Özgür ve insan onuruna uygun bir yaşam istiyoruz

10.12.2022

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin kabul edillişinin 74. yılı kapsamında Diyarbakır'da bulunan sivil toplum ve meslek örgütlerinin düzenlediği "İnsan Hakları Haftası Programı" başladı. Program kapsamında Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde ortak basın açıklaması gerçekleştirildi.

İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya gelen 25 kurumun temsilcileri adına İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun tarafından yapılan açıklama şu şekilde: 

Basına ve Kamuoyuna

Açıklamamıza insan hakları mücadelesinde yaşamını yitiren tüm değerli yol arkadaşlarımızı saygı ve minnetle anarak başlamak istiyoruz.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul edilişinin 74. yılında; kentin hak kurumları olarak yıllardır sürdürdüğümüz insan hakları mücadelemizi daha büyük bir kararlılıkla sürdürmeye devam ediyoruz. Ancak, geldiğimiz 2022 yılında temel insan haklarını kapsayan birçok sorunun çözülmek bir yana, artarak devam etmesi; mücadelemizi zorlaştırdığı kadar değerini de büyütüyor.

Değerli Basın Emekçileri;

Cumhuriyetin yüzüncü yılına girilirken; güvenlikçi uygulamaların artarak sürdüğü, tüm demokratik değerlerin yok sayıldığı, insan haklarına dair tüm ilkelerin sistematik bir biçimde ihlal edildiği bir süreci yaşamaktayız. Özellikle çözüm sürecinin sona erdiği 22 Mart 2015 tarihinden itibaren otoriter ve antidemokratik uygulamalar artmış, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL uygulamaları ile hukuk tamamen rafa kaldırılmıştır. Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılarak hukuksuz yöntemlerle hapsedilmiş; binlerce Kürt siyasetçi, sivil toplum çalışanı ve yurttaş hukuka aykırı yöntemlerle gözaltına alınıp tutuklanmış; Kürt kamu personelleri KHK’larla ihraç edilmiş ve Kürt yurttaşların oylarıyla seçilen belediye eş başkanları görevden alınarak yerlerine kayyımlar atanmıştır. Öte yandan legal siyaset yürüten Halkların Demokratik Partisi hakkında çeşitli gerekçelerle kapatma davası açılmış, yine bu dönemde özellikle bölgede toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile örgütlenme özgürlüğü ve ifade hürriyeti tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Bu ağır hak ihlallerinin en başat kaynağının, yüzyıl önce kurulan Cumhuriyetin tekçi ve inkârcı kodlarının ortaya çıkardığı Kürt meselesi olduğu tüm kamuoyunun malumudur. Problem ve çözümsüzlüğün kaynağı olan bu zihniyet; on yıllardır Kürtçenin eğitim dili ve kamusal dil olmasını engellemiş, binlerce faili meçhul ve gözaltında zorla kaybedilmelere yol açmış, binlerce köyün yakılıp insanların zorla göç ettirilmesine neden olmuş, yaşamın her alanında binlerce hak ihlalini beraberinde getirmiştir.

Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde ısrar ile şiddete dayalı yöntemler ve politikalar neticesinde 2022 yılında da bu ihlallere yenilerinin eklendiği gözlemlenmiştir. Artan güvenlikçi politikalar ve yoğunlaşan sınır ötesi askeri operasyonlar sonucu yaşanan silahlı çatışmalarda hemen her gün yeni can kayıpları yaşanmaktadır. Bu can kayıplarının önüne geçmek elbette ki devletin yükümlülüğündedir. Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki çatışma döneminde yaşamını yitiren Hakan ARSLAN’ın cenazesi, yaklaşık 7 yıl sonra bir torba içerisinde babasına teslim edilmiş, hukuk ve vicdan yok sayılarak cenazeye saygı ve gömülme hakkı açıkça ihlal edilmiştir. Yine bu süreçte özellikle basın hürriyeti üzerindeki baskı gittikçe yoğunlaşmış, makul ve makbul kabul edilmeyen çok sayıda Kürt basın emekçisi gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bugün hala en az 64 gazetecinin hapishanelerde olması, ülkedeki basın hürriyeti üzerindeki baskı politikalarının ne düzeyde olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bu hukuksuz uygulamaların yanı sıra; 20 Ekim 2022 tarihinde katıldığı bir televizyon programında, TSK’nın Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içerisinde yürüttüğü askeri operasyonlarda kimyasal silah kullandığı yönündeki iddiaların araştırılmasını talep eden TTB MK Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında linç kampanyası başlatılmış, hemen ardından açılan soruşturma ile gözaltına alınarak tutuklanmıştır. Şebnem hoca tüm yaşamını İnsan Hakları Mücadelesi ve bilime adamış cesur bir insan hakları savunucusudur, bir kez daha buradan derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Artan baskıcı ve antidemokratik uygulamalar, ülkede yıllardır çözüm bekleyen temel problemleri daha fazla derinleştirmekte, insan hakları ihlallerini daha fazla artırmaktadır. Bu ihlallerin son bulması; ülkenin, çözülmesi en acil gündemi olan Kürt meselesinin bir an önce demokratik diyalog ve müzakere yöntemleriyle çözülmesine bağlıdır. İnsan hakları ve demokrasi sorunun en büyük halkası olan Kürt Meselesinde geniş katılımlı, toplumsal uzlaşı ve barış arzusuna dayanan bir çözüm sağlanmalı ve toplumun barış hakkı bir an önce tesis edilmelidir.

Değerli Basın Emekçileri;

Sağlık hakkı; en temel hak olan yaşam hakkının güvencesidir; bu hak kapsamında hasta kişilerin tedavi görmelerinin engellenmesi yaşam hakkına doğrudan müdahaledir. İHD Merkezi Hapishaneler Komisyonunun 2022 yılı verilerine göre en az 651’i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpus bu haklardan yoksun şekilde hapishanelerde tutulmaktadır. Hasta mahpusların nitelikli sağlık hizmetine erişim hakları Devlet tarafında ihlal edilmekte ve hapishane süreci mahpuslar açısından sürekli bir işkenceye dönüşmektedir. Türkiye hapishanelerindeki uygulamalar ve mahpusların durumuna karşı ilgililerin yaşadığı kayıtsızlık nedeni ile İHD Merkezi Hapishaneler Komisyonunun 2022 yılının ilk 11 ayındaki verilerine göre en az 70 mahpus hapishanelerde yaşamını yitirmiştir. Hasta mahpuslar hapishaneye konulma gerekçeleri ve  yargılandıkları kanun maddelerine bakılmaksızın derhal serbest bırakılmalı; tedavileri bir an önce gerçekleştirilmelidir. Öte yandan hapishanelerde çeşitli gerekçelerle çıplak arama, kelepçeli muayene, ayakta tekmil vererek sayım uygulamalarına itiraz gibi girişte ve sonrasında devam eden kaba dayak, siyasi nedenlerle tutuklanan kişilerin “terörist” olarak yaftalanması ve bu gerekçeyle şiddete maruz kalmaları, her türden keyfi muamele ve keyfi disiplin cezaları, hücre cezaları, sürgün ve sevk uygulamaları yakın tarihte görülmedik boyutlara ulaşmıştır. Çıkarılan yönetmeliklerle süregelen infazdaki adaletsizlik derinleştirilmiş, idari gözlem kurulu raporuna istinaden cezasının infazını tamamlamış mahpuslar keyfi idari kararlar ile hapishanede tutulmaya devam edilmektedir. Bu durumun Anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğunu kişi özgürlüğü ve güvenliğe hakkının ağır ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz.  Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli ihlal konusu ise, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a ve diğer 3 siyasi mahpusa yönelik tecrit uygulamalarıdır. Hapishanelerdeki tecrit başta olmak üzere meydana gelen kategorik hak ihlalleri BM Mandela Kuralarına, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na aykırıdır. Hapishanelerde kişiye özgü uygulamaların, insan hakları anlayışı ve insancıl hukukla bağdaşmayan bir durum olduğunu, tecrit ve izolasyonun ulusal ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu belirterek bir an önce yasal olmayan bu uygulamaya son verilmesi, gerek avukat gerekse aile görüşlerinin yaptırılması yönünde çağrıda bulunuyoruz.

Türkiye’de öteden beri yaygın bir şekilde ihlal edilen düşünce ve ifade özgürlüğü 2016 yılında ilan edilen OHAL ve devam eden süreçte gidere artan bir şekilde kısıtlamaya ve daraltılmaya devam edilmiştir. Kimi hükümet yetkililerinin kişi, grup ve kesimleri hedef alan söylemleri sonrası yapılan gözaltı ve tutuklamalar, yine sosyal medya paylaşımlarına ilişkin gerçekleşen tutuklamalar, 2022 yılında da artarak devam etmiştir. Yine Anayasanın 34. Maddesi ile güvence altına alınan toplanma, gösteri ve yürüyüş hakkı, Valilikler ve Kaymakamlıklar tarafından alınan yasaklama kararlarıyla sistematik bir şekilde kısıtlanmaktadır. Türkiye’nin pek çok kentinde açık hava toplantıları, demokratik gösteri, yürüyüş ve etkinlikler, ‘güvenlik’ gerekçesiyle süresiz veya her ay yenilenerek yasaklanmaktadır. Bu yasaklamalar sonrasında, gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan yurttaşlara kolluk güçleri tarafından müdahalelerde bulunulmakta, bu müdahaleler sırasında orantısız güç kullanımı nedeniyle yurttaşlar yaralanmakta ve kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alınmaktadır.

Kişi özgürlüğü-güvenliği ve işkence yasağı da yine ihlal konuları arasında yer almaktadır. Gözaltı merkezlerinde, gözaltına alırken veya gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamele, yasadışı sorgu ile muhbirlik dayatmasının yaygın ve sistematik bir biçimde yaşandığına tanık olunmaktadır.  Anayasa’nın ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukukun mutlak olarak yasaklamasına ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkence olgusu 2022 yılında da Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olmuştur. 2022 yılının ilk 11 ayında; TİHV’e işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 1130 kişi başvurmuştur. Başvuranların 700‘ü aynı yıl içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini belirtmişlerdir.

Kadın Cinayetleri Artarak Devam Etmekte, Kadınlar Yaşamın Her Alanında Zorluklarla Mücadele Etmektedir.

2022 yılında Kadınlara yönelik şiddet ve kadın cinayetleri de, artarak devam etmiştir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun açıkladığı verilere göre 2022 yılının ilk 11 ayında en az 310 kadın erkek şiddeti nedeniyle, en az 248 kadın ise şüpheli bir biçimde hayatını kaybetmiştir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması için alternatif mekanizmaların üretilmemesi, şiddeti artıran bir başka etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye İstanbul Sözleşmesine tekrar taraf olmalı ve Sözleşme doğrultusunda çıkarılan  6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, Türkiye’nin kadınları şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, kabul edilebilir bir durum değildir, bu karardan bir an önce dönülmelidir. Kadın cinayetlerinde ceza yargısının önleyici etkisi, failleri özendirir derecede işlevsiz hale getirilmemelidir. Hiçbir toplumsal norm veya gelenek kadına yönelik şiddeti aklayamaz, meşrulaştıramaz. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, Devletin gücüyle önlenebilir; kamu gücü bu konuda üzerine düşen sorumluluğunu yerine getirmelidir. Öte yandan kadınların iş yaşamına katılımları önündeki engeller kaldırılmalı, kadınların iş yaşamına katılımını teşvik edici girişimlerde bulunulmalı ve toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı politikalar ekseninde LGBTİ+ bireylere yönelen nefret söylemi ve saldırıların bu yıl da yoğunlaştığına tanık olmaktayız. Hükümet tarafından LGBTÎ+ kişiler yolunu şaşırmış ve kötü insanlar olarak gösterildi. Onur Haftası etkinlikleri yasaklandı ve İstanbul Onur Yürüyüşü'nde 373 kişi gözaltına alındı. İstanbul Beyoğlu ve İzmir Alsancak'ta trans kadınlara sık sık bekçi işkencesi yapılıyordu. RTÜK, LGBTİ+ Karşıtı Faaliyet Çağrısını bir kamu spotu yayını olarak yayınlamış ve bu faaliyetlerde kentlerde LGBTİ+ Karşıtı yürüyüşler düzenlenmiştir. Özgür ve eşit bir toplumun temsili, çok taraflı ve adil politikaların uygulanmasıyla mümkündür. Kimliklerin eşit, özgür ve toplumsal yaşamda bir özne olarak temsiliyetinin sağlanması, hak temelli ve çoğulcu politikaların uygulanması ile mümkündür.  

Çocuklara İyi Bir Gelecek Hazırlamak Devletin Görevidir.

Öncelikle çocuk hapishaneleri derhal kapatılmalıdır. Çocuk haklarının bariz bir ihlali olan bu uygulamaya son verilmeli ve mahpus çocuklar topluma kazandırılmalıdır. Çocuk ceza hukuku kapsamında, çocuğu temel alan uygulamalar güçlendirilmeli ve kalıcılaştırılmalıdır. Bu konuda Devletin tüm idari ve adli organları, ayrıca STK’ler koordine bir şekilde çalışmalıdır.

Çocuk hakları konusunda gerek ulusal mevzuat gerekse uluslararası sözleşmeler uygulanmalıdır.

Aynı şekilde çocuklara yönelik şiddet ve hak ihlalleri, bu süre içerisinde devam etti. Şiddet sonucu katledilen çocukların yanı sıra yurt, okul gibi kapalı kurumlar başta olmak üzere toplumsal yaşamda çocuklara yönelik artış gösteren cinsel istismar vakaları dikkat çekmektedir. Şiddet sonucu katledilen çocukların yanı sıra, çatışmalı ortamların varlık gösterdiği bölgelerde sahipsiz bırakılan patlayıcılar sonucu da çocukların yaralanmalarına ve yaşamlarını yitirişine, yine Türkiye’de 0-6 yaş arasındaki en az 345 aşkın çocuğun annesiyle birlikte hapishanede bulunuyor olmasına tanıklık ediyoruz. Türkiye’de çocukların haklarını güvence altına alan koruyucu yasaların yetersizliği ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmediği görülmektedir. 

Değerli Basın Emekçileri;

Sizlerle paylaştığımız ve açıklamaya çalıştığımız ihlaller basın açıklamasına sığdırılamayacak kadar geniş bir yelpazede cereyan etmektedir ve son derece ciddidir. Çünkü ihlaller yaygın ve sistematik bir hal almış durumdadır ve önlemeye yönelik siyasi bir irade görülmemektedir. Sonuç olarak diyoruz ki: 

Her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan BM Evrensel Beyannamesine taraf ülkelerin, yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyor, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunarak özgürlüklerle dolu, insan onuruna uygun bir yaşam temenni ediyoruz. 

 

İHD Diyarbakır Şubesi

TİHV Diyarbakır Temsilciliği

Diyarbakır Barosu

ÖHD Diyarbakır Şubesi

Diyarbakır Tabip Odası

Rosa Kadın Derneği

Çocukça Derneği

Mezopotamya Ekoloji Derneği

MED-DER

TUAY-DER

MEBYA-DER

KESKESOR

Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği

Pir Sultan Abdal Derneği

Şeyh Sait Derneği

Amed KESK Şubeler Platformu

TMMOB İKK

DİSK Diyarbakır Şube

78’liler Derneği

Veteriner Hekimler Derneği

Diş Hekimleri Odası

KASED

Göç Vakfı

DAKAHDER

Rengarenk Umutlar Derneği