Basına ve Kamuoyuna
Üyemiz, insan hakları savunucusu, Kürt aydını, siyasetçi Vedat Aydın; 5 Temmuz 1991 tarihinde gece yarısı ellerinde telsiz bulunan ve kendilerini polis olarak tanıtan silahlı kişilerce, “İfaden alınacak.” denilerek evinden alındı. Ailesi ve avukatlarının tüm girişimlerine rağmen Vedat Aydın’ın gözaltına alındığı kabul edilmedi. Aradan geçen iki günün ardından 7 Temmuz 1991 tarihinde Vedat Aydın’ın işkence edilmiş cansız bedeni, Elazığ ili Maden ilçesi yakınlarında bir köprü altında bulundu. Vedat Aydın için 10 Temmuz 1991 tarihinde Diyarbakır’da düzenlenen ve on binlerce kişinin katıldığı cenaze töreninde çıkan olaylar sonucu 3 yurttaş yaşamını yitirdi, aralarında milletvekilleri ve gazetecilerin de bulunduğu yüzlerce kişi yaralandı.
Vedat Aydın; verdiği insan hakları, özgürlük ve demokrasi mücadelesi hedef alınarak katledildi. Cinayet soruşturmasının üzerinden geçen 30 yıl boyunca faillerin kimliği tespit edilmedi.
Türkiye’de 90’lı yıllar; olağanüstü hal rejiminin yürürlükte olduğu, zorla kaybetme, yargısız infaz ve faili meçhul cinayetler gibi insanlığa karşı suçların yaygın ve sistematik hale dönüştüğü bir dönemdir. O dönemde yaşanılan ağır insan hakları ihlalleri ile ilgili açılan soruşturma ve dava dosyaları, zaman aşımı devreye konularak adliye raflarında çürümeye bırakılmakta, dosyalar kapatılmaya çalışılmaktadır.
Vedat Aydın dosyasında da 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu kapsamında yürütülen soruşturmalar gibi, zaman aşımı süresi eski kanuna göre kabul edilmiş ve dosya, zaman aşımı ile düşme kararıyla karşı karşıyadır.
Bilindiği üzere zorla kaybetme, yargısız infaz ve faili meçhul cinayetler gerek uluslararası insan hakları hukuku, gerekse uluslararası ceza hukuku sözleşmelerinde, nitelikleri itibariyle insanlığa karşı suç olarak tanımlanmaktadır. Özellikle 90’lı yıllarda zorla kaybetmelerin ve faili meçhul cinayetlerin dönemin siyaseti ile bağlantılı olarak işlendiğine dair deliller, mevcut yasa olan TCK’daki insanlık suçu tanımını karşılamaktadır. Türkiye, insanlığa karşı suç tanımını uluslararası tanımlamalardan bazı farkları olmakla beraber ilk kez 2004 yılında Türk Ceza Kanunu’nun bir parçası olarak kabul etmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "İnsanlığa Karşı Suçlar" kenar başlıklı 77. maddesinin dördüncü fıkrasında, maddede sayılan suçlar bakımından zamanaşımının işlemeyeceği ifade edilmiştir. Türkiye AİHS’e taraf ülke olarak Anayasa 90. Madde ile AİHM yargı yetkisini tanımıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. Maddesinin 2. Fıkrasında insanlığa karşı işlenen bir fiil nedeni ile evrensel hukuk kurallarına göre fail/failler her zaman yargılanabilir, cezalandırılabilir, bu suçlarda zaman aşımı söz konusu olamayacaktır. AİHM, Varnava ve diğerleri/Türkiye (18 Eylül 2009) ve Taylan/Türkiye (3 Temmuz 2012) kararında ve işkence yasağı ile ilgili verdiği diğer birçok kararlarda da tekrar ederek, işkence suçlarında cezanın ertelenemeyeceğini, zamanaşımına uğratılamayacağını, ayrıca bu suçlar için af çıkarılamayacağını vurgulamıştır.
Özetle ifade ettiğimiz üzere zaman aşımı ve benzeri cezasızlık zırhları ile failleri yargılama dışında bıraktırmanın insancıl hukuk kurallarına ve sözleşmelerine aykırı olduğunu belirtmek istiyoruz.
Vedat Aydın’ı ve cenaze töreninde yaşamını yitiren yurttaşları saygıyla anıyoruz.
İnsan hakları savunucularının adalet ve hakikat arayışı asla bitmeyecektir.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD) DİYARBAKIR ŞUBESİ