Değerli Basın Emekçileri,
Saygıdeğer İnsan Hakları Savunucuları,
Geçtiğimiz yıl hunharca bir cinayet sonucu katledilen değerli hukuk ve insan hakları savunucusu kıymetli yoldaşımız Tahir Elçi’yi anarak açıklamamıza başlarken, aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen faillerin ortaya çıkarılamadığını üzüntüyle ifade etmek istiyoruz. Bir yıldır yürütülen soruşturmada hiçbir ilerleme kaydedilememesi, cezasızlığın bir başka örneğiyle bizi karşı karşıya bırakmaktadır. Faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkarılmasına meslek hayatını adamış sevgili Tahir Elçi’ye, insan hakları savunucuları olarak bizler, bir kez daha buradan söz veriyoruz: Öyle ya da böyle, failler bulunacak ve yargılanacak!
Değerli Basın Emekçileri,
Bugün BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 68. yıl dönümündeyiz. Uluslararası bildirgenin, insanın doğuştan kazandığı hakların dokunulmazlığını ve kutsallığını koruma altına aldığını bu vesileyle yeniden hatırlatma ihtiyacı hissederken, taraf devletleri, başta yaşam hakkı ve işkence yasağı olmak üzere insan hakları ihlallerine karşı önleyici bir duyarlılığa sahip olmaya ve sözleşmenin yükümlülüklerini hiçbir istisnai duruma mahal vermeden yerine getirmeye davet ediyoruz.
2015 yılının Temmuz ayından bu yana Türkiye ve özelinde bölgeyi kasıp kavuran şiddetli çatışmaların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Asker, polis, örgüt militanı ve sivillerin gün aşırı yaşamını yitirdiği bu süreçte, 90’lı yıllarda çokça tanıklık ettiğimiz ağır insan hakları ihlalleri de farklı boyutlarda yeniden toplumun gündemine girmiş bulunmaktadır.
2013-2014 yılları ile 2015 yılının ortalarına dek, Kürt meselesine dair çözüm arayışları içerisine girilmesinin toplumsal yaşamımızda yarattığı pozitif etkilere tanıklık ettik. Ancak buna karşın, 2015 yılının Temmuz ayında sivil yerleşim alanlarına taşınan operasyonlar ve çatışmalar, toplumsal barıştan ve çözüm olanaklarından ne kadar uzaklaştığımızı gözler önüne sermektedir.
Çatışmaların başladığı 24 Temmuz 2015 tarihinden 24 Temmuz 2016 tarihinde kadar geçen bir yıllık süreçte asker, polis, örgüt militanı ve sivil insan olmak üzere 1.550 kişi yaşamını yitirirken, bu gün bu sayı iki binin üzerindedir. İhlal edilen yaşam hakkının, oranları yüksek istatistiksel verilerle açıklanması ve ihlallerin önüne geçemeyişimiz vicdanımızı yaralamakta, toplumsal barışa duyduğumuz ihtiyacı her geçen gün daha fazla hatırlamaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Saygıdeğer İnsan Hakları Savunucuları,
2016 yılında yaşam hakkına, işkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, haksız gözaltı ve tutuklamalar, askeri operasyonlar nedeniyle meydana gelen ihlaller, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır. Mevcut durumda artış göstererek devam eden hak ihlalleri, 15 Temmuz Askeri Darbe girişiminin ardından ilan edilen ve 3 aylık periyotlarla uzatılan OHAL ile adeta tavan yapmıştır. Yayınlanan KHK’lerle hükümet politikalarına eleştirel yaklaşan toplumsal muhalif kesimler hedef haline getirilmiş ve pek çok toplumsal kesim ağır hak ihlallerine ve mağduriyetlere maruz bırakılmıştır.
Bu süreçte ifade ve örgütlenme hürriyeti, Valilikler ve Kaymakamlıklarca alınan yasaklama kararlarıyla bir bütün olarak baskı altına alınmıştır. Açık hava toplantıları, demokratik gösteri, yürüyüş ve etkinlikler, ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek yasaklanmıştır. İnsan hakları, hukuk, çocuk, kadın odaklı savunuculuk faaliyetleri yürüten yüzlerce dernek, haklarında hiç soruşturma bulunmaksızın ‘Terör örgütleri ile ilişkili oldukları’ suçlamasıyla ve yayınlanan KHK’ler ile kapatılmıştır.
OHAL ilanından sonra yayınlanan KHK’lerle haber ajansı, TV, radyo, gazete, dergi olmak üzere 160 basın-yayın organı süresiz olarak kapatıldı ve mal varlıklarına el konuldu. 125 gazeteci cezaevinde tutuklu, onlarcası hakkında soruşturma ve davalar açıldı. Binlerce gazeteci işsiz bırakılmıştır. Kürtçe yayın yapan çocuk kanalının bile kapatılması basına yönelik ağır baskının en ucube örneği olup açıkça toplumun haber alma hakkı elinden alınmasıdır.
Yine yayınlanan KHK’lerle üniversitelerde görev yapan Akademisyenler ve kamu çalışanları görevlerinden alınmış veya ihraç edilmiştir. Barış bildirisine imza atan akademisyenler ve sendikal faaliyetlerde bulunan kamu çalışanları ile binlerce öğretmen, somut hiçbir delil bulunmamasına rağmen “terör faaliyetlerine destek olmak”la suçlanarak ya açığa alındı yada ihraç edildi.
HDP Eş Genel Başkanlarının da aralarında bulunduğu 10 HDP’li parlamenterin gözaltına alınarak tutuklanması; 38’i DBP’li olmak üzere 42 belediyeye kayyum atamaları yapılması Kayyum atanan DBP’li Belediyelerin Eşbaşkanları ise gözaltına alınıp tutuklanması demokrasi ile bağdaştırılamaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek Protokol 1'in 3. maddesindeki tanımlama uyarınca Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest şeçimler yapmayı taahhüt ederler. Bu taahhüt karşısında parlamenterlere yönelik tutuklama tedbirine başvurulması, belediyelerin başkan ve meclis üyelerine yönelik kayyum atamaları; demokrasinin ve hukuk devletinin temeli olan serbest seçim ile seçme ve seçilme hakkına açık bir müdahale olup devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olan temel hak ve özgürlüklere saygı ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
OHAL ile birlikte gözaltında veya gözaltı yerleri dışında, işkence ve kötü muamele vakalarında artış meydana geldi. 30 günlük gözaltı süresi ve avukat görüşmelerine getirilen kısıtlamalar başlı başına bir ağır bir hak ihlali iken, yurttaşların fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kalması ise kabul edilebilir değildir. Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, işkence mutlak olarak yasaktır! Yine cezaevlerinde idari uygulamalar neticesinde artış gösteren ve pek çok konuda ihlaller meydana gelmektedir. İşkence ve kötü muameleye maruz kalan mahpusların sağlık ve iletişim hakları ihlal edilmekte, gerekçesiz bir şekilde sürgün edilmekte, mahpuslar çeşitli disiplin suçları ile tecrit ve izolasyona tabi tutulmaktadır. Özellikle sağlık hakkı ihlallerinin hala devam ettiğini, İHD’nin Merkezi Cezaevi Komisyonu tarafından yapılan tespit çalışmalarına göre; bu gün cezaevlerinde 323’ü ağır olmak üzere 905 hasta mahpusun cezaevlerinde adeta kaderine terk edilmiş durumdadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Erkek egemen politikaların hayatın her alanında devam etmesi ve yargı ile idari pratiklerin de kadına yönelik şiddeti beslediği bir yıl daha geçirdik. Kadınların eril şiddete karşı korunmasını güvence altına alan yasal boşlukların varlığı ile yapıcı politikaların yoksunluğu, var olan yasaların da idari uygulamada işlerlik kazanamaması nedeniyle kadınlar, her gün öldürülüyor, şiddet mağduru oluyor. Siyasal iktidarın ve medyanın cinsiyetçi dili kadına yönelik ayrımcılığı beslemekte ve şiddeti adeta normalleştirmektedir. Kadın cinayetleri ve tecavüz dosyalarında, “iyi hal”, “haksız tahrik” indirimleri uygulanmakta, özellikle çocukların mağduru olduğu tecavüz davalarında, “rıza” faktörü tartışılmakta ve erkek failler yargı eliyle ya cezasız kalmakta ya da olması gerekenden daha az cezaya çarptırılmaktadır. Biz insan hakları savunucuları “Kadın cinayetleri politiktir” diyoruz ve kadına yönelik şiddeti durdurmak istemeyen devlet aklına karşı her türlü platformda mücadele edeceğimiz ifade ediyoruz.
Toplumsal yaşamımızda, en fazla hak ihlaline maruz kalan kesim arasında yer alan çocuklar, aile içi şiddet ve toplumsal alanda maruz kaldıkları şiddet sonucu katlediliyor. Yine çatışmalı ortamların varlık gösterdiği bölgelerde sahipsiz bomba ve patlayıcılar sonucu, çocukların yaralanmalarına ve yaşamlarını yitirişine tanıklık ediyoruz. Son bir yılda çocuklara yönelik artış gösteren cinsel istismar vakalarında ki artış dikkat çekerken, erken yaşta evlilikleri özendiren devletin çocukları koruyucu yasalar çıkararak haklarını güvence altına almadığı veya uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri yerine getirmediği görülmektedir.
Değerli Basın Emekçileri,
Saygıdeğer İnsan Hakları Savunucuları,
Sizlerle paylaştığımız ve açıklamaya çalıştığımız ihlaller basın açıklamasına sığdırılamayacak kadar geniş bir yelpazede cereyan etmektedir ve son derece ciddidir. Çünkü ihlaller yaygın ve sistematik bir hal almış durumdadır ve önlemeye yönelik siyasi bir irade görülmemektedir. Sonuç olarak diyoruz ki:
Biz insan hakları savunucuları; BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 68. yıl dönümü olan bu günde taraf bir devlet olan Türkiye’yi, başta yaşam hakkı ve işkence yasağı olmak üzere insan hakları ihlallerine karşı sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.
Çocukların yaşam alanlarının özgürleşmesini ve haklarının etkin yasalarla güvence altına alınmasını talep ediyoruz.
Kadın cinayetlerine karşı, yargıda caydırıcı indirimlere ve cezasızlığa son verilmesini talep ediyoruz.
İhlalsiz, gözyaşının olmadığı, sömürüsüz bir dünya umuduyla…
Katılımınız için hepinize çok teşekkür ediyoruz.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği
Diyarbakır Barosu
Diyarbakır Tabip Odası