(Süresiz Dönüşümsüz Açlık Grevleri 35. Gününde)
Türkiye cezaevlerinde bulunan PKK ve PJAK davalarından tutuklu ve hükümlülerin 12 Eylül 2012 günü başlattığı süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri 35. gününe girmiştir. Açlık grevcilerinin temel istemlerinin Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının yaratılması, anadilde savunma ve eğitim hakkının tanınması gibi talepler olduğu kamuoyunca da bilinmektedir.
İnsan hakları savunucuları hiçbir zaman açlık grevlerinin ölüm orucuna dönüşmesini istemezler. Bu nedenle açlık grevi eylemine başvuran mahpusların başta sağlık hakkı olmak üzere, yaşam haklarının korunması için tüm yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesini savunurlar. Bu bakımdan açlık grevcilerinin de kendi sağlıklarını korumak için başta B1 vitamini olmak üzere gerekli tıbbi tedbirleri almaları gerektiğini belirtmek isteriz. Ayrıca adalet Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının Kasım 1991’de 43. Dünya Tıp Kongresi tarafından Malta’da kabul edilen Malta Bildirgesi’ne uygun olarak davranmaları gerektiğini de hatırlatmak isteriz.
35. gününe giren süresiz ve dönüşümsüz açlık grevcisi eylemcisinin sayısının giderek arttığı ve tüm PKK, PJAK davalarından yargılanan tutuklu ve hükümlüleri kapsayacağı bilgileri gelmektedir. Böyle bir şey gerçekleşirse binlerce kişinin sağlık ve yaşam hakkının tehlikeye gireceği de kesindir. 2000 yılında yaşanan açlık grevleri ve müdahale sonucu 30 insanın ölmesi yüzlerce insanın sakat kalmasına neden olan bir durumun ortaya çıkmaması için gerekli girişimlerde bulunmak için Adalet Bakanlığı’nın başta tabip odaları olmak üzere insan hakları savunucularının açlık grevi yapılan cezaevlerini ziyaret etmesine izin vermesi gerekmektedir.
İnsan hakları savunucuları olarak açlık grevi yapılan cezaevlerini yakinen takibe aldığımızı, şimdilik Avukatlar vasıtası ile yaptığımız ziyaretleri daha da sıklaştıracağımızı ve süreci yakından takip ederek olası ölümlerin ve sakatlanmaların önüne geçmek için gayret göstereceğimizi belirtmek isteriz.
Açlık grevi eylemcilerinin taleplerinin Kürt sorununun çözümü noktasında tartışılan talepler olduğu ve bu nedenle de bu konuda siyasal iktidarın ölümler yaşanmadan gerekli tedbirleri alması gerektiğini belirtmek isteriz. İnsan hakları savunucuları olarak en başından beri İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin kapatılması gerektiğini ifade ettik. Gerek uluslar arası hukuk kurallarına, gerekse de mevcut ceza infaz rejimine bile aykırı olan İmralı sistemine son verilmesi ve Abdullah Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması gerekmektedir. Kürt sorununun çözümü noktasında da daha önceden kendisi ile yapılan müzakerelerin uygun cezaevi ortamı yaratılarak sürdürülmesinin faydalı olduğu kamuoyunun da genel kanaatidir. Siyasal iktidarın AKP kongresinde ifade ettiği gibi anadilde savunma hakkının kabul edilmesi için bir an önce gerekli yasal değişikliklerin yapılması açlık grevi eylemlerinin sona erdirilmesine de katkı sunacaktır.
1980 yılından bu tarafa Türkiye cezaevlerinde 144 kişi açlık grevleri ve ölüm oruçları nedeni ile yaşamını yitirmiştir. Bu kadar ağır bir sürecin yaşandığı Türkiye’de yeni ölümlerin yaşanmaması için Adalet Bakanlığı’nı sorumlu davranmaya ve süreci zorlaştırmamaya davet ediyoruz. Mahpuslara zorla müdahale edilerek tek kişilik hücrelere atılması ve bilinçsizce yapılacak tıbbi müdahaleler sorunları daha da ağırlaştıracaktır. Dolayısıyla sorun diyalog ve müzakere yöntemi ile çözülmelidir. Bunun için de başta sivil toplum örgütleri olmak üzere duyarlı kişilerin arabuluculuğuna gerekirse başvurulmalıdır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ