Barış tacı, saltanat tacıyla kıyaslanmayacak kadar güzel ve değerlidir.

15.07.2011

 

BASINA VE KAMUOYUNA
   “Barış tacı, saltanat tacıyla kıyaslanmayacak kadar güzel ve değerlidir.”
                                   EPICURE
 
Değerli Basın Mensupları,
Bölgenin 2011 Yılı İlk 6 Aylık Hak İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız. Her ihlal raporu açıklamasında olduğu gibi, yine hiç de iç açıcı olmayan veriler sunmanın üzüntüsünü yaşıyoruz.
Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar eden statükonun AKP eliyle yürüttüğü politikalar, geldiğimiz aşamada da şiddet ve gerilim ortamını daha da büyütmüştür. 2011 yılına girerken de barış ortamının oluşması ve çözüme dair umutlarımızı her zaman diri tutmaya çalıştık. Ağustos 2010’da PKK tarafından ilan edilen ve daha sonraları sürekli uzatılan eylemsizlik kararları, ölümlerin olmaması, hak ihlallerinin yaşanmaması ve barış ortamının hayat bulması konusunda bizleri daha da umutlandırmıştı. Ancak ne yazık ki aradan geçen bunca zamana rağmen bu talep ve istemlerimiz gerçekleşmemiştir. AKP hükümeti de daha önceki hükümetler gibi, sorunu sürüncemede bırakarak çözeceğini düşünerek büyük bir yanılgıyı tekrarlamış ve ciddi ihlallere imzasını atmıştır.
Nitekim bu politikaların sonucu dün Silvan İlçesi’nde meydana gelen kapsamlı operasyon ve büyük çatışma, kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir. Burada yaşamını yitiren 20’ye yakın genç bu ülkenin kaybıdır; hepimizin kaybıdır, hepimizin acısıdır. Her gün bu kayıpları yaşamak zorunda değiliz. Bunun için sorunun bir an önce çözümü için siyaset kurumunun daha aktif rol alması gerekmektedir.
 
Geldiğimiz noktada yine kritik bir eşikteyiz. 12 Haziran’da yapılan Genel Seçimlerde ortaya çıkan tablo her ne kadar bizi bir kez daha umutlandırmış olsa da, yaşanan hukuksuzluklar ve adaletsizlikler, iradenin hiçe sayılmasıyla tavan yapmıştır. 80 bine yakın oy alan Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülüp yerinin AKP’li birine verilmesi ve tüm bu hukuksuzluklara ek olarak bu milletvekilinin insan hakları komisyonunda görevlendirilmesi otokratik-diktatöryal rejimlerde görülebilecek bir hoyratlık halidir. AKP hükümetinin Bu tutumu halkın iradesini yok sayması demektir. Kamuoyunda tartışma yaratan bir süreçten sonra milletvekili mazbatasını alan bir şahsın insan haklarına ne kadar duyarlı olacağı ayrıca biz insan hakları savunucularını kaygılandırmaktadır. Tüm bu yaşananlar halkların geleceğine bir şey kazandırmayacağı ortadadır.
 
Tutuklu vekillerin hala cezaevlerinde oluşu yargı bürokrasisinin keyfiyetçi tutumunu bir kez daha açığa çıkartmıştır. Siyasal iktidar yargı bürokrasinin bu keyfiyetçi tutumuna karşı “yargı bağımsızdır biz yargıya karışamayız” demekle sorumluluktan kurtulamaz. Yüzde 50 oyla tekrar iktidara gelen AKP hükümetinin yaşanan tüm hukuksuzlukları ortadan kaldıracak bir irade göstererek, tüm antidemokratik yasaları kaldırarak ulusal mevzuatın evrensel hukuk normlarına uyumlu hale getirmesini acilen bekliyoruz.
 
Ülkemizde yaşanan tüm bu siyasal gerilimler 2011 yılının ilk 6 ayında hak ihlallerinde meydana gelen artış ile kendisini bariz bir şekilde hissettirmiştir. Birazdan açıklayacağımız 2011 Yılı İlk 6 Aylık Hak İhlalleri Raporu ileson 6 yılın Karşılaştırmalı bilançosunun da gösterdiği üzere; geride bıraktığımız aylarda, ihlallerde yine büyük artışlar yaşanmıştır. Özellikle tutuklama, işkence, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yapılan müdahalelerde açığa çıkan ihlaller, bir önceki yılın ilk altı ayına nazaran yüzde yüz oranında artışları ispatlamaktadır.  
 
PKK’nin sürdürdüğü eylemsizlik kararına rağmen, Mart ayından itibaren askeri operasyonların artırılarak sürdürülmesi, devletin Kürt sorununa yaklaşımını ve çözümsüzlük politikasını bir kez daha ortaya koymuştur. 61 insanımız operasyonlar sonucu yaşamını yitirmiştir. Son olarak, 15 yaşında işkenceyle tanışan, mahpusluk yatan, kiminin “taş atan çocuklardan” kiminin de “TMK mağduru çocuklardan” dediği Mazlum Erenci’nin henüz 19’unda iken bu kente cenazesinin gelmesi, “daha kaç kuşak çocuğumuzu yitireceğiz?” endişesini artırmıştır. Biz insan hakları savunucuları, çocuklarımızı yaşatamadığımız, koruyamadığımız, bombalarda-serbest patlayıcılarda-mayınlarda yitirdiğimiz bir coğrafyanın kimseye mutluluk getirmeyeceğini tekrarlıyoruz. Tek bir çocuğun düşlerini, gülüşlerini yarım bırakmamak adına dahi olsa artık bu sorun diyalog, barış ve adaletle çözümlenmelidir.
 
Değerli Basın Mensupları,
2011 yılının ilk 6 ayında gerek gözaltında olsun, gerekse gözaltı yerleri dışında ve toplumsal olaylarda olsun işkence ve kötü muamele haddini aşan bir düzeye ulaşmıştır. Ulaştığımız işkence vakaları bir önceki yıllara göre yüzde 200’lere varan artış göstermiştir. Özellikle toplumsal olaylarda ve gözaltına alınma işlemleri sırasında vatandaşların kolluk kuvvetleri tarafından darp edilmeleri, işkencenin artık sokağa taştığını gözler önüne sermektedir. Can ve uzuv kaybıyla sonuçlanan gaz bombası kullanımı, polisin PVSK’dan da (Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu) aldığı güçle, aşırı ve orantısız güç kullanımını aşan “öldürme kastıyla” ateş açmaya dönüşmüştür. Gençlerimizi sokak ortasında vuran, bebelerimizi annelerinin sütünü emerken katleden güvenlik görevlileri ellerini kollarını sallayarak aramızda gezmektedirler. Polisin sokak ortasında insanlara uygulamış olduğu işkenceye sessiz kalan AKP hükümeti ve yargı organları polisin sokak ortasında insanlara işkence yaparken çekilmiş bir fotoğrafının billboardlarda teşhir edilmesine dahi katlanamadılar. Zira 26 Haziran İşkence Haftası nedeni ile asılan ve birkaç polisin sivil bir insanımızı copladıkları bir fotoğrafın emniyet teşkilatını aşağıladığı gerekçesi ile işkencecileri koruyan yargı organlarınca verilen bir karar sonucunda toplatılmıştır. Aynı yargı organları sivil vatandaşı coplayan, insanlık onurunu ayaklar altına alan polis memurları hakkında ise maalesef hiçbir işlem yapma gereği dahi duymamışlardır. İşkencenin bu kadar artmasının temel nedeni de siyasal iktidar ve yargı organlarının işkencecileri korumasından kaynaklanmaktadır. Yargının failleri koruma/aklama/cezasız bırakma pratiğine derhal son vermesi germektedir.
 
Değerli Basın Mensupları,
Son yedi yılda kadınların yaşam haklarına yönelik yaşanan büyük artışlar, coğrafyamızda bir kadın kırımın yaşandığının açık ispatıdır. Eski eşin, yeni eşin, sevgilinin, babanın, erkek kardeşin, kadınların katili olduğu bir ülkede yaşanmanın utancı içindeyiz. Kadına yönelik şiddet, ister ev içi olsun, ister sokakta, ister gözaltında olsun; politiktir. Ancak ve ancak yeterli tedbirler alınarak, egemen erkek zihniyetiyle etkin mücadele edilerek bu sorun aşılabilir. Bir kadından bahsederken kullandığı üslubun son derece eril olmasından, mantalitesinin de erkek egemen olduğunu bildiğimiz bir başbakanın yönettiği bir ülkede işimizin ne kadar zor olduğunun da bilincindeyiz. Son olarak zaten etkinliği tartışılan Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın lağvedilerek yerine Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Bakanlığın kurulması, açıkça “kadın”a tahammülsüzlüğün bir ifadesidir. Kadını yok sayıp aile içine hapseden bir zihniyetle önümüzdeki dönem daha da etkin biçimde mücadele edeceğimiz açıktır.
 
Değerli Basın Mensupları,
Hazırladığımız raporda da ayrıntılı olarak verdiğimiz bilançoyla karşımıza çıkan tabloyu demokrasi adına, adalet adına, geleceğin eşit biçimde tesisi adına kaygıyla açıklamaktayız. Gerçekleşen tüm ihlallerin takipçisi olduğumuzu bu vesileyle bir kez daha duyurur, aydınlık geleceğimiz olan çocuklarımıza duyduğumuz sorumlulukla anti-demokratik zihniyetle mücadele etme kararlılığımızı bildiriyor, ölümlerin ve hak ihlallerinin yaşanmadığı bir ülkede yaşama dileğimizi yineliyoruz.
 
 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ