BASINA VE KAMUOYUNA- 2015 Yılı Bölge Kadın Hakları İhlalleri Raporu basın metni

05.02.2016

Değerli Basın Mensupları;

 

İHD Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2015 yılı Kadın Hakları İhlalleri Raporu’nu açıklamak üzere sizlerle bir aradayız.

 

2015 Yılı Türkiye’de ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir yıl olmuştur. Biz bu ihlalleri kadın boyutuyla bugün sizlerle paylaşıyoruz. Kadınlar, sırf kadın oldukları için dünyanın her yerinde cinsel, fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddetin her türlüsüne benzer şekilde maruz kalmakla birlikte, kadınlara yönelik hak ihlalleri, 2015 yılının Ağustos ayından bu yana Kürdistan’da 7 Kente bağlı 19 ilçede, 59 kez ilan edilen sokağa çıkma yasakları ile korkunç bir şekil ve boyut kazanmıştır. Hukuka aykırı ve sınırsız bir şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasakları ile yasak kapsamına alınan ilçeler tarifi ve telafisi imkansız saldırıların hedefi olmuş ve olmaya devam etmektedir. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçelerde, başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere tüm sivil yurttaşlar her türlü saldırıya maruz kalma tehlikesi altında yaşamlarını sürdürmeye çalışmakta, insanlar kendi yaşam alanlarında, bahçelerinin içinde saldırıya uğramakta ve yaşamlarını yitirmektedir. Yaşamını yitirenlerin cenazeleri günlerce evden ya da vuruldukları yerden alınamamakta, yaralananlar hastaneye götürülememektedir. Devam etmekte olan bu çatışmalı süreç ile on binlerce insan evinden zorla çıkarılmış, göçe zorlanmış, barınma, beslenme, sağlık, eğitim hakları ihlal edilmiştir. Yasaklı ilçeler, adeta cezaevlerine dönüştürülmüştür. 

 

Bu çatışmalı süreçte, evrensel değerler yerle yeksan olmuş, temel hak ve özgürlükler askıya alınmış, yaşam hakkı başta olmak üzere, kötü muamele ve işkence yasağı ihlal edilmiştir. Derneğimize yapılan kadın başvurularında son dönemlerde gözaltına alınan kadınlara yönelik olarak gözaltında taciz, tecavüz tehdidi ile kadının kimliğini hedef almak suretiyle çıplak arama yapılarak cinsel işkence uygulandığı tespit edilmiştir. 

Yine yaşanan bu çatışmalı süreç ile özellikle politik sebeplerle cezaevlerinde tutuklu yada hükümlü bulunan mahpuslar üzerinde baskılar ve keyfi muameleler artmaktadır. Özellikle kadın mahpuslara yönelik gerçekleştirilen ve hukuka aykırı olarak yapılan çıplak arama uygulamaları, nakil sırasında, hastaneye veya duruşmaya götürülme esnasında kendilerine yönelik sözlü tacizlerle cinsel işkence yapılmaktadır. Bu dönemde cezaevlerinde sürgünler artmış, beslenme, ısınma, sağlık ve hijyen koşulları yeterince sağlanmamaktadır.

 

Yine kamuoyuna yansıyan basın ve yayın organlarında çıkan haberlerde Gaziantepte, IŞİD'in elinde esir olarak tutuğu Ezidi kadın ve çocukları, Türkiye'deki köle irtibat bürosu aracılığı ile satışa çıkardığı, IŞİD'in Türkiye'de açtığı irtibat büroları ile yaptığı köle satışını sağladığı, IŞİD’in elindeki kadın ve çocukları köle pazarından almak isteyen yakınlarının yüklü paralar vererek onları satın alma suretiyle kurtarmaya çalışması, insan onurunu ayaklar altına alan, asla kabul edilemeyecek bir insanlık suçudur.

 

Değerli Basın Emekçileri;

Türkiye kadına yönelik ayrımcı politikaların devlet eliyle sürekli üretildiği ve kadının hedef haline getirildiği bir ülkedir. Başbakan Davutoğlu’nun çocuk doğurmayı vatani bir hizmet olarak görmesi, Aile ve sosyal politikalar Bakanlığı’nın; “kadına şiddet yoktur, algıda seçicilik vardır” “zorla güzellik olur” açıklamaları, Diyanet işleri Başkanlığı’nın, bir babanın 9 yaşından büyük kızına şehvet duymasının haram olmadığı yönündeki fetvaları, Kadının bedeni, kimliği, cinsiyeti üzerinde uygulanan politikaların somut halidir. Kadına şiddeti meşrulaştıran, kadını sadece annelik ve çocuk bakımı üzerinden tanımlayan, kadın bedenini “devletin bekası” için araçsallaştıran bu yaklaşım, kadının kendi kaderini tayin etme hakkını elinden almayı, onu kamusal alandan soyutlayarak eve kapatmayı amaçlamaktadır.

 

Kadınlara yönelik gerçekleştirilen şiddet eylemleri, aslında hem iktidar mekanizmalarıyla hem de yargısal kararlarla korunmaktadır. Hukuk sisteminin halen cinsiyetçi öğelerden arındırılmamış olması, yargı ve kolluk güçlerinin kadının mağduru olduğu vakalardaki uygulamalarında kadına önyargılı ve ötekileştirici yaklaşımı, erkeği koruma ve aklama refleksi kadınları korumasız bırakarak yaşamı çekilmez hale getirmektedir. Özellikle “iyi hal”, “saygın tutum”,  “haksız tahrik”, adı altında erkek faillerin cezalarında indirime gidilmesi, onları adeta cezasız bırakmakta, benzeri suçları önlemede caydırıcılığını yitirmekte ve adalete olan güveni sarsmaktadır.

 

Kadınlar, hayatın her alanında olduğu gibi çalışma hayatında da ayrımcılığa uğramakta, kayıt dışı istihdam edilmekte, emekleri görünmez kılınmakta ve mobinge maruz kalmaktadırlar. Özellikle kayıt dışı istihdam edilen kadınlar, sosyal hak ve güvencelerden yararlanamamakta ve adeta kölelik koşullarında çalıştırılmaktadırlar. Yine kadınlar çalıştıkları işyerlerinde, üslerinin yada çalışma arkadaşlarının mobingine maruz kalmakta ve çalışma barışı hedeflenerek, iş ile ilişikleri kesilme noktasına gelmektedir.

 

Değerli Basın Mensupları,

Sonuç olarak,

 

·   Devam eden çatışmalı süreçte yaşam hakkı ihlal edilen kadınların faillerinin bulunması için ivedi ve etkili bir soruşturma yürütülmeli, failler yargılanmalı ve hakikat açığa çıkarılmalıdır. Kadınların şiddetten korunması için gereken yasal ve diğer tedbirler alınmalıdır.

 

·   Sokağa çıkma yasağı uygulamalarında özellikle kadın ve çocukların yaşadığı travmalar ile kadınların sosyo-psikolojik durumları göz önünde bulundurularak, çatışmalı ortam ve göç nedeni ile ortaya çıkan travmaların giderilmesi için çalışmalar yürütülmelidir.

 

·    İktidar ve kurumlarının belli kademelerinde bulunan yetkililer kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran söylemlerden vazgeçmeli, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran söylemlere karşı adli makamlarca etkin soruşturma yürütülmelidir.

 

·    Kadına yönelik şiddet davalarında uygulanan “iyi hal”, “saygın tutum”, “haksız tahrik” indirimleri kaldırılmalıdır.

 

·     Kadına yönelik şiddetin medyada görünürlüğünde, dil ve uslüba dikkat edilmeli, haber dili doğru kullanılarak etik değerlere önem verilmelidir.

 

·      Kayıt dışı kadın işçi çalıştıran işverenlerin takibi yapılarak, gerekli idari ve cezai tüm yaptırımlar uygulanmalı kadınların özlük hakları güvence altına alınmalıdır.

 

·    Kadına yönelik şiddetin sona ermesi amacıyla, yapılacak tüm çalışmalarda kadın kurumları ile insan hakları örgütlerinin önerileri doğrultusunda yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

 

·  IŞİD çetelerinin saldırısı ile işgal edilen ve işgal tehdidi altında kalan tüm bölgelerdeki kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve IŞİD tarafından zorla alıkonulan kadın ve çocukların kurtarılması için, başta BM olmak üzere tüm uluslar arası insan hakları kuruluşları ve tüm ülkeler tarafından ortak bir kararlılıkla hareket edilmelidir. Köle pazarları ve bürolarını açan, buna kayıtsız kalan tüm ilgililer hakkında derhal gerekli soruşturma ve kovuşturmanın yapılarak failler cezalandırılmalıdır.

 

Kadın hakları savunucuları olarak bizler, kadına yönelik şiddetin bir insanlık suçu olduğunu vurguluyor ve kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar mücadelemize kararlılıkla devam edeceğimizi ifade ediyoruz.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ

KADIN KOMİSYONU