Bu Çocuklar Neyin Bedelini Ödüyor…

05.05.2010

 

BASINA VE KAMUOYUNA
(Bu Çocuklar Neyin Bedelini Ödüyor…?)
 
Değerli Basın Mensupları;
 
Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten dolayı özellikle son üç yıldır yüzlerce çocuk tutuklanarak Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevine konulmuştur. Bu süreçte cezaevinde bulunan çocuklarlarla yaptığımız görüşmelerde çocuklar; kaldıkları koğuşun fiziki koşullarının yetersiz olduğu, sağlık ve tedavilerin gereği gibi yapılamadığı, doktor, psikolog ve personel eksikliği, yemekler, yıkanma koşulları, cezaevindeki personelin kendilerine yönelik kötü uygulamaları konusundaki sorunlarını bizlerle defalarca paylaştılar. Bize, iletilen her sorunu sürekli olarak ilgili makamlara iletmemize rağmen, bugüne kadar hiçbir makam, hiçbir kurum üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirecek küçük bir girişimde dahi bulunmamıştır.
Çocuklar tarafından gönderilen 18.04.2010 tarihli son mektupları elimize henüz ulaşmışken ve bu mektuplarda yer alan sorunları kamuoyu ile tekrar paylaşmadan önce bu sorunların çözümü hususunda yetkili merciler ile görüşmeler yaparken cezaevinde tutuklu bulunan çocuklardan birinin intihar girişiminde bulunduğu bilgisi tarafımıza ulaştırıldı. Bu iddia üzerine cezaevine giderek çocuklarla yaptığımız görüşmelerde; henüz 16 yaşında olan S.’nin, gece 03.00-04.00 saatleri arasında koğuştaki arkadaşları uyuduktan sonra banyoya astığı çamaşır ipi ile kendisini astığını, o sırada banyoya giden çocuklardan birinin S.’nin havada çırpınan ayaklarını ve can çekiştiğini görmesi üzerine telaşla yatakhaneye koşup, diğer arkadaşından yardım istemesiyle iki çocuğun S.’nin ayaklarından tutup onu yukarı doğru kaldırarak boynundaki ipi çıkardıklarını ve onu son anda bu şekilde kurtarabildiklerini bizlere anlatırken çocukların nasıl bir ruh halinde olduklarını acı bir örnekle bir kez daha gördük.
Çocuklar, Arkadaşları S.’nin intihara teşebbüsünü, cezaevi sorunlarını, hasta arkadaşlarının durumlarını anlatırlarken, seslerindeki, tonun değişimi, titremesi, çocukların “artık yeter, kaldıramıyoruz” şeklindeki söylemleri ve son olarak da 03.05.2010 tarihinde cezaevinde başlattıkları isyan, çocukların yaşamış olduğu sorunların aslında ne denli büyük ve ciddi olduğunu, çocukların nasıl bir psikolojik travma ile karşı karşıya bırakıldıklarını, nasıl bir ortamda ve hangi koşullarda tutulduklarını sorunu çözmesi gerekenlere tüm çıplaklığıyla göstermişlerdir.
Bu çocuklar hastalandığında doktora gitmek için ne zaman yanıtı geleceği belli olmayan dilekçeler yazan, okulundan, evinden, ailesinden, sevdiklerinden koparılan, kimisi yol parası bulmadığı için cezaevine gelemeyen anne-babasının özlemiyle ayda bir gerçekleşen açık görüşü bekleyen, soğuk dört duvar arasında tüm geleceği sonsuza kadar mahkûm edilmiş çocuklardır.
 
Değerli basın mensupları;
 
İktidara geldiği dönemde bu çocukları çocuk gibi kabul etmeyerek ve sadece iki ay içerisinde Terörle Mücadele Kanunu’nda yaptığı değişikliklerle binlerce çocuğun cezaevlerine girmesini sağlayan AKP Hükümeti neredeyse bir yıldır hazırlamış olduğu ve bugün konuşulan tasarıyı sadece raflarda tutarak hala yasalaştıramamıştır.
 
AKP Hükümeti, İslami kimlikle tanınan bir parti olmasına rağmen bu çocukların dünyasında zulümden başka bir yaşama izin vermeyen cezaevlerini layık görmüştür. Oysa İslam dininin zulme karşı tavrının bu olmadığı iyi bilinmelidir.
Zulüm; dini anlamda “HAK YEMEKTİR.” Evet, bu çocukların bugünü ve yarınları yok edilerek hakları gasp ediliyor. Zulüm; “ADALETSİZLİKTİR.” Evet, bu çocuklara taş atma iddiasıyla yaşatılanlar ve verilen cezalar adaletsizliktir. Zulüm “İŞKENCE VE BASKIDIR”. Bu çocuklara uygulanan ve herkesçe de bilinen tüm bu muameleler işkencedir.
 
İnsani boyutuyla da bu çocukların yaşadıklarını en iyi özetleyen tanım ‘zulüm’ kavramıdır. Zulüm, kendine ait olan yerin dışına koyulmaktır. Peki, sayın yetkililer; Bu çocukların yeri evleri olduğuna göre şu bulundukları yer zulmün en can bulduğu yer değil midir? Cezaevlerine doldurulan binlerce çocuğun, düşleriyle birlikte gelecekleri de yok edilerek yarının yetişkinleri yaratılıyor. Çocuklara reva görülen bu zulümle de hepimizin geleceği yok ediliyor.
Biz büyüklerin vicdanlarını sızlatan çocukların bu durumlarına, yüz kızartacak yakarışlarını da katarak soruyoruz: Bu zulüm nereye kadar? Bu çocuklar neyin kefaretini ödüyorlar? suçları bu bölgede Kürt olarak doğmuş olmak mı.? 
 
Sayın, Başbakan ve yetkili bakanlar; bizler için, sizler için, bu çocuklar için çok geç olmadan vicdanınızın sesini dinleyerek çocukların kapatıldığı bu cezaevlerinden çıkarıp kurtaracak yasal düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin sadece kağıt üzerinde kalmayacağı bir şekilde uygulamada da hayat bulacak kararı almak bu kadar mı zor?
 
Çocukların bize yazmış olduğu mektuptan şu çarpıcı cümleyle sözlerimizi bitirmek istiyoruz: “Şimdi biz bu koşulların düzeltileceğini umut edip bir şeyler yapılmasını mı bekleyelim yoksa kaderimize razı gelip kapatıldığımız ahırda hayvan gibi yaşamayı mı sürdürelim.
Eğer Sayın Tayip Erdoğan adalet, demokrasi ve barış söylemlerinde samimiyse bu durumlara da cevap olabilmeli. Biz cezaevinden çıkma isteminden önce dört duvar arasında insanca yaşamak istiyoruz.”
 
 
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ                                                                      DİYARBAKIR ŞUBESİ