BASIN AÇIKLAMASI
(Bizler, Ölü Çocuklar Ülkesi, Tutsak Çocuklar Ülkesi İstemiyoruz!)
Değerli Basın Mensupları,
Bugün 28 Mart 2010. Başbakanın “Çocuk da Olsa Kadın da Olsa Gereken Yapılacaktır!” demesinden sonra bu ilde 7’si çocuk 10 sivil insanımızın katledilmesinin 4. yıldönümü. Her şey, 14 PKK militanının, insanlık ailesi tarafından “yasaklı silahlar” olarak belirlenmiş kimyasal silahlarla öldürüldüklerinin söylenmesi ve ilimize cenazelerin gelmesiyle başladı. Cenazeler mezarlığa götürülürken savaş uçakları mezarlık civarında alçak uçuş yaparak, kitleye gözdağı vermek istedi. Mezarlıktan dönen kitleye güvenlik güçleri müdahale etmesiyle çok sayıda insanın gözaltına alınması üzerine olaylar şehrin her tarafına yayıldı. 28 Mart günü saat 17.00ye kadar silah kullanmayan güvenlik güçleri. Bu saaten sonra silah kullanmaya başladı. Yurttaşların sivil eylemlerine müdahale, “aşırı ve orantısız” olmanın ötesine taşındı ve yıllar sonra ilk defa şehir merkezine askerler girdi. Şehirdeki manzara darbe günlerini andırmaktaydı. Ve güvenlik güçleri, 28 Mart - 2 Nisan 2006 tarihleri arasında 200’ü çocuk olmak üzere 563 kişiyi gözaltına aldı. Bunlardan yine 91’i çocuk olmak üzere 382 kişi tutuklandı. Diyarbakır barosunun itirazı sonucunda ancak 34 çocuk serbest bırakıldı. Avukatlar ve insan hakları savunucuları baskı ve kötü muamele gördü. Tarihte eşine ender rastlanan şekilde “ kastlı” saldırılarda bulundular. Olayların üçüncü gününde Başbakan “kadında olsa çocuk da olsa güvenlik güçleri gerekeni yapar” diyerek güvenlik güçlerinin bu saldırılarını desteklediğini belirti. Sonuç: morglarda bekleyen cesetler, on binlerce insanın gözleri önünde vurulan 8 yaşındaki Enes Ata’nın, evinin balkonunda sokakta olan biteni izlerken kurşunlanarak katledilen 9 yaşındaki Abdullah Duran’ın gülüşlerinin çalınması oldu.
Neredeyse kameralar önünde gerçekleşen bu öldürme kastlı saldırıların faili polislere gelince yargının adaleti yine bildik Adalet oldu! Dokuz ölümle ilgili tek bir dava dahi açılmaksızın, yakın geçmişimizdeki binlerce faili meçhul cinayet dosyası gibi bu dosyaların tamamı da savcıların insafına ve Adliye binasındaki tozlu raflara terk edilmiş durumda. Ailesi tarafından morgdaki cesedine günlerce sonra ulaşılan 17 yaşındaki Mahsum Mızrak’ın öldürülmesiyle ilgili polisler hakkında daha geçtiğimiz günlerde dava açıldı ve tutuklu tek bir polis dahi bulunmamaktadır.
Şimdi soruyoruz sizlere: Adalet bu mudur?
Bu coğrafyada birileri çocukların yaşam hakkına kastediyor.
Bu ülkede Başbakan, kadın ve çocukları hedef gösteriyor ve gerekenler yapılıyor. Demokratik ülkelerde insanlar istedikleri konuyu protesto etmek için sivil tepkilerini sokak eylemlikleri şeklinde ortaya koyar ve güvenlik görevlileri buna saygı duymakla yetinir. Fransa da günlerce gösteriler yapılmış ancak hiçbir insanın istemeyeceği bir tek ölüm olayı olmamıştır. Oysa ki maalesef bu ülkede neredeyse her sokak etkinliğinin bilançosu gençlerimizden ya da çocuklarımızdan birilerini toprağa vermek oluyor. Uğur Kaymaz’ın katilleri bulunmadığı için Diyarbakır olaylarında 10’dan fazla insan öldürüldü. Ve yine bunların failleri yargılanmadığı için Aydın Erdem, Ceylan Önkol, Mahsum Karaoğlan, Mustafa Dağ ve 18 aylık Mehmet Uytun vuruldu.
13 yaşındaki, 9 yaşındaki, 8 yaşındaki çocukların gülüşlerini çaldınız. Oracıkta soluverdi.
Bu ülkenin zindanlarında sayıları 2 bine varan çocuk yatmakta. Eğitim yuvalarında, oyun bahçelerinde, ailelerinin yanlarında olması gereken çocuklarımıza reva gördüğünüz yer beton duvarların ardı olmamalı.
Peki kendi çocuklarınız için istediğiniz de bu mudur?
Bu ülkenin vicdanına sesleniyoruz; kendi çocukları için düşünmediklerini başka çocuklar için düşünenlere, kendi çocuklarına çiçeklere bezeli bahçeler yaratırken başka çocukları toprağa ya da soğuk duvarlar ardına yollayanlara söyleyecek bir sözümüz olmalıdır. Bu nasıl bir adalettir? Oysa ki tüm çocuklara eşit haklar tanınmalıdır, çocuklara yaşam hakkının dahi tanınmadığı bir coğrafyada eşitlikten nasıl bahsedilebilir?
28 Mart, bu coğrafyanın tarihine düşmüş kara bir lekedir. 78 yaşındaki Halit Söğüt’den beşikte bebelere kadar insanlarımıza reva görülenin ne kadar insanlık dışı muameleler olduğunu özetleyen tarihe düşmüş bir nottur. Biz insan hakları savunucuları, bu coğrafyada işlenen suçların failleri tek tek yargılanana ve adalet önünde hesap verene kadar, sürecin takipçisi olacağımızı ve bedeli ne olursa olsun adalet arayışımızdan asla ve asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha vurgulamak isteriz.
Çocuklarımızın yaşamlarını çalanlara şunu söylüyoruz;Sizin o dünyalar güzeli gülüşlerinizi çaldığınız çocuklarımız şimdi gökyüzündeler. Ve bilesiniz ki onların gözleri her daim sizin üzerinizdedir.
Çünkü çocukların yaşamına kastedenler ülkenin geleceğine kastediyorlar, çocukların özgürlüğünü elinden alanlar, ülkemizin özgürlüğünü kısıtlıyorlar. Çocukların öldürülmediği bir dünya dileğiyle…
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ