BASINA VE KAMUOYUNA - 2014 yılı kadın katliamları raporuna ilişkin basın açıklaması metni

24.11.2014

Değerli Basın Mensupları;

Dominik Cumhuriyeti’nde Trojillo Diktatörlüğü’ne karşı özgürlük mücadelesinde direnişin sembolleri olan Mirabel Kardeşler, 25 Kasım 1960 yılında eşlerini cezaevinde ziyaret etmelerinin ardından, diktatörün askerleri tarafından arabalarından zorla indirilip tecavüz edilmiş ve işkenceyle katledilmişlerdir. 1981 yılında Kolombiya’nın başkenti Bogota’da toplanan 1.Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kongresi’nde, Mirabel Kardeşlerin öldürüldüğü gün olan 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar Arası Dayanışma Günü” olarak ilan edilmiştir. Bu kararı benimseyen Birleşmiş Milletler’in 1999 yılında aldığı kararla, 25 Kasım tarihi “kadına yönelik şiddete karşı uluslararası dayanışma günü” olarak anılmaktadır.

 

Türkiye’nin taraf olduğu ve 1 Ağustos 2014 Tarihinde yürürlüğe giren ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne (İstanbul Sözleşmesi) göre;

 

Kadınlara yönelik şiddet; ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir. Kadına yönelik şiddet, bir insan hakları ihlalidir ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimidir.

 

Dünyanın her yerinde kadınlar sırf kadın oldukları için, fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetin her türlüsüne benzer şekilde maruz kalmakta ve hatta katledilmektedirler. Erkek egemen sistemin yarattığı kültür, kadına hiçbir söz hakkı tanımamakta ve kadın adına bütün kararları vermektedir. Kadınlar “töre” ve “namus” adı altında katledilmekte, savaş ganimeti olarak pazarlarda satılmakta, yerinden göç ettirilmekte, çocuk gelin olarak evlendirilmekte, taciz, tecavüz ve kadın sünnetleri gibi insanlık dışı muamelelere tabi tutulmakta ve devletlerin erkek gericiliğini koruyan yasaları ve uygulamalarıyla korumasız bırakılmaktadırlar.

 

Değerli Basın Emekçileri,

Türkiye’de siyasal iktidar sürekli kadın bedeninin denetimi üzerinden gündem yaratacak açıklamalar yapmaktadır. Hükümet yetkililerinin, kadınların kaç çocuk doğuracağı, hamile iken dışarı çıkıp çıkamayacağı, kürtaj olup olamayacağı,  nasıl giyindiği, kahkaha atıp atamayacağı, hatta tecavüzcüsünün çocuğunu doğurup doğurmayacağı, öğrencilerin “kızlı-erkekli” evlerde kalıp kalamayacağı, dahası karma eğitimin sona ermesi gerektiğine kadar çağdışı ve kadınlara yönelik nefret söylemine varan beyanları bulunmaktadır. Böylece toplumda kadına yaklaşımla ilgili bir algı oluşturmakta, toplumsal cinsiyet eşitsizliği beslenmekte ve kadını birçok saldırının hedefi haline getirmektedirler.

 

Kadını ve kadınla birlikte yaşayan aile bireylerini her türlü şiddetten korumak ve gerekli tedbirler almak amacıyla çıkarılan, Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı Kanun, adından da anlaşıldığı üzere “ailenin korunmasını” öncelemekte olup, özensiz uygulamalarıyla şiddet mağduru kadınları korumadığı, kamuoyuna yansıyan kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin her geçen gün artmasıyla görülmekte ve endişe yaratmaktadır.

  

Hukuksal önlemlerin kadını yeterince koruyamadığı ve her geçen gün öldürülen kadın sayısının giderek arttığını, insan hakları savunucuları olarak kaygıyla izlemekteyiz. Mahkemelere yansıyan kadına yönelik taciz, tecavüz, cinsel istismar dosyalarında haksız tahrik indirimi uygulanması, savcılıklarca etkili soruşturma yürütülmemesi, kadının şiddetten korunması için gerekli yasal önlemlerin alınmaması, önlemlerin sadece kağıt üzerinde kalması neticesinde, kadınlar her geçen gün daha vahim şiddet olaylarına maruz kalmaktadırlar.  2014 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, etkili soruşturma yürütülmemiş olması nedeni ile, Türkiye’yi Gülperi O. davasında yaşam hakkının ihlali ile mahkûm etmiş olması, kadınların yasalarla yeterince korunamadığının bir sonucudur.

 

Kadınlara yönelik şiddet ve katliamlar dünyanın her yerinde devam ederken IŞİD çeteleri, Musul ve Şengal’de  Êzidî, Asuri, Kürt, Arap ve Türkmen kadınlarını kaçırarak insanlık dışı saldırılar, katliamlar yapmış ve köle pazarlarında satmıştır. Yine IŞİD çeteleri, Kobané’de kendi halkını ve topraklarını koruyan, özgürlük ve insan hakları mücadelesi veren kadınları hedef almakta ve tüm dünyanın gözü önünde taciz, tecavüz ve katliamlarına devam etmektedir.

 

Hiçbir ahlaki değeri olmayan IŞİD çetesinin başta kadın ve çocukları hedef alan ve aslında tüm dünyayı tehdit eden katliamlarına karşı Rojavalı kadınlar büyük bir direniş sergilemiş ve tüm dünyada IŞID’e karşı direnişin sembolü olmuştur.

 

Kadına yönelik şiddetin en yoğun hali devlet eliyle gerçekleşmektedir. Bu şiddeti, hazırladığımız raporumuzda da karşılaşacağınız birkaç örnekle paylaşmak gerekirse;

 

*16 Temmuz’da Rojavalı H.H adındaki bir kadın sınırı geçmeye çalışırken, sınır hattında nöbet tutan askerlerin tecavüzüne maruz kalmıştır. Kadına yönelik şiddetin en ağırı olan tecavüz, bir savaş silahı olarak kullanılmakta olup, kadın bedeni adeta savaş alanına dönüştürülmüştür.

 

*Mayıs ayında, Rojava’dan iki çocuğuyla birlikte Türkiye’ye geçmeye çalışan 28 yaşındaki Saada DARWİCH, güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu iki çocuğunun gözleri önünde katledilmiştir.

 

*Kader ORTAKAYA Kobané sınırında Türk askerlerince öldürülmüş olup, yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Bu konuda henüz bir soruşturmanın başlatılmamış olması hükümetin kadını sindirme ve savaş politikasının somut halidir.

 

*Kadına yönelik devlet şiddetinin en yoğun yaşandığı ülkelerden biri de şeriatla yönetilen İran’dır. İran İslam Cumhuriyeti, kendini savunmak için tecavüzcüsünü öldüren 26 yaşındaki Reyhaneh CABBARİ’yi idam edilmemesi için yapılan tüm uluslar arası kampanya ve çağrılara rağmen idam etmiştir.

 

 

Değerli basın mensupları,

Sonuç olarak,

 

·         Kadına yönelik şiddetin sona ermesi amacıyla, yapılacak tüm çalışmalarda kadın kurumları ile insan hakları örgütlerinin önerileri doğrultusunda yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Politikaların hayata geçirilmesi için ilgili tüm kadın ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapılmalıdır.

·         Kadınların şiddetten korunması için gereken yasal ve diğer tedbirler alınmalıdır

·         Kamusal alanda kadına yönelik olarak gerçekleştirilen mobbing uygulamalarına son verilmeli ve yargısal mekanizmalar tarafından mobbing davalarında etkili soruşturma yürütülmelidir.

·         Kadına karşı gerçekleştirilen taciz, tecavüz, katliam dosyalarında haksız tahrik indiriminden vazgeçilmeli, kadının beyanı esas alınmalıdır.

·         IŞİD çetelerinin saldırısı ile işgal edilen ve işgal tehdidi altında kalan tüm bölgelerdeki kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve son bulması için başta BM olmak üzere tüm uluslar arası insan hakları kuruluşları ve tüm ülkeler tarafından ortak bir kararlılıkla hareket edilmelidir.

 

Biz insan hakları savunucusu kadınlar, kadına yönelik şiddetin bir insanlık suçu olduğunu, yine kadının insan haklarının temel bir insan hakkı olduğunu vurguluyor, kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar mücadelemize kararlılıkla devam edeceğimizi ifade ediyoruz.

                                          

 

 

                                                        İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ

                                                                                                                    KADIN KOMİSYONU