BM İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİNİN KABUL EDİLİŞİNİN 76. YILINDA ;
BARIŞ, İNSAN HAKLARI İLE MÜMKÜNDÜR DİYORUZ.
Değerli Basın Emekçileri;
Bir İnsan Hakları Haftasını daha başta Suriye, Filistin ve Ukrayna olmak üzere dünyanın birçok yerinde yaşanan savaş ve çatışmaların sebep olduğu yaşam hakkı ihlalleriyle karşılıyoruz. Suriye’de 2011 yılından beri devam eden savaş ve çatışmalı süreçte son günlerde yaşanan gelişmelerle yeni bir dönem başlamıştır. Olası bir çözüm ve müzakere sürecinde Suriye’de bulunan halkların, inançların ve tüm toplumsal kesimlerin yer alması için başta uluslararası toplum ve Türkiye olmak üzere tüm aktörleri Suriye ve Rojava'daki bu yeni dönemde barışçıl bir tutum almaya davet ediyoruz. Bir kez daha temel amacı dünyada ve toplumlar arasında barış ve güvenliği sağlamak olan uluslararası toplumu; insancıl hukukun gereği olarak sivil ölümlere ve yıkımlara sebep olan savaş ve çatışmalara karşı aktif görev almaya davet ediyoruz.
Kentimizde faaliyet yürüten insan hakları örgütleri ve bu alanda çalışan meslek örgütleri ile sendikalar olarak; bütün saldırı ve yargı tacizlerine rağmen tarihsel tutumumuzla uyumlu olarak insan hakları ihlallerine karşı mücadelemizi büyük bir kararlılıkla sürdürüyoruz. Bu vesileyle, insan hakları mücadelesinde yaşamını yitiren tüm değerli yol arkadaşlarımızı bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz.
Değerli basın emekçileri;
Hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve demokrasi açısından son derece kaygılıyız. Yüz yılı aşan Cumhuriyet tarihinde sürekli bir şekilde toplumsal sorunların çözümsüz bırakıldığı, temel hak ve özgürlüklerin sistematik bir şekilde ihlal edildiği, halk iradesinin yok sayılarak kayyım rejiminin kalıcı hale getirildiği bir süreçten geçmekteyiz. Özellikle 90’lı yıllarda yaşanan ağır insan hakları ihlallerinden sonra Kürt meselesinin barışçıl çözümüne yönelik 2012 yılında başlayan diyalog ve müzakere sürecinin başarıya ulaşamaması nedeniyle 2015 yılından itibaren tekrardan başlayan çatışmalı süreçle birlikte, özelikle bölgede antidemokratik uygulamalar artmış, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte temel hak ve özgürlükler alanı iyice daraltılarak hukuk adeta rafa kaldırılmıştır.
İçinden geçtiğimiz süreçte anayasaya aykırı bir şekilde seçme ve seçilme hakkı yok sayılarak milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmış, aralarında HDP önceki dönem eş genel başkanlarının da olduğu milletvekilleri ile yine yerlerine kayyum atanan birçok belediye eşbaşkanı, siyasetçi ve insan hakları savunucusu tutuklanmıştır. 16 Mayıs 2024 tarihinde kamuoyunda Kobanî Davası olarak bilinen, aralarında HDP önceki dönem eş genel başkanlarının da olduğu milletvekilleri, belediye eş başkanları ve siyasetçilerin yargılandığı davada siyasi iktidar tarafından yargı makamı kullanılarak siyasetçiler ağır cezalarla mahkum edilmiştir. Kobanî davasında verilen kararla demokratik siyasete, Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümüne ağır bir darbe vurulmuştur. Buradan siyasi iktidara çağrıda bulunuyoruz. Yargı makamları üstündeki baskılara son verilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen Demirtaş ve Yüksekdağ kararlarına uyulmalı, haklarında siyasi saiklerle tutuklama kararı verilen tüm yurttaşlar derhal serbest bırakılmalıdır.
Seçme ve seçilme hakkının ihlali ve halk iradesi ile demokratik değerlere aykırı olan kayyım ataması bir rejim haline gelmiştir. 2016 yılında başlatılan bu antidemokratik uygulama süreklilik arz etmiş, birçok kentte ve farklı siyasi partilerce kazanılan belediyelerde uygulanarak halk iradesi yok sayılmıştır. 31 Mart 2024 tarihinde yapılan Mahalli İdareler seçiminde Van Büyükşehir Belediyesi eşbaşkanı seçilen Abdullah Zeydan'ın mazbatasının verilmemesine karar verilmiş, bu karar toplumun tüm kesimleri tarafından tepkiyle karşılanmış ve YSK tarafından Zeydan’ın mazbatası iade edilmiştir. Hakkari Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış ve Esenyurt Belediyesi başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak yerlerine kayyım atanmıştır. Yine, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi, Halfeti Belediyesi, Dêrsim Belediyesi, Ovacık Belediyesi ve Bahçesaray Belediyesi eşbaşkanları görevden alınarak yerlerine kayyım atanmıştır. 2016'dan bu yana devam eden ve artık Türkiye Cumhuriyeti'nin olağan rejimi haline gelen kayyım uygulaması siyasi iktidarın bir kez daha halk iradesini yok sayarak demokrasiyi tanımadığını göstermiştir. Yargının, tarafsız ve bağımsızlığını hiçe sayan kararlarıyla siyasi sürece dahil olmasının demokratik hukuk devleti açısından kabulü mümkün değildir. Siyasi iktidara ve TBMM’ye 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun kayyım atanmasına cevaz veren Anayasaya aykırı 45. Maddesinin kaldırılarak kayyım rejimine son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.
Bu dönemde tüm ülkede ve bölgede toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile örgütlenme ve ifade özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılmış; bu çerçevede birçok siyasetçi, insan hakları savunucusu ve yurttaş hukuka aykırı şekilde gözaltına alınmış, tutuklanmış ve ağır cezalar ile mahkum edilmişlerdir. Özellikle kayyım atanan kentlerde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde birçok yurttaş hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Söz konusu gösteriler boyunca yurttaşlar kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmışlardır. Kayyım atanan kentlerde Valilik tarafından alınan kararla bütün eylem ve etkinlikler hukuka aykırı bir şekilde yasaklanmıştır.
Türkiye’de yaşanan ağır hak ihlallerinin en önemli nedeni hiç şüphesiz toplumsal meselelerle yüzleşmemek ve çözümsüzlükte ısrar etmektir. Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde ısrar, şiddet ve güvenlikçi politikalar hak ihlallerinin artmasına neden olmaktadır. Artan güvenlikçi politikalar ve yoğunlaşan operasyonlarla her gün yeni can kayıpları yaşanmaktadır. Bu can kayıplarının önüne geçmek elbette ki devletin yükümlülüğündedir. Ülkenin en acil gündemi olan Kürt Meselesi’nin bir an önce demokratik zeminde diyalog ve müzakere yöntemleriyle çözülmesi çağrısında da bulunuyor, toplumun barış hakkının bir an önce tesis edilmesini istiyoruz.
2024 yılında da Türkiye’de basın özgürlüğü üzerindeki baskı artmış, çok sayıda basın emekçisi salt yapmış oldukları haberler nedeniyle gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bugün hala Türkiye’de onlarca gazetecinin hapishanelerde olması, ülkedeki basın özgürlüğü üzerindeki baskı politikalarının ne düzeyde olduğunu ortaya koymaktadır.
Değerli Basın Emekçileri;
Sağlık hakkı; en temel hak olan yaşam hakkının güvencesidir; bu hak kapsamında hasta kişilerin tedavi görmelerinin engellenmesi yaşam hakkına doğrudan müdahaledir. İHD Merkezi Hapishaneler Komisyonunun 2022 yılı verilerine göre en az 651’i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpus bu haklardan yoksun şekilde hapishanelerde tutulmaktadır. Hasta mahpusların nitelikli sağlık hizmetine erişim hakları ihlal edilmekte ve hapishane süreci mahpuslar açısından sürekli bir işkenceye dönüşmektedir. Özellikle hapishanelerde çeşitli gerekçelerle yapılan çıplak arama, ağız içi arama uygulaması, kelepçeli muayene, keyfi gerekçelerle verilen disiplin cezaları ile yapılan sürgün ve sevk uygulamaları yaygınlaşmıştır. Çıkarılan yönetmeliklerle süregelen infazdaki adaletsizlik derinleştirilmiş, idari gözlem kurulu raporuna istinaden cezasının infazını tamamlamış yüzlerce mahpus keyfi idari kararlar ile hapishanede tutulmaya devam edilmektedir. Bu durum Anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğunu gibi kişi özgürlüğü ve güvenliğe hakkının ağır ihlaline sebep olmaktadır.
Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli ihlal konusu ise, başta İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu olmak üzere birçok hapishanede süregelen tecrit uygulamalarıdır. Hapishanelerdeki tecrit başta olmak üzere meydana gelen kategorik hak ihlalleri BM Mandela Kurallarına, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na aykırıdır. Hapishanelerde kişiye özgü uygulamaların, insan hakları anlayışı ile bağdaşmayan bir durum olduğunu, tecrit ve izolasyonun ulusal ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu belirterek bir an önce yasal olmayan bu uygulamaya son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.
İmralı Ada Hapishanesinde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uzun yıllardır uygulanan ağır tecritten sonra 23 Ekim 2024 tarihinde bir aile görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin ve haklarının önündeki tüm engellerin tamamen kaldırılarak Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü için müzakereler başlatılmalıdır. Yine, İmralı Ada Hapishanesinde bulunan mahpuslar Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ve Hamili Yıldırım’ın gerek avukat gerekse aile görüşleri önündeki engellerin tamamen ortadan kaldırılması yönünde çağrıda bulunuyoruz.
Türkiye’de kişi özgürlüğü-güvenliği ve işkence yasağı da sistematik ihlal konuları arasında yer almaktadır. Yurttaşlar; gözaltı merkezlerinde, gözaltına alınırken veya gözaltı yerleri dışında, hapishanelerde işkence ve kötü muameleye, yasadışı sorgu ile muhbirlik dayatmasına yaygın ve sistematik bir biçimde maruz kalmaktadırlar. Bu ihlallerin yaygınlaşmasının en önemli nedeni, yargının kamu görevlilerinin işlediği ağır insan hakları ihlallerine yönelik açılan soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki cezasızlık politikasıdır.
Anayasa’nın ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukukun mutlak olarak yasaklamasına ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkence olgusu Türkiye’de çözülemeyen bir kronik sorun olarak ciddiyetini korumaktadır.
Türkiye’de Kadın Cinayetleri Artarak Devam Etmekte, Kadınlar Yaşamın Her Alanında Zorluklarla Mücadele Etmektedir.
Siyasi iktidarın kadın yaklaşımı eril ve cinsiyetçiliği üreten bir yerde olduğundan kurduğu ittifaklarla sürekli kadını olumsuzlayan bir algı yaratmaktadır. Siyasi iktidar İstanbul sözleşmesini kaldırmakla yetinmeyerek kadını ve çocuğu koruyan 6284 sayılı kanunu kaldırmayı hedeflemekte, nafaka hakkını kaldırma amaçlı toplumda erkeği mağdur göstererek, kadını sürekli erkeğe bağımlı ve muhtaç hale getirmeye çalışmaktadır. Türkiye’nin kadınları şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, kabul edilebilir bir durum değildir, bu karardan bir an önce dönülmelidir. Kadın cinayetlerinde ceza yargısının önleyici etkisi, failleri özendirir derecede işlevsiz hale getirilmemelidir. Hiçbir toplumsal norm veya gelenek kadına yönelik şiddeti aklayamaz, meşrulaştıramaz. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, Devletin gücüyle önlenebilir; kamu gücü bu konuda üzerine düşen sorumluluğunu yerine getirmelidir. Öte yandan kadınların iş yaşamına katılımları önündeki engeller kaldırılmalı, kadınların iş yaşamına katılımını teşvik edici girişimlerde bulunulmalı ve toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı politikalar ekseninde LGBTİ+ bireylere yönelen nefret söylemi ve saldırıların bu yıl da yoğunlaştığına tanık olmaktayız. Özgür ve eşit bir toplumun temsili, çok taraflı ve adil politikaların uygulanmasıyla mümkündür. Kimliklerin eşit, özgür ve toplumsal yaşamda bir özne olarak temsiliyetinin sağlanması, hak temelli ve çoğulcu politikaların uygulanması ile mümkündür
Çocukların Yaşam Hakkını Korumak ve Çocuklara İyi Bir Gelecek Hazırlamak Devletin Görevidir.
Öncelikle çocuk hapishaneleri derhal kapatılmalıdır. Çocuk haklarının bariz bir ihlali olan bu uygulamaya son verilmeli ve ceza kanunu ile itilafa düşmüş çocuklara mahpusluk dışında bir tedbir uygulanabilmesi için konunun uzmanları tarafından bir çalışma yürütülmelidir. Çocuk ceza hukuku kapsamında, çocuğun üstün yararı ilkesini temel alan uygulamalar güçlendirilmeli ve kalıcılaştırılmalıdır. Bu konuda Devletin tüm idari ve adli organları STK’ler ile koordine bir şekilde çalışmalıdır. Çocuk hakları konusunda gerek ulusal mevzuat gerekse uluslararası sözleşmeler her alanda sıkı bir şekilde uygulanmalıdır. Çocuklarla ilgili en önemli ihlallerden biri de zırhlı araç ve kolluk hakimiyetindeki araçların çarpması sonucu meydana gelen yaşam hakkı ihlalleridir. Bölgede son 15 yılda zırhlı zırhlı araç ve kolluk hâkimiyetindeki araçların çarpması sonucu 21 çocuk hayatını kaybetmişken, 23 çocuk yaralanmıştır. Sosyal yaşam alanlarında kullanılması uygun olmayan zırhlı araçların yaşam alanlarından çıkarılması ve cezasızlık politikası nedeni ile ölüme ve yaralanmalara yol açan eylemlerin failleri olan kolluk görevlileri hakkında etkin bir biçimde adli ve idari soruşturmaların yürütülmesi çağrısında bulunuyoruz.
Engelli Yurttaşlara Karşı Eşitlik ilkesine Aykırı Muamelelerden vazgeçilmeli, Kamu İdaresi Bu Konuda Gerekli Tedbirleri Almalıdır.
Tüm engelliler, diğer bireylerle eşit koşullar altında toplum içinde yaşama hakkına sahiptir ve devlet, engelli bireylerin bu haktan eksiksiz yararlanabilmeleri, topluma tam katılımlarını kolaylaştırmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Engelli bireylerin toplumsal yaşama katılımını sınırlayan sorunların giderilerek tüm yaşam alanlarının hayatlarını kolaylıkla sürdürebilecekleri alanlar haline getirilmesi devletin görevidir. Türkiye’de engelli bireylerin üretkenliklerinin, toplum için potansiyel katkılarının yok sayılması, ekonomik ve sosyal olarak ‘bağımlı, bakıma muhtaç’ olarak değerlendirilmesi ve devlet bütçesine yük olarak görülmesi, eğitimden istihdama, sağlıktan sosyal yaşama kadar toplumsal hayata katılımlarını engellemektedir. Buradan hem merkezi hem de yerel yönetime çağrıda bulunarak engelli bireylerin topluma tam entegresini sağlayacak kalıcı politikalar hayata geçirilmesini çağrısında bulunmak istiyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
Sonuç olarak; BM Evrensel Beyannamesine taraf olan başta Türkiye olmak üzere tüm ülkeleri her şart ve koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik, kültürel farklılık ve sair hiçbir ayrım yapmadan sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyor, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunarak özgürlüklerle dolu, insan onuruna uygun bir yaşam temenni ediyoruz.
İMZACI KURUMLAR;
- Amed Savaş Karşıtları İnisiyatifi
- Amedspor Taraftarlar Derneği
- BES Amed şubesi
- BTS Amed Şubesi
- Çevre Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
- Çocuk Çalışmaları Derneği
- Çocuklar İçin Adalet Derneği
- DİSK Genel İş Sendikası 1 Nolu Şubesi
- Disk Genel İş Sendikası 2 Nolu Şubesi
- DİSK/Dev-Sağlık İş Sendikası Bölge Şube Başkanlığı
- Diyarbakır 78 liler Dayanışma ve Araştırma Derneği
- Diyarbakır Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu
- Diyarbakır Barosu
- Diyarbakır Diş Hekimleri Odası
- Diyarbakır Genç İş Adamları Derneği
- Diyarbakır Sanayici ve İş İnsanları Derneği
- Diyarbakır Tabip Odası
- Diyarbakır Veteriner Hekimler Odası
- DTSO Kadın Meclisi
- Eğitim-Sen Amed Şubeleri
- Ekoloji Derneği
- Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
- Emekli Meclisleri Sendikası
- ESM Amed Şubesi
- Haber- Sen Amed Şubesi
- Harita Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
- İç Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi
- İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi
- İnşaat Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
- Jeoloji Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
- Kimya Mühendisleri Odası Diyarbakır Temsilciliği
- Kültür Sanat Sen Amed Temsilciliği
- Kürt Edebiyatçılar Derneği
- Lotus Genç Alan Derneği
- Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
- Makina Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi
- Mezopotamya Psikologlar Derneği (Der-Mez)
- Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi
- Mordem Sanat
- Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Diyarbakır Şubesi
- Peyzaj Mimarları Odası Diyarbakır Temsilciliği
- Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Diyarbakır Şubesi
- Rengarenk Umutlar Derneği
- Rosa Kadın Derneği
- SES Amed Şubesi
- Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şubesi
- Tarım Orkam-Sen Amed Şubesi
- TES -DER
- Tümbel-Sen Amed Şubesi
- Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği Diyarbakır Şubesi
- Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği
- Yapı yol-Sen Amed Şubesi
- Yeni Yaşam Derneği
- Yenişehir Ziraat Odası
- Ziraat Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi