ERMENİ SOYKIRIMI’NIN 108 YILINDA: YETER! İNKÂRA SON!
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin verilerine göre Osmanlı İmparatorluğu’nda yaklaşık 2 milyon Ermeni yaşamaktaydı. Kent, kasaba, mahalle, köy olarak batıdan doğuya, kuzeyden güneye, Küçük Asya’nın her yerinde tam 2.925 Ermeni yerleşimi bulunuyordu. Buralarda yaşayan Ermeni cemaatlerinin 1.996 okulu, 173.000 erkek ve kız öğrencisi, 2.538 kilise ve manastırı bulunuyordu.
1915’te başlayan Soykırım ve sonrasındaki uygulamalar, hatta Cumhuriyet döneminde de devam eden politikalar sonucunda bu yerleşim yerlerinden geriye hiçbiri kalmadı. Kalan yerler ise artık Ermeni yerleşim kimliğini yitirmişti. 50 bin civarında olduğu tahmin edilen bugünkü Ermeni nüfusu, en yoğun İstanbul olmak üzere, büyük çoğunlukla üç büyük şehre dağılmış olarak yaşmakta. Devlet, Ermenileri imha etmekle kalmadı; onların izlerini de sildi. Bugün Ermenilerin geçmişte yaşamış oldukları yerlerde onlardan herhangi bir iz bulamazsınız. Kiliseler yalnızca doğa koşullarının tahribine terk edilmekle kalmadı, bazıları doğrudan topa tutularak, dinamitlenerek yıkıldı. Anadolu’daki okulların hiçbiri artık mevcut değil. Soykırım’da sadece insanlar kitleler halinde katledilmedi; okulları, kiliseleri, mezarlıkları, manastırları, işyerleri ile toplumsal doku ve hafıza da yok edildi.
Soykırım yalnızca tüyler ürperten katliamlardan, nehirlerden cesetlerin akmasından, vadilerin parçalanmış insan bedenleriyle dolmasından ibaret değil. Soykırım ölümün tercih edildiği, ölümün kurtuluş olduğu, insanın insanlıktan çıkarıldığı korkunç bir sürgünden, yollarda saldırıya uğrama, açlık, hastalık ve tecavüzden, kuşaktan kuşağa aktarılan derin bir yaradan, tarif edilemez, telafi edilemez, bağışlanamaz bir zulümden ibaret de değil. Soykırım aynı zamanda soygun, talan, yağma, muazzam bir hırsızlıktır. Hırsızlık soykırım kurbanlarının, değeri hesaplanamayacak boyutlardaki taşınmaz mallarıyla, işlikler, bağlar, bahçeler, tarlalar, konaklar, evler, hastaneler, manastır ve kilise arazileriyle de sınırlı değil.
Soykırım sürecinde yapılan hırsızlığın bir diğer boyutu; Ermenilerin bankalardaki hesaplarına, değerli eşya kasalarına el konulmasıydı. Geriye kalan bilgi, belge ve tanıklıklardan, dönemin ekonomik koşullarında yaklaşık 22 milyon dolar tutarında hesaplanan paranın bu şekilde çalındığı bilinmektedir. Ayrıca doğrudan alınan paranın yanı sıra; yine yaklaşık bu tutarlara tekabül eden hayat sigortası tazminatlarının da dönemin idarecileri tarafından Amerika ve Fransız hayat sigortası şirketlerine hak sahiplerinin öldüğü, mirasçılarının da kalmadığı belirtilerek Osmanlı hazinesine devri sağlanmıştır.
Ermeni Soykırımı 99 yıldır inkâr ediliyor. İnkârın, insanlığa karşı işlenmiş bu akla hayale sığmaz suçun gizlenmesinde bu büyük hırsızlığın da payı var. Bugünkü hırsızlık ve yolsuzluk düzeninin dibinde soykırımın büyük yağması yatmaktadır. İnkâr, sadece soykırımın gerçekleşmediğini iddia etmek değil, aynı zamanda soykırıma haklı sebepler bulmaya çalışmaktır. İnkâr, medya organlarında yetkili veya yetkisiz devlet adına konuşanların, inkarcı tarihçilerin, saygın(!) aydın ve yazarların yüzleri kızarmadan soykırımı meşrulaştırmaları yapılanı aklamaları demektir. İnkar, Türkiye toplumunun ağırlıklı kesiminin bu söylenenlere inandığını, hatta bunu duymak istediğini bilmenin güvenine sahip olmak demektir. Ve inkâr, kurbanların anısına ve onların torunlarına hakaret etmek demektir.
Soykırım kurbanlarını suçlu çıkarmak, onların çocuklarını ve torunlarını düşmanlaştırmak, insanlık suçunu sürdürmek, tüm bunlara seyirci kalan bir toplum yaratmak, onun desteğini almak bu inkarın devamıdır.
Biz, insan hakları savunucuları diyoruz ki, soykırım dönemin politik şartlarına, bir diplomasi meselesine ya da bir uluslararası ilişkiler konusuna indirgenemez. Soykırımın her şeyden ama her şeyden önce devlet eliyle gerçekleştirilen en kitlesel insan hakları ihlali olduğu tespit edilmelidir.
Soykırımı tamamlayıcı bir unsur olarak inkar ise en kapsamlı, en etkili ve en kalıcı insan hakları ihlalidir. Çünkü çarpan etkisiyle çoğalan sayısız insan hakları ihlaline kaynaklık eder, teşvik eder, cesaretlendirir.
Soykırım sonucu anayurtlarından kopartılıp dünyanın dört bir yanına dağılmış Ermenilerin uğradıkları, maddi ve manevi değeri hesaplanmayacak kadar büyük kayıplarının telafisine yönelik talep, istek ve dileklerine yanıt verilmelidir. Bu yüzden yıllardır bir çağrı yapıyoruz: Soykırımı, Tanı, Af Dile, Tazmin et!
ARTIK YETER! ADALET VE HAKİKAT İÇİN ERMENİ SOYKIRIMI’NIN İNKÂRINA SON!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
IRKÇILIK VE AYRIMCILIĞA KARŞI KOMİSYON