BASINA VE KAMUOYUNA - İnsan Hakları Haftası Açılış basın açıklaması metni

10.12.2013

 (Tüm halkların birlikte eşit, özgür ve demokratik yaşamı için, BARIŞ!)

 

Değerli basın mensupları, sevgili insan hakları savunucuları;

Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 65’inci yıldönümü. Ve biz insan hakları kuruluşları, bugün acılarla yoğrulmuş bir coğrafyadayız. Bundan iki yıl önce savaş uçakları tarafından bombalanarak katledilen 34 Can’ın diyarı Roboskî’deyiz.

Bilindiği gibi bizler her yıl 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası’nda devletlerin insan haklarına duyarlılığını artırmak için çeşitli etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Bu yıl özellikle Roboskî’de olmak istedik. Çünkü Roboskî, bu ülkede yaşanan 30 yıllık savaş sürecinin adeta bileşkesidir. Bizler savaşın son bulması, ölümlerin olmaması için çırpınırken, iki yıl önce bu bölgede 34 insanımız katledildi.

 

Bugün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin yıldönümü ancak, ne yazık ki Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulmuş değildir. İnsanların ırkından, renginden, cinsinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları dünya çapında yeterli desteği bulamamaktadır. 

İçinde bulunduğumuz yılda da dünya çapında halen savaşlar sürmekte, binlerce insan ölmeye devam etmektedir. Son olarak Suriye’de örneğine rastladığımız gibi, dünyadaki süper güçlerin savaş oyunları halkları birbirine kırdırmakta, Ortadoğu neredeyse savaşsız bir gün bile geçirememektedir.

 

Türkiye’de ise, insan hakları ve özgürlükler açısından durum daha vahim bir noktadadır. Bu yılın başında başlatılan ve tüm toplum tarafından olumlu bir karşılık bulan “Barış Süreci”, bölgemizde önemli oranda bir rahatlamayı da beraberinde getirmişti. Ancak sürecin ilerlemesi konusunda ketum davranılarak, istenilen düzeyde ilerleme sağlanamaması beraberinde ciddi sıkıntılar getirmektedir. Son olarak Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde demokratik bir hak olan yurttaşların gösteri yürüyüşüne yönelik polisin ateşli silahla müdahalesi sonucu Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir adlı yurttaşlar yaşamını yitirmiş, birçok yurttaşımız da yaralanmıştır. Sadece bu örneğe baktığımızda dahi bu ülkede hak ve özgürlüklerin kullanımı konusunda kayda değer bir ilerlemenin sağlanmadığını net bir şekilde görebilmekteyiz. Ayrıca devletin Kürt’e yönelik hak ve hukuk tanımaz tutumu bu olayla birlikte bir kez daha açığa çıkmıştır. Tıpkı Roboskî olayında olduğu gibi, yine yaşanan katliamın üstü örtülmeye çalışılmış, basın yoluyla kamuoyu yanlış bilgilendirmeye girişilmiş, olayı gerçekleştiren güvenlik güçleri koruma altına alınmıştır.

 

Değerli basın mensupları;

Bu yıl kutladığımız İnsan Hakları Haftası’nda “Barış” ve “Yaşam Hakkı” konularını ana tema olarak ele aldık. Çünkü bu ülkenin öncelikle adil ve onurlu bir barışa ihtiyacı vardır. Ayrıca öncelikle tüm uluslararası belgelerde ‘kutsal’ diye tabir edilen ‘yaşam hakkı’nın güvence altına alınması gerekmektedir. Ancak maalesef içinde bulunduğumuz yıl da dahil olmak üzere sivil-savunmasız insanlar güvenlik güçlerinin hedefi olabilmektedir. En acı ve kabul edilemez olanı ise, bu katliamları gerçekleştirenlerin devlet tarafından korunması ve yargı önüne çıkarılmamasıdır. Bilindiği gibi, aradan iki yıl geçti ve Roboskî’de 34 yurttaşımızı katleden kişiler halen devlet tarafından korunmaktadır. Bu kişilere bombardıman emri verenler, bu hava harekatının talimatını veren ve birinci dereceden sorumlusu siyasal iktidar, halen hesap vermiş değildir.

Bizler, bu katliamın faillerinin yargı önüne çıkarılması için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Katliamın yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde bir kez daha bu sözümüzü yineliyor ve Roboskî katliamını unutturmayacağımızı tekrarlıyoruz.

 

2013 yılı içerisinde çatışmalardan kaynaklı ölümlerin çok az oluşu biz insan hakları savunucuları açısından sevindirici olmuştur. Ancak, buna karşın bu yıl da güvenlik güçlerinin sivillere yönelik saldırıları devam etmiş, hedef gözeterek yapılan saldırılar sonucunda yaşam hakkı ihlalleri yaşanmıştır. Yıl içerisinde son Yüksekova olayı dahil olmak üzere sadece bölgemizde güvenlik güçleri tarafından veya faili meçhul cinayetler sonucu 21 kişi yaşamını yitirmiş, 30 kişi de yaralanmıştır. Yine Türkiye’nin genelinde Gezi Parkı olaylarıyla birlikte 6 kişi polisin şiddeti sonucu yaşamını yitirmiştir.

Öte yandan çatışmalı sürecin yoğunca yaşanmaya başladığı 1988 yılından günümüze yani 26 yıl içerisinde 575 çocuğumuzu bu savaşa kurban verdik. Sadece AKP iktidarı döneminde 195 çocuk yaşamını yitirirken, 2013 yılının ilk 9 ayında 6 çocuk yaşamını yitirmiştir.

 

Yine çatışma ortamın durmasına rağmen insancıl hukuku hiçe sayan olaylar yaşanmaya devam etmiştir. Çatışmalarda yaşamını yitiren PKK militanlarının cenazelerine yönelik uygulamalar ve mezarlıklara yönelik saldırılar, Kürt halkında ciddi kırılmalara neden olmuştur. Mardin başta olmak üzere birçok yerde PKK militanlarının mezarlarına yönelik saldırı ve tahripler, insan onurunu ayaklar altına alan yaklaşımlardır. Nitekim son olarak Yüksekova’da yaşanan olay da militanların mezarlarının tahrip edilmesi üzerine oluşan tepkiyle meydana gelmiştir. Bu tür uygulamalara bir an önce son verilmesi gerekmektedir.

 

Değerli basın mensupları;

Yaşam hakkına yönelik ihlallerin yanında gerçekleşen bazı hak ihlallerine değinmekte yarar görüyoruz. 2013 yılında Kürt sorunu, Türkiye'nin insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkası olmayı sürdürmüştür. Bunun yanı sıra işkence yasağı ihlalleri, kamuoyunu yakından ilgilendiren çeşitli davalardaki adil yargılanma hakkı ihlalleri, keyfi ve uzun süren tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, cezaevlerinde yaşanan ihlaller, kadına yönelik şiddet, çevre ve ekoloji sorunları, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, din ve vicdan özgürlüğüne yönelik engeller gibi başlıklar 2013 yılında da öne çıkan konular olmuştur. 

 

Ülkemizde halen yaşanmakta olan en büyük sorunlardan biri, gerek ülke çapında, gerekse uluslararası alanda sıkça eleştirilen düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallerdir. Düşüncelerini ifade eden veya haklarını talep eden insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar, sendikacılar, öğrenciler, aydınlar ve siyasetçilere reva görülen tek uygulama cezaevlerine atılmak olmuştur. En doğal hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik polisin pervasız yönelim ve müdahaleleri bölgemiz sınırlarını aşarak, Gezi olaylarıyla birlikte Türkiye geneline yayılmıştır. Bu olaylarda çok sayıda kişi yaralanmış, gözaltına alınmış, işkence görmüş ve tutuklanmıştır.

 

2013 yılında cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri hızından bir şey kaybetmeden devam etmiştir. Cezaevlerinde yaşam hakkına yönelik ihlallerin yanında, işkence ve kötü muamele, sevk ve sürgünler de hızından bir şey kaybetmemiştir. Son olarak bölge genelinde 350’ye yakın mahpus Türkiye’nin batı illerine sürgün edilmiştir.

Cezaevleriyle ilgili yaşanan en önemli sorun ise hasta mahpusların durumudur. Yaptığımız araştırmalara göre halen Türkiye cezaevlerinde 520’nin üzerinde ağır hasta mahpus bulunmaktadır. Bunların 163’ü çok ağır ölümcül hastalığı nedeniyle cezaevlerinde tedavi edilemeyecek durumdadır ve bir an önce tahliye edilmeleri gerekmektedir. Ancak yapılan tüm girişimlere rağmen ölümün eşiğinde olan bu mahpuslar tahliye edilmeyerek, ölüme terk edilmektedirler.

 

Yine cezaevleriyle ilgili olarak Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit uygulamasından da söz etmekte yarar var. Kürt meselesinin çözümünde önemli bir aktör olduğu son barış süreciyle birlikte tüm kesimler tarafından kabul edilen Öcalan’ın halen avukatlarıyla görüşme gerçekleştiremiyor olması hukuksal bir skandaldır. Öcalan’ın barış sürecindeki rolünü oynayabilmesi için üzerindeki tecride son verilerek, gerek avukatlarıyla olsun, gerekse barışa katkı sunabilecek toplumun çeşitli kesimleriyle görüştürülmesi sağlanmalıdır.

 

Değerli basın mensupları;

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 65’inci yılını kutladığımız bugün, başta bölgemizde olmak üzere, ülkemiz ve dünyada hak ihlallerinin yaşanmadığı bir geleceğin özlemiyle tüm insanların gününü kutluyoruz. Büyük bir insanlık dramının yaşandığı Roboskî’den bugün vesilesiyle taleplerimiz bir kez daha sizlerle paylaşma gereği duyuyoruz;

 

Ø  Öncelikle yaşam hakkına yönelik ihlallere son verilmesini ve başta Roboski ile Yüksekova’daki katliam olmak üzere, yaşam hakkına yönelik ihlallere ilişkin etkili ve hızlı bir soruşturma yürütülmelidir.

Ø  Öcalan üzerindeki ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olan avukatlarıyla görüştürülme engeli kaldırılmalı, barış sürecini geliştirebilmesi için önü açılarak, ev hapsi dahil olmak üzere daha rahat hareket edebileceği şartların oluşturulması gerekmektedir.

Ø  Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile inanç özgürlüğü üzerindeki baskılara son verilmeli, düşüncelerinden dolayı cezaevinde tutuklu bulunan gazeteci, insan hakları aktivistileri, siyasetçiler başta olmak üzere düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunan tüm mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır.

Ø  Savunma hakkına yönelik ihlallere son verilerek, mesleki faaliyetlerinden dolayı halen cezaevinde tutuklu bulunan avukatların derhal serbest bırakılmalıdır.

Ø  Anadil insanların vazgeçilmez temel hakkı olduğundan hareketle anadillerin önündeki tüm hukuki engeller kaldırılmalı, anadilde eğitim dahil olmak üzere yaşamın her alanında kullanımının önü açılmalıdır.

Ø  Koruculuk sistemi tamamen kaldırılmalı, bu sistemin mensuplarının rehabilitasyonu ve toplumla entegrasyonunun sağlanacağı bir proje geliştirilmelidir.

Ø  Geçmiş dönemlerde işlenen faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetme olayları ile ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı, failler yargı önüne çıkarılmalıdır.

Ø  Geçmişle yüzleşme çerçevesinde bölgedeki toplu mezarlar hukuka uygun bir şekilde açılmalı ve buna ilişkin bağımsız, tarafsız ve etkin bir soruşturma yürütülmelidir.

Ø  Tüm bu ihlallerin meydana gelmesine neden olan Kürt meselesinin demokratik bir zeminde çözümü için tıkanma noktasında olan barış sürecine yönelik müzakereler sürdürülmeli, ülkenin demokratikleşmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır.

  

Bunun için diyoruz ki;

Artık ölümlerin olmaması için,

Anaların gözyaşına son vermek için,

Hakikatlerin ortaya çıkması için,

Onurlu ve özgür bir yaşam için,

Adaletin sağlanabilmesi için,

Yarınlara güvenle bakabilmek için,

Savaşsız, sömürüsüz, adil bir dünya için,

Tüm halkların birlikte eşit, özgür ve demokratik yaşamı için,

                                                                                                                                             BARIŞ!

 

                                                                       İHD Diyarbakır Şubesi

                                                                       MAZLUMDER Diyarbakır Şubesi

                                                                       TİHV Diyarbakır Şubesi

                                                                       Diyarbakır Barosu