Sadece 4 ay içinde tam 161 kez eksildik

20.07.2011

Değerli Basın Mensupları,
Bölgenin 2011 Yılı İlk 4 Aylık Hak İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız. Her ihlal raporu açıklamasında, sizlere hiç de iç açıcı olmayan veriler sunmanın burukluğunu yaşarken, ihlal verilerindeki ciddi artışlar bizi fazlasıyla endişelendirmektedir.

2010 yılında AKP hükümetinin “açılım” adı altında yürüttüğü politikaların fiyaskoyla sonuçlanmasının ardından, bölgemizde şiddet ve gerilim ortamı her geçen gün artış göstermiştir. İktidarın farklılıklara ve muhalif seslere karşı geliştirdiği tahammülsüzlük, barış ve çözüm umutlarımızı bir kez daha yaralamıştır. Birazdan açıklayacağımız 2011 Yılı İlk 4 Aylık Hak İhlalleri ile son 6 yılın Karşılaştırmalı Bilançosunun da gösterdiği üzere; geride bıraktığımız aylarda, ihlaller adeta tavan yapmıştır. 

PKK’nin geçtiğimiz yılın Ağustos ayında ilan ettiği ve günümüze kadar devam eden eylemsizlik kararı, çatışmaların ve ölümlerin yaşanmaması konusunda ciddi umutlar yaratırken, Mart ve Nisan aylarında yoğunlaştırılan operasyonlarla bu umutlar ciddi zarar görmüştür. Nitekim sadece Mart ve Nisan ayları içerisinde 27 PKK militanı ve 3 kolluk görevlisi yaşamını yitirirken, her iki taraftan 29 kişi de yaralanmıştır. Bir tarafın eylemsizlik ilan ettiği böylesi bir süreçte, askeri operasyonların artırılarak sürdürülmesi, devletin Kürt sorununa yaklaşımını ve çözümsüzlük politikasını bir kez daha ortaya koymuştur.
Öte yandan yaşamını yitiren militanların cenazelerine yönelik insanlık dışı uygulamalar, bizi bir kez daha insanlığımızdan utanır hale getirmiştir. Cenazelere yapılan işkenceler,  tüm toplum nezdinde infiale neden olurken, Türkiye kamuoyunun takındığı sessizlik tavrı, olayın vahametini daha da artırmıştır. İnsan hakları savunucuları olarak, başta Cenevre Sözleşmesi olmak üzere, insancıl hukuk kaidelerine aykırı bu uygulamaların cezasız kalmaması için gerekli hukuki girişimlerde bulunurken, sürecin sonuna kadar da takipçisi olacağımızı tekrardan belirtiyoruz.

Ülkemizde yıllarca süren çatışmalı süreçte toplumun vicdanını en çok yaralayan konulardan olan kayıplar, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ve toplu mezarlara ilişkin hiçbir ilerleme sağlanmamıştır. İHD olarak bu yılın Şubat ayında özverili bir çalışma sonucu hazırladığımız Toplu Mezar Raporu’ndaki veriler söze gerek bırakmayacak nitelikteydi. Raporda toplamda 114 toplu mezarda 1469 kişiye ait cenazelerin olduğunu tespit etmiştik. Bu raporun açıklanmasının ardından yağan toplu mezar ihbarları, bu konuda henüz ne kadar eksik bir noktada olunduğunu göstermiştir. Nitekim ekteki raporda da yer aldığı gibi, içerisinde 1132 kişiye ait cenazenin bulunduğu 75 toplu mezarın daha olduğunu tespit ettik.  İHD olarak bu konuda çalışmalarımızı ve girişimlerimizi sürdürüyoruz. Ancak geçmişle adil bir yüzleşme için, her zaman belirttiğimiz gibi, acilen hakikatleri ortaya çıkaracak bir komisyonun oluşumu gerekmektedir.

Bu yılın ilk 4 ayında, kolluk güçlerinin toplumsal olaylara müdahalesi sonucunda yaşanan sivil ölümler, AKP’nin halen “kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır” pratiğinin tekrarıdır. Bismil’de 17 yaşındaki Halil İbrahim Oruç’un polisin hedef gözeterek ateş açması sonucu, Kazım Şeker’in de atılan gaz bombası nedeniyle yaşamlarını yitirmesi, AKP’nin bir polis devletine dönüştüğü şeklindeki inancı ispatlamıştır. Ayrıca güvenlik güçlerinin kastı sonucu gerçekleşen bu ölüm olayları kamuoyu vicdanını yaraladığı gibi, olayların sorumlularının halen görev başında olması toplumun adalet duygusunu zedelemiştir.  

Değerli Basın Mensupları,
2009 yılında başlayan ve 2010 yılında da devam eden Kürt siyasetçi ve sivil toplum örgütü temsilcilerine yönelik gerçekleşen gözaltı ve tutuklamalar, 2011 yılı içerisinde de hızından bir şey kaybetmemiştir. Hatta geçmiş yılların ilk 4 ayıyla kıyaslama yaptığımızda gözaltı ve tutuklamalarda neredeyse iki kat bir artış yaşanmıştır. Demokrasi ve barış mücadelesi veren Kürt dinamikleri, sivil itaatsizlik eylemlerinde dahi çok sert müdahalelerin hedefi olmuş, birçok il ve ilçe merkezinde kurulan Demokratik Çözüm Çadırları polisin saldırısına maruz kalmıştır. Verilere baktığımızda hiçbir dönemde yaşanmadığı kadar toplumsal olaylara aşırı ve orantısız gücün de ötesinde güç kullanılarak müdahale edildiğini görmekteyiz. Geldiğimiz aşama, “muhalif ise yok et” mantığından başka bir şey değildir. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri eliyle yürütülen yargılamalar sonucu verilen kararlar,  Sıkıyönetim Mahkemelerinin verdiği kararları aratır duruma gelmiştir. Adalet duygusunu zedeleyen bu durumun 21. Yüzyıl dünyasında bu ülkeye yakışmadığını tekrarlamakta yarar görüyoruz. Bu nedenle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin en kısa zamanda ortadan kaldırılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isteriz. 
Öte taraftan, Kürt siyasetçi ve insan hakları savunucularının yargılandığı, “KCK davası” adıyla sürdürülen davalardaki yargı pratiği ve anadilde savunmanın reddi gibi yaklaşımlar, hem yasadışıdır, hem de hukuk dışıdır. Yargı eliyle demokratik ve meşru siyaset yapmak isteyenlere karşı ciddi bir tırpanlama süreci yaşanmaktadır. Avukatların savunma dahi yapamayacak duruma getirildiği bu dava, tarihe adalet sistemimizin yüz karası bir dava olarak geçecektir.

Değerli Basın Mensupları,
2011 yılının ilk 4 ayında gerek gözaltında olsun, gerekse gözaltı yerleri dışında ve toplumsal olaylarda olsun işkence ve kötü muamele haddini aşan bir düzeye ulaşmıştır. Ulaştığımız işkence vakaları bir önceki yıllara göre yüzde ikiyüzlere varan artış göstermiştir. Özellikle toplumsal olaylarda ve gözaltına alınma işlemleri sırasında vatandaşların kolluk kuvvetleri tarafından darp edilmeleri, işkencenin artık sokağa taştığını gözler önüne sermektedir.

Cezaevlerinde yaşanan ihlaller, tüm çabalarımıza rağmen artarak devam etmektedir. Keyfi tutuklamaların kat be kat artmasından dolayı 5 kişinin kalması gereken odalarda 20’yi aşkın tutuklu kalmaktadır. Yine hasta mahpuslarla ilgili çeşitli defalar gerek Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu, gerekse Cumhurbaşkanlığı nezdinde yaptığımız girişimlerden halen sonuç almış değiliz. Ölüm sınırında olan mahpusların ölüme terk edilmesi kabul edilemez bir durumdur.

Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin hızından bir şey kaybetmediği bu dönemde, kadın örgütleri ve insan hakları savunucularının ciddi çalışmalarına rağmen, idari bürokrasideki ve yargıdaki eril anlayış, şiddet gören kadının korunması ve alternatif yaşam sürdürme olanaklarına kavuşturulmasında engel teşkil etmeye devam etmiştir. Birçok örnekte olduğu gibi, devlet yetkilileri ve kurumları, şiddete maruz kalan kadını koruması gerekirken, onu şiddeti uygulayanın kollarına atması, kadınlara yönelik şiddetin artması ve cinayetlerin çoğalmasına neden olmuştur.
Ayrıca Çocuklara yönelik hak ihlalleri de bu yıl devam etmiştir. Gerek güvenlik güçlerinin kastı aşan yönelimleri sonucu, gerekse mayın ve sahipsiz patlayıcılar sonucu yine çocuklarımız yaşamını yitirmiş veya sakatlanmıştır. Yapılan yasal düzenlemelere rağmen, gözaltına alınan ve tutuklanan çocukların sayısı geçen yılları aratmayacak bir düzeye varmıştır.

 

Değerli Basın Mensupları,
Hazırladığımız raporda da ayrıntılı olarak verdiğimiz bilançoyla karşımıza çıkan tabloyu bu ülkenin ayıbı olarak görmekteyiz. Verilere baktığımızda ihlallerde ciddi artışların olduğunu net bir şekilde görebilmekteyiz. Yaşanan hak ihlallerinin önemli bir kısmı Kürt sorunundan kaynaklı çözümsüzlük politikalarından kaynaklanmaktadır. Seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde, Kürt sorununun artık askeri ya da siyasi operasyonlarla bitirilemeyeceği net bir şekilde görülmüştür. Kürt sorunun çözümü sadece ve sadece adil, onurlu bir barıştan geçer ve gerçek demokrasiyle gerçekleşir. Unutulmamalı ki, yaşanan her saldırı, gerçekleştirilen her insan hakkı ihlali, toplumdaki duygusal kopuşları da beraberinde getirmektedir.
Başta Kürt sorunu olmak üzere tüm sorunların çözümü için demokrasi, eşitlik ve özgürlük ilkelerini esas alan, tüm farklılıkları kapsayacak demokratik ve sivil bir Anayasa’nın artık ertelenemez bir zaruret olduğunu tekrarlıyoruz. Ayrıca seçim sürecinin sorunsuz geçmesi için, başta Hükümet olmak üzere, tüm mekanizmaların seçim güvenliğini zora düşürecek tavır ve davranışlardan kaçınmaları çağrısında bulunuyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, içinde bulunduğumuz 2011 yılının geri kalan aylarında çatışmasız, ihlalsiz, halkların bir arada özgür bir şekilde yaşadığı güzel bir yıl olmasını diliyoruz.