(Her şeye rağmen BARIŞ)
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı’nda binlerce barışsevere yönelik alçakça ve insanlık dışı gerçekleştirilen bombalı saldırıyı binlerce kez lanetliyoruz. Bu saldırıyı gerçekleştirenler, hiç şüphesiz kandan beslenen, insan yaşamının kutsallığını hiçe sayan zalimler ve zorbalardır. Bu saldırının failleri ve organizatörleri bilmelidirler ki, barış davası uğruna bedel ödemeyi göze almış biz barışseverler, baskılar karşısında asla boyun eğmeyeceğiz! Barış iradesini her koşul altında ve kararlılıkla layığıyla taşıyacağımıza ve mücadelemizi her zamankinde daha fazla yükselteceğimize söz veriyoruz. Saldırıda katledilen yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyor, yaralı yoldaşlarımıza da sağlıklarına kavuşmaları temennisinde bulunuyoruz.
Değerli Basın Mensupları,
İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2015 Yılı İlk 9 Ay İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.
2 buçuk yılı aşkın bir süre devam eden çatışmasızlık ve çözüm arayışları, 24 Temmuz’dan bu yana yerini yeniden çatışmalı bir ortama bıraktı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 24 Temmuz 2015 tarihinde Kandil bölgesine yönelik gerçekleştirdiği hava bombardımanı ardından, askeri operasyonlar, PKK eylemleri ve sivil yerleşim alanlarında gerçekleştirilen kapsamlı polis operasyonları ile dur durak bilmeyen çatışmalı bir süreci girildi. Ve sadece birkaç ay içersinde sayıları yüzleri bulan masum siviller, örgüt militanları, askerler, polisler yaşamını yitirdi.
Bu yılın Şubat ayında hükümet yetkilileri ve İmralı heyeti tarafından ortak basın toplantısı ile açıklanan 10 maddelik ve çözüm sürecinin ilkesel çerçevesini belirleyen deklerasyon, istendiğinde toplumsal barışın nasıl tesis edilebileceğini ve bunun mümkünlüğünü bütün ülkenin şahitliğinde ortaya koymuştur. Ne var ki, bu süreci buzdolabına kaldırıp anahtarını da cebinde saklayan, tanımamazlık ve inkar tutumu ile pekiştirilen geleneksel ve tekçi devlet mantığı, çatışmalı ortama kapı aralamakla kalmamış, toplumsal barış ve huzuru yakalayabilme fırsatını da bu ülkede yaşayan halklardan adeta çalmıştır.
Çözüme dair sürecin işlevli ve sürdürülebilir olmasının yolu hiç şüphesiz ki, tutarlı, ilkeli ve samimi politikalarla mümkündür. Ancak altını çizmek gerekir ki, AKP hükümeti bu sınavı başarı ile verememiştir. PKK militanlarının geri çekilmesini izleyen günlerden bu güne, maalesef çözüm mantığını olgunlaştıracak somut bir adım atmamış ve çözüm sürecinin rotasını seçim süreçlerinden elde ettiği kazanım ve kayıplara göre belirlemiştir. Nitekim 07 Haziran seçimlerinde karşılaştığı güç kaybı ile dış politikada içine düştüğü belirsizliğin faturasını, çözüm sürecine çıkarmıştır.
Çözüm süreci ile halklarda oluşan pozitif enerji ve güçlü barış umudu, her ne kadar yerini karamsarlığa bıraksa da, çatışmalı sürecin yarattığı tüm acıların içinden hep bir barış çığlığı olarak yükselmiş ve korunmuştur. Savaşa, kıyıma ve insanlık suçlarına karşı, halkların toplumsal barış arzusu ve iradesi net bir şekilde beyan edilmiştir.
Değerli Basın Emekçileri,
Bölgemizde insan hakları ihlalleri, maalesef 2015 yılının ilk 9 ayında hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmiş, son iki ayda yaşanan çatışmalı ortam ile birlikte ihlaller adeta tavan yapmıştır. Sivil yargısız infazlar, işkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, askeri operasyonlar nedeniyle meydana gelen ihlaller, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda açığa çıkmıştır.
Çatışmasızlığın sona erdiği son 3 ay içersinde yaygınlaşan şiddetli çatışmalarda, onlarca örgüt militanı, güvenlik güçleri mensubu ve siviller yaşamını yitirmiştir. 2015 yılının ilk 9 ayında bölgemizde 105 güvenlik görevlisi yaşamını yitirmiş, 254 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. 104 örgüt militanı yaşamının yitirirken, 4 örgüt militanı ise yaralanmıştır. Operasyon sırasında yaşanan çatışmaların ortasında kalan 9 sivil yurttaş yaşamını yitirirken, 40 yurttaş da yaralanmıştır. 80 kişi ise PKK militanları tarafından alıkonulmuştur. 9 aylık olarak açıkladığımız bu verilerin neredeyse tamamının, son 3 ayda meydana gelen çatışmalı ortama ait olan veriler olduğuna da, ayrıca dikkat çekmek istiyoruz.
Askeri operasyonlar devam ederken, silahlı çatışma hukukunu uluslararası şekilde düzenleyen tüm insancıl hukuk kaideleri sistematik biçimde ihlal edilirken, ciddi insanlık suçlarının işlendiğine tanıklık ettik. Muş’un Varto ilçesi kırsalında çıkan çatışmada yaşamını yitiren Ekin Wan kod isimli HPG militanı Kevsel Altürk’ün cansız ve çıplak bedeninin teşhir edilmesi, Şırnak kent merkezinde güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu infaz edilen Hacı Lokman Birlik isimli yurttaşın zırhlı polis aracının arkasına iple bağlanıp yerlerde sürüklenmesi, sokağa çıkma yasağının konulduğu yerlerde başta çocuklar olmak üzere yaşamı yitiren sivillerin yaşam hakkının ihlal edilmesi, annelerin evlatlarının cansız bedenlerini günlerce derin dondurucularda saklamak zorunda bırakılması gibi korkunç insanlık suçları işlendi. Bu yöntemler 1990’lı yıllarda da denenmiş ve Türkiye’nin AİHM’de ve insanlık vicdanında mahkum edilmesi ile sonuçlanmış yöntemlerdir. Öte yandan askeri operasyonlarda kullanılan savaş jetlerinin yine örgüt militanlara ait mezarlıkları bombardımanına tabi tutması, dünyada neredeyse hiçbir çatışmalı ortam ve savaş deneyiminde karşılaşılmış bir durum olmadığını ifade etmek isteriz. Yine operasyonlar sırasında ormanlık yakıldı, doğa tahrip edildi.
Son üç ay içersinde meydana gelen ihlallerin başında ifade etmemiz gereken bir diğer önemli konu ise, sivil yerleşim alanlarında güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyonel faaliyetlerde sırasında, sivil yurttaşların yaşam haklarının ihlal edilmesidir. İlan edilen sokağa çıkma yasaklarını takiben gerçekleşen operasyonlarda, çok sayıda sivil yurttaş, güvenlik güçleri tarafından kasti, keyfi ve hedef gözetecek şekilde ateşli silah kullanımı sonucunda yaşamını yitirmiştir. Öyle ki, bu operasyonlar sırasında mahallelere tanklarla top atışları yapabilecek kadar pervasızlaşan inanılması güç bir uygulamaya şahit olduk. ‘Kamu Düzeni’ ve ‘Güvenlik’ gerekçesinin ardına sığınılan bu hukuk dışı ve keyfi uygulamaların sürdürüldüğü 9 ayda bölgemizde, 63 sivil yurttaş yaşamını yitirmiş, 93 sivil yurttaş ise yaralanmıştır. Yüzlerce konut ve işyeri tahrip edilmiş, tedaviye erişim, enerji ve iletişim hakları ihlal edilmiştir.
2015 yılının ilk 9 ayında bölgemizde, 74 toplumsal gösteriye müdahale edilmiştir. Güvenlik güçleri tarafından gerçekleşen orantısız müdahalelerde, 88 yurttaş çeşitli şekillerde yaralanmıştır. Sabahın köründe çoğunluğu kapıları kırılmak suretiyle bölgemizde 9 ayda, 1975 ev baskını gerçekleştirilmiştir. Baskına maruz kalan evlerde yaşayan yurttaşların kafalarına silah dayatılmış, darp edilmiş, işkence ve kötü muamelede bulunulmuştur. Çoğunluğu bu ev baskınlarında ve toplumsal gösterilerde olmak üzere 293’ü çocuk 3 bin 564 kişi gözaltına alınmıştır. 41’i çocuk 788 kişi ise tutuklanmıştır. Gözaltında ve gözaltı yerleri dışında cinsel saldırıya varan insanlık dışı muameleler gerçekleştirilmiş, bırakın yurttaşlık haklarını insanlık onuru hiçe sayılmıştır. Gözaltında 86 yurttaş işkenceye maruz kalırken, 87 yurttaş da ev baskınları ve sokak ortasında güvenlik güçlerinin şiddeti ile karşı karşıya kalmıştır.
Hiçbir demokratik hukuk devletinde, denetlenemeyen ve kontrol altında tutulamayan, keyfi ve hukuk dışı davranmayı kendinde yasal ve meşru bir hak gibi gören ‘güvenlik birimleri’ yoktur. Demokratik hukuk devletinde, hiç bir güvenlik görevlisini görevini ifa ettiği sırada tekbir getirirken, küfrederken, şiddet uygularken, etrafa rast gele gerçek mermilerle ateş açarken, mahalle duvarlarına ırkçı sloganlar yazarken göremezsiniz! O halde tüm bunların yaşandığı bir ülkede, polis yasalarının devletleştiğini iddia etmek abartılı olmayacaktır. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, dün olduğu gibi bu günde, gerek güvenlik görevlilerine ve gerekse de yerel mülki yetkililere geniş yetkiler tanınmasına olanak veren ve yürürlüğe giren güvenlik paketi yasalarının derhal geri çekilmesini talep ediyoruz.
Değerli Basın Mensupları,
Raporda, hapishanelerde ihlallerin belirgin olarak yaşandığı görülecektir. Özellikle sağlık hakkı ihlallerinin hala devam ettiğini, 282’si ağır 721 hasta mahpusun cezaevlerinde adeta kaderine terk edilmiş durumda olduğunu ifade etmek istiyoruz. Cezaevlerindeki doluluk oranı nedeniyle gerçekleşen sürgünler, tecrit-izolasyon, haberleşme-ileteşim hakları, işkence ve kötü muamele yine hızından hiçbir şey kaybetmeden devam eden ihlaller arasındadır. PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan’a 16 yıldır uygulanan tecridin ise, hukukla bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Toplumsal barışın önemli bir aktörü olması bakımından, Sayın Öcalan’ın hala tecrit koşullarında tutulması hem bireysel ve insani haklarının ihlali, hem de olası toplumsal bir barışın sağlanmasında sunabileceği barışçıl katkıları göz ardı eden siyasi bir tutum olarak görülmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Kadına ve çocuklara yönelik şiddet artış göstererek, 2015 yılının ilk 9 ayında bölgemizde yine korkunç verilerle devam ediyor. Aile içi ve toplumsal alanda gerçekleşen erkek şiddeti sonucu kadınlar yine katledildi. 45 kadın yaşamını yitirirken, 15’i yaralandı ve 13’ü cinsel istismara maruz kaldı. 23 çocuğun yaşamını yitirdiği 2015 yılının ilk 9 ayında bölgemizde, 7 çocuk şiddet sonucu yaralandı, 8 çocuk ise cinsel istismara maruz kaldı. Kadın ve çocuklara yönelik katliamlarını münferit olaylar olarak değil, yapıcı sosyal politikaların yoksunluğunun bir sonucu olarak değerlendirdiğimizi belirtmek isteriz.
Değerli Basın Emekçileri,
Basın özgürlüğünün, ‘12 Eylül Askeri Darbesi’ uygulamalarını aratmayan ve hatta kimi zaman aşan baskılarla karşı karşıya bulunduğunu söylemek isteriz. Özellikle de siyasal iktidarın düşünce dünyası ile uyuşmayan muhalif basına yönelik gözaltı ve tutuklama, soruşturma ve dava açma, işten çıkarma, haber sitelerine erişimi engelleme, işkence ve kötü muamele, haber takibini zorlaştırma gibi uygulamalarıyla basın özgürlüğü üzerinde korkunç bir sansürün ve baskının oluştuğunu ifade etmek istiyoruz. Basına yönelik sansürün, yurttaşların haber alma hakkının da ihlali niteliğinde olduğunu da hesaba katarsak, basın ve toplumsal kesimlerin adeta sesinin kısılmaya çalışıldığını anlamak güç olmayacaktır.
Aynı şekilde düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerde hızından hiçbir şey kaybetmedi. 2015 yılının ilk 9 ayında bölgemizde, aralarında üniversite öğrencileri ve politikacılarından bulunduğu 766 kişiye politik nedenlerle soruşturmalar açılmış, yine açılan soruşturma ve davalarda 357 kişiye çeşitli ve haksız cezalar verilmiştir. Ekonomik ve sosyal haklara yönelik ihlallerde ise, 534 kişi işten çıkarılmış, 15 kişiye ise idari soruşturmalar açılmış, 26 kişi sürgün edilmiş ve 13 kişi görevinden uzaklaştırılmıştır.
Son olarak, 2 ayda DBP’li 17 Belediye EşBaşkanı ile onlarca Belediye Meclis Üyesinin tutuklanması ve atanmış bir İçişleri Bakanı tarafından görevden alınması, hukuk ve demokrasi ayıbıdır. Bir ülkede atanmışlar, halkın seçilmişlerini görevden alabiliyorsa, demokratik siyasetin ve özgürlüklerin kırıntısından dahi söz edilemez. “Canlı bombaların tutuklanma gerekçesinin oluşmadığı” ama “Canlı Kalkan eylemlerine katılan belediye başkanlarının anayasal suç işlediği” ileri sürülen ülkeler, hukukun işletilmediği otokratik rejimlerdir. Bu yanlıştan derhal geri dönülerek, halk tarafından seçilmiş insanların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
Değerli Basın Emekçileri,
Ülkemizde yaşam hakkı ihlalleri ile dolu bu tablonun artık değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü raporumuzda yer alan ihlaller, önlenebilir ihlallerdir. Toplumsal barış sağlandığında, bu ihlallerin hiç biri yaşanmayacak. Yeter ki biz, barışı daha güçlü bir duygu, yürek ve sesle haykırmaktan vazgeçmeyelim. Çünkü zalimlerin ve zorbaların zulmüne karşı durabilecek tek güç, barış iradesidir.
Bu temelde, KCK tarafından ilan edilen geçici eylemsizlik kararına karşılık devletin de askeri operasyonları derhal durdurması çağrısında bulunuyor, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden taraflarca müzakere edilmesi umuyoruz. İnsan hakları ihlallerinin son bulduğu, toplumsal barış, adalet ve özgürlüklerle dolu onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
DİYARBAKIR ŞUBESİ