İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınlarının, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 735. haftası Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Kayıp yakınları, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği üyeleri, hak savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu hafta, Urfa’nın Siverek ilçesinde 12 Mart 1994 tarihinde gözaltında kaybedilen Özgür Gündem Gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’nun akıbeti soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun şunları söyledi: “Devlet kaynaklı insanlığa karşı işlenen suçlar söz konusu olduğunda, faillerin adil bir ortamda yargılanıp cezalandırılmadığına şahit oluyoruz.
Dün görülen, JİTEM Ankara Davası’nda da aynı akıbeti gözlemliyoruz. Suçları sabit, tespitli olmasına rağmen dönemin üst düzey kamu-kolluk görevlileri, siyasetçileri hakkında savcı adalet adına utanç verici bir mütalaa sundu. Sanıkların beraatını istedi. Devlet 90’lı yıllarda işlenen suçlar ve sonrasındaki cezasızlık pratikleri ile tüm politikalarını sürdürmekte kararlı. Bizlerin de adalet talepleri ve hakikat mücadelesi sürüyor.
Amedspor ve Bursaspor maçında; Amedspor, Bursaspor taraftar grubunun ırkçılık ve nefret söylemlerini içeren eylemleri ile karşılaştı. Kürtlerin inkarı üzerine yetiştirilen bir nefret söylemin sahnelendiğini görüyoruz. 90’lı yıllarda ağırlıklı olmak üzere Diyarbakır’da ve Kürt şehirlerinde sistematik şiddetin faili olan kişilerin posterlerinin açılarak, görselleri tekrardan hafızalara getirilmeye çalışılması, insanlığa karşı işlenmiş suçlarla hesaplaşılmamasının göstergesidir. Kürtlerin toplumsal hafızasında birer katil olarak bilenen kişilerin halen sahiplenmesinin tümüyle bu politikaların neticesidir.
Toplumsal barış ancak toplumun tüm etnik, inanç ve kimliklerin birbirine saygısından geçiyor. Bu konuda Türkiye devletinin inkara, ırkçılığa ve ayrımcılığa dayanan politikasının nüvelerini yaşıyoruz. Eğer hakiki bir geçmişle hesaplaşma süreci yaşansaydı, bugün hiçbir toplumsal ve kamusal alanda bu suçlu kamusal figürler bu denli rahatlıkla gösterilmezdi. Kürtlere bu acı hatıralar, hatırlatılmazdı.
İnsan hakları savunucuları olarak; inkara, nefrete, ırkçılığa, ayrımcılığa dayanan bu politikaları reddediyoruz. Irkçı söylem ve uygulamaların artık eyleme dönüştüğü bir zeminde geçmişin izini sürüyoruz. Amedspor’a Kürt kimliğinden yönelen bu saldırganların izini sürdüğümüzde tümüyle 90’lı yılların karanlık odaklarıyla, devlet şiddetiyle hesaplaşılmadığının izine rastlayacağız. Bu meydanda şunu talep ediyoruz; ırkçılığa, nefrete, ayrımcılığa dayalı söylem, toplumsal barışa hizmet etmiyor. Bütün bu etnik, inanç, kimlikleri koruyan, saygı duyan, hakikat taleplerini gören ve toplumsal barışa hizmet eden cümleler görmek istiyoruz.
Irkçı, ayrımcı, nefret söylemine karşı, ana muhalefet ve iktidarın sessizlik politikalarını reddediyoruz. Toplumsal, kolektif hakların tanındığı, barışın sağlandığı bir zemin için geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmanın yeni iktidarlar için en önemli mesele olduğunu ısrarla vurguluyoruz.
Nazım Babaoğlu’nun kardeşi Burhan Babaoğlu ise şunları söyledi: “Kardeşim kaçırıldığı zaman 19 yaşında bir gazeteciydi. O yıllarda cezaevindeydim. 29 yıl boyunca kardeşimin bulunması, kaybedilenlerin hakkının savunulması mücadelesinde öncülüğünü annelerimiz yaptı. Şimdi dışardayım nöbet sırası bende. Bu fotoğrafı onurla taşıyorum. İçerde ve dışarda adalet arayanlar için bu fotoğraflar, güç, moral, dayanma ve irade kaynağıydı. Kardeşimi kaybedenleri tanıyoruz. Niçin kaybedildiğini de biliyoruz. Sorun onu kaybeden üç beş eşkıyanın sorunu değil. Sorun bu maşaları elinde tutan bu düzenin varlığıdır. Bu düzen değişecek. Ne olursa olsun değişecek. Belki sesimiz az çıkabilir, sayımız az olabilir. Arkamızda bir tarih var, haklıyız. Kayıplar için verilen mücadele sürecektir. Kardeşimi kaybedenler, kaybedecek.”
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği adına ise Kadri Esen konuştu. Esen, “Hakikatin yolunda sadece arkadaşımız Nazım’ı kaybetmedik. Musa Anter’i, Cengiz Altun, Kemal Kılıç’ı ve nice arkadaşlarımızı yitirdik. Kürt gazeteciler üzerindeki baskı, 90’lı yıllardan bu güne kesintisiz devam ediyor. Bu gün baskının şekli değişti sadece. 90’lı yıllarda arkadaşlarımızı öldürenler, bugün iktidar ortağı olarak sadece yöntemlerini değiştirdiler. Yaşananlara karşı çizgimizden bir milim dahi geri çekilmeyeceğiz. Uygulamalarını teşhir etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
İHD Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz, Babaoğlu’nun hikayesini paylaştı. Akdeniz, “1974 yılında Urfa’nın Siverek ilçesinde doğan Nazım Babaoğlu, 1991 yılında Urfa Ticaret Lisesini bitirdikten sonra, 19 yaşında Özgür Gündem Gazetesi'nin Urfa Bürosunda çalışmaya başlamıştır. Nazım Babaoğlu’nun gazeteci olarak çalışmaya başladığı 1992 yılı aynı zamanda Özgür Gündem Gazetesinin yayın hayatına başladığı tarihtir. 1992 yılında gazete çalışanları yaptıkları haberler nedeniyle birçok kez ölüm tehdidi almışlardır. Türkiye’de gazetelere ait büroların bombalandığı, gazetecilerin sokaklarda infaz edildiği karanlık bir dönem yaşanıyordu. Tam da bu süreçte 18 Şubat 1993 tarihinde Özgür Gündem gazetesi Urfa Büro Şefi ve İnsan Hakları Derneği Urfa şubesi yönetim kurulu üyesi Kemal Kılıç da uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldürülmüştü.
Özgür Gündem Gazetesi Urfa bürosu çalışanları bölgede devlete bağlı paramiliter güçlerin ve korucuların işlediği iddia edilen birçok suç ile ilgili de haber yayınlamıştır. Bunlardan biri de Bucak Aşiretine mensup dört korucunun Siverek’te görevli bir öğretmenin evini basarak öğretmene ve kız kardeşine cinsel saldırıda bulunduklarına dair hazırladıkları haberdir. Bu haber Özgür Gündem gazetesinde yayınlanınca Urfa Bürosu çalışanlarına yönelik tehditler daha da arttı. Haberin yayınlanmasından sonra; gazetenin etrafında şüpheli kişilerin dolaşmaya başlaması üzerine, gazete çalışanları yedinci kattaki gazete bürosunun pencerelerine demir parmaklık taktırmıştır. Gazete çalışanlarının can güvenliklerinin sağlanmasına dair resmi kurumlara yaptıkları başvurulara cevap verilmez ve hiçbir önlem alınmaz.
12 Mart 1994 sabahı Siverek’teki yerel bir gazetenin çalışanı ve ilçenin Anadolu Ajansı temsilcisi Murat Yoğunlu, Özgür Gündem Urfa Bürosu’nu telefonla arar. Murat Yoğunlu, gazetenin yetkililerine Siverek’te korucularla ilgili çok önemli bir haber olduğunu ve mutlaka muhabir göndermelerini söyler. Bunun üzerine Nazım Babaoğlu, sözü edilen haberi takip etmek ve Murat Yoğunlu ile buluşmak üzere Siverek ilçesinde bulunan İrfan Matbaasına gider. Görgü tanıklarının beyanlarına göre; Nazım Babaoğlu, İrfan Matbaası adlı işyerine gittiğinde Bucak Aşiretine mensup korucular tarafından zorla dışarı çıkartılarak bir araca bindirilip Sedat Bucak’ın evine götürülür. Nazım Babaoğlu’ndan 12 Mart 1994 tarihinden bu yana bir daha haber alınamaz.
Görgü tanıkları, Sedat Bucak'ın çiftlik evinin altında hücre tipi yerler bulunduğunu ve birçok insanın burada alıkonulduğunu belirtmiştir. Sedat Bucak’ın evinde alıkonulan ve daha sonra serbest bırakılan bazı kişiler de Nazım Babaoğlu’nu orada görmüş, ona ne sorduklarını, ne yaptıklarını duymuşlardı. Nazım Babaoğlu’nun alıkonulduğu günlerde, Urfa’da Hüseyin Taşkaya ve ismi öğrenilemeyen iki kişi daha yine korucular tarafından kaybettirilmişti. Kayıp olan kardeşi Hüseyin Taşkaya’yı ararken Sedat Bucak’ın evinde Nazım'ı gören ve günler sonra gazetedeki resminden tanıyan Aziz Taşkaya; Nazım Babaoğlu’nu gördüğünü ve kim olduğunu sorduğunda, kendisine “Bu genç, gazeteci” cevabı verildiğini aktarır. Aynı evde alıkonulan ve sorgulanıp bırakılan başkaları da Özgür Gündem Gazetesine gelerek bildiklerini anlatır.
Nazım Babaoğlu’nun yirmi gün kadar Bucakların elinde sağ olarak kaldığı ve bir araçla Urfa’da gezdirilerek sorgulandığını da görenler olur. Bu duyumlar üzerine davacı olan baba İbrahim Babaoğlu, polisler tarafından gözaltına alınıp tehdit edilir. O da diğer çocuklarını korumak amacıyla “Oğlumu kim kaçırdı ben bilmiyorum” şeklinde ifade verir. Böylelikle soruşturma dosyası kapatılmış olur.
Nazım Babaoğlu’nun babası ve annesi de Nazım’ın kaybettirilmesinden bir müddet sonra Sedat Bucak ile görüşür. Görüşmeden yaklaşık bir ay sonra Fırat Nehri'nin kenarında kimliği tespit edilemeyen cansız bir beden bulunur. Olay yerine Nazım Babaoğlu olabilir şüphesiyle gidip araştırmak isteyen aileye izin vermeyen emniyet yetkilileri, bulunan cenazeyi kimlik tespiti yapmadan kimsesizler mezarlığına defneder. Aileye zaman zaman Nazım’la ilgili tanıklılar ulaşsa da, bu tanıklar resmi kurumlara beyan vermekten çekinir.
Nazım’ın çalışma arkadaşları, ailesi ve o denemde DEP Urfa İl Başkanı Muhsin Melik’in tüm girişimleri sonuçsuz kalmış; Nazım’ın kaybedilişinden 83 gün sonra ise Urfa şehir merkezinde kontrgerillanın düzenlediği suikast sonucu DEP Urfa İl Başkanı Muhsin Melik de katledilmiştir. Nazım Babaoğlu ile ilgili soruşturma dosyası ise 2014 yılında zamanaşımına uğramıştır.
Ailenin tüm başvurularına, tanık beyanlarına rağmen Nazım Babaoğlu dosyasında bir gelişme sağlanmaz. İç hukuk yolarından bir sonuç elde edemeyen aile, dosyayı AİHM’e taşır. Nazım Babaoğlu dosyası halen AİHM’de karar aşamasındadır.
Bizler insan hakları savunucuları olarak yıllardır kayıplarımızın akıbetini sorma ve faillerinin ortaya çıkarılması için verdiğimiz mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Adalet ve hakikat arayışımız son kaybımız bulana dek devam edecektir.
Şimdi de gözaltında kaybedilen Nazım Babaoğlu ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.”
İHD Diyarbakır Şubesi
Kayıp Komisyonu