BASINA VE KAMUOYUNA- 15 Mayıs Kürt Dil Bayramına ilişkin yazılı açıklama metni

15.05.2015

(Kürtçe dilinin, eğitim ve kamusal alanlarda kullanımı haktır)

 

Farklı etnik kökene mensup halkların, dillerin, dinlerin ve kültürlerin vatandaş statüsü ile yaşadığı bu ülkede, tek devlet, tek millet, tek bayrakla homojen bir millet yaratılmaya çalışıldı. Cumhuriyet tarihi boyunca, ulus devlet inşası uğruna tek tipleştirilmeye çalışılan halklar, inkar, asimilasyon ve katliamlarla karşı karşıya getirildi. Maddi ve manevi açıdan, devletin şiddetine maruz bırakıldı. Türk ve Türklük kavramının yörüngesinde oluşturulmaya çalışılan yeni hayata, deyim yerindeyse, ülkede yaşayan farklılıklar adeta biat etmeye zorlandı. Bir halk, yıllarca kendi dilini konuşamadı, kullanamadı.

 

Bu gün 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı. Ancak Kürt dili, hala yasaklı. Kendi topraklarında, kendi ülkelerinde kendi dilini konuşamayan, yazamayan, kullanamayan bir halkın maruz kaldığı baskı, yasak, hiç şüphesiz zulümdür. İnsan hakları ihlalidir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu ihlali 92 yıldır uyguladığı inkar ve asimilasyonla gerçekleştirmektedir ve halende gerçekleştirmeye devam etmektedir.

 

Bu nedenle Kürtler, bugünü bayram havasında değil, mücadele havasında kutluyorlar.

 

Neden mi? Çünkü;

 

Kürdistan coğrafyasında bulunan köylerin, kasabaların, şehirlerin, dağların, ovaların isimleri, Kürtlerin kendi bildikleri orijinal isimlerle 92 yıl boyunca anılmadı. Hepsi değiştirildi.

 

Kürtler, yeni doğan çocuklarına vermek isteyipte veremedikleri isimlerin yerine, bir nüfus memurunun keyfiyetine bırakılan zoraki isimlere hep yabancıydı.

 

Çocuklar kendi dillerinde masallarla büyümedi. Eğitim kurumlarında, kendi anadillerine tercih edildiğini bilmeden yeni bir dil öğrenmeye zorlandı. Böylece farklı bir kültürün parçası haline getirilmeye çalışıldı.

 

Bu ülkenin vatandaşıydılar. Ancak, ülkenin kamusal hizmetlerinden kendi dilleriyle hiç yararlanmadılar. Doktora, kamu dairesindeki herhangi bir memura dertlerini anlatamadılar. Ve çoğu alamadıkları hizmet yetmezmiş gibi, ‘resmi dili’ bilmedikleri için aşağılandılar, kovuldular.

 

Cezaevlerindeki çocuklarıyla görüşmek isteyen analar, asker nezaretinde dakikalarca bilmedikleri bir dille konuşmaya zorlandı. ‘Türkçe konuş, çok konuş’ denildi.

 

Son yıllarda siyasal iktidarın, Kürtçenin kamusal alanda görünürlüğünü sağlamaya yönelik bazı adımlar attığı görülmektedir. Geç kalınmışta olsa olumlu olarak görebileceğimiz bu girişimlerin, Kürtçenin serbestliğine kısmi bir katkı sunduğunu belirtmekle birlikte, yıllarca uygulanan asimilasyona karşı gerçek bir devlet yüzleşmesi olmadığını hatırlatır ve Kürt diline yönelik devam eden yasakları gizleyecek nitelikte olmadığını ifade etmek isteriz. Aynı zamanda siyasal çıkarlara fütursuzca malzeme edilmesini etik bulmadığımızı ve zaten Kürtlerin ana sütü gibi helal haklarının kendilerine ‘bahşedilmiş’ gibi sunulmasını doğru ve insani bulmadığımızı ifade etmek isteriz.

 

Sonuç olarak biz insan hakları savunucuları, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtçe diline yönelik uygulamış olduğu 92 yıllık inkar ve asimilasyona son vermeye çağırıyor ve Kürtçe’nin eğitimde ve kamusal alanda kullanımı ile ilgili serbestliği sağlayacak anayasal düzenlemeler yapmaya davet ediyoruz.

 

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ