Demirli köyüne vardığında karanlık çökmüştü. Mehmet Şirin BAYRAM, yoluna devam etmedi, sık sık yaşanan operasyonlardan dolayı gece tehlike arz edebilir diye Bîra Zeyna’ya ertesi sabah gideceğini düşünerek akrabası olan Ramazan Tekin’in evine misafir olarak kalmaya karar verir. O gece saat 11-12 civarında Kulp Korucuları ve Askerlerin yaptıkları ev baskınında ev sahibi olan Ramazan TEKİN ve misafir olan Şirin BAYRAM gözaltına alınır.
Ramazan TEKİN ve Şirin Bayram’ın gözaltına alındığı esnada ev sahibi Hazal TEKİN, (Ramazan Tekin’in eşi) Fettah ve Cumali isimli iki korucuyu tanıdığını söyler.
Aynı günün sabahında Hazal TEKİN, Şirin Bayram’ın amcası olan İhsan Bayram’ı haberdar etmek üzere saat 07:00 gibi Bîra Zeyna mezrasına giderek Şirin'in amcasına Kulp korucularının ve askerlerin Şirin ve Ramazan’ı gözaltına aldıklarını haber verir.
İhsan BAYRAM Kulp Karakolu'na giderek gözaltındaki Şirin BAYRAM için tanıdığı koruculardan korucubaşı Hüseyin ve Mustafa BULUT'tan Şirin BAYRAM hakkında bilgi vermelerini ister, Mustafa BULUT amcasına İhsan BAYRAM’a burada kalıp kendisinden haber beklemesi gerektiğini söyler, ertesi gün öğlen saatlerinde Mustafa Bulut (korucubaşı) İhsan BAYRAM’a ulaşarak Şirin’in Kulp Karakolu'nda olduğunu onu gördüğünü, onunla konuştuğunu ve Şirin’in gözlerinin bağlı olduğunu belirtir.
Korucubaşı olan Mustafa BULUT, Şirin BAYRAM ile arasında geçen diyalog da; Ramazan TEKİN ile aynı gece gözaltına alındığını ve ailesine haber vermesini istediğini söyler, aynı günün gecesinde Mustafa BULUT Kulp Karakolu'na çağrılarak Şirin Bayram’ı gördüğünü söylememesi için tehdit edilir ve şiddet görür. Ertesi gün sabah 08.00 gibi Mustafa BULUT, Şirin Bayram’ın amcası İhsan Bayram’ın yanına giderek Şirin Bayram’ı hiç görmediğini ve Kulp Karakolu'na hiç gitmediğini söyler. Ailenin tüm resmi kurumlara yapmış olduğu başvuru ve arama çabalarına rağmen Şirin Bayram’dan bir daha haber alınamaz.
Yıllardır bu meydanda “evladımın kemiklerini istiyorum, onun da bir mezarı olsun; gidip başında dua okumak istiyorum” diyen Remziye Ananın bu hasreti son bulsun istiyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin Mehmet Şirin Bayram için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Şimdi de Mehmet Şirin Bayram ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.”
İHD Diyarbakır Şubesi
Kayıp Komisyonu