Kayıp yakınları: Anneler intikam sözleri değil barış söylemi duymak istiyor

22.10.2011

DİYARBAKIR – İHD ve kayıp yakınları tarafından her hafta düzenlenen oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Keziban Yılmaz, devlet yetkililerinin sert söylemlerine tepki göstererek, “Evladını askerde kaybetmiş, yine evladı dağda yaşamını yitirmiş annenin, intikam, kin ve öfke ile söylenmiş ayrıştırıcı söylemleri değil, barışın yolunu açacak ve yaşanan ölümleri durduracak söylemleri duyma ihtiyacı, özlemi vardır” diye konuştu.

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” sloganıyla her hafta Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı anıtı önünde düzenledikleri oturma eylemine 141’inci haftada da devam etti. Oturma eylemine İHD üye ve yöneticileri, MEYA-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ve kayıp yakınları katılırken, katılımcılar kaybedilenler ve faili meçhul cinayete kurban gidenlerin fotoğraflarını taşıdı.
Oturma eylemi öncesi bir konuşma yapan İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Keziban Yılmaz, haftalardır 30 yıldır süre gelen çatışmalı ortamın neden olduğu acıların son bulması ve geçmişte yaratılmış karanlığın aydınlanması için mücadele verdiklerine belirterek, ancak son günlerde bu kentten gece gündüz havalanan savaş uçaklarının gölgesinde yaşadıklarını dile getirdi. Havalanan uçakların yine ölüm ve acıları beraberinde getirdiğini kaydeden Yılmaz, “Yaşanan ölümler hepimizi derinden üzmüştür.  Yine bu yaşanan ölümlerin akabinde devletin, hükümetin üst düzey yetkililerinin endişe verici söylemleri ise hepimizi kaygılandırmıştır” dedi.

‘Anneler intikam sözleri değil barış söylemi duymak istiyor’

Çukurca eylemi sonrası başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devlet yetkililerinin söylemlerini eleştiren Yılmaz, şöyle devam etti: “Bu ülkenin en çok sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve bu paralelde söylemlerde bulunması gereken Cumhurbaşkanı, ocağına kor düşmüş annelerin, babaların acılarını; yine bu ülkenin vatandaşı olan, bu ülkede yaşayan başka anne-babaların ocağına, insanlığın vicdanına düşüreceği başka kor ateşlerle telafi edeceğini söylemektedir. Evladını askerde kaybetmiş, yine evladı dağda yaşamını yitirmiş annenin, intikam, kin ve öfke ile söylenmiş ayrıştırıcı söylemleri değil, barışın yolunu açacak ve yaşanan ölümleri durduracak söylemleri duyma ihtiyacı, özlemi vardır.”

‘Kapalı görüşmeler karanlığa zemin hazırlamaktır’

“Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu ülkede yaşanan acıların, ölümlerin nedeni yıllardır Kürt sorunu konusundaki çözümsüzlük ve savaş politikalarındaki ısrardır” diyen Yılmaz, şunları söyledi: “Bu sorunun, askeri operasyonlarla, ölümlerle çözülmeyeceği çok iyi bilinmekte, yaşanan, yaşatılan ölümler bu toplumun acılarını katbekat artırmaktan başka bir sonuca götürmemektedir. Bizler, haftalarca burada geçmişin karanlığının aydınlanması için kapalı tutulan kapıların aralanmasının mücadelesini verirken, yine son birkaç gündür, gizli oturumlarla, medya patronlarıyla yeni kapalı kapılar arkasında, bu toplumun yaşanan acılardan, gerçeklerden, ölümlerden bihaber edilmesi yönünde taleplerin sunulduğuna, yeni karanlık süreçlere zemin hazırlıklarının yapıldığına tanık olmaktayız. Burada devlete ve hükümete sesleniyoruz; geleceğimiz üzerine yeniden yaratılmak istenen karanlık geçmişe dönmek istemiyoruz. Ölümlerin olmadığı, insanların özgürce haklarını kullandığı bir ülke özlemi duyuyoruz. Bunun bir an önce sağlanması konusunda herkesin üzerine düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmesini istiyoruz.”

‘Hasan Baykura’nın kaybediliş hikayesi anlatıldı’

Yılmaz konuşmasının ardından 1993 yılında Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde asker ve korucular tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hasan Baykura’nın kaybediliş hikayesini anlattı.
Baykura’nın ilçede meydana gelen bir çatışma sonrası ilçe merkezinde operasyon düzenleyen asker ve korucular tarafından gözaltına alındığını kaydeden Yılmaz, Baykura’nın kaybedilişini eşi Süphiye Baykura’nın anlatımından şöyle aktardı: “Korucu ve askerler Cudi mahallesini sarmışlardı. Evlere girip erkekleri dışarı çıkarıyorlardı. Bizim evimize 3 asker 4 Köy korucusu gelmişti. İçlerinden 3 korucuyu tanıyordum. Birisi Mustafa oğlu Hasan adlı korucuydu. Kendisi Kamil ATAĞ’ın Aşiretine mensuptur ve hala köy koruculuğu yapmaktadır. Eşimi alıp götürdüler. Götürürlerken darp ederek götürüyorlardı. Eşimin arkasından çıktım. ‘Eşimi niye darp ediyorsunuz’ deyip tepki gösterince, Hasan adlı korucu ‘bir adım daha atarsan seni öldürürüz’ dedi. Birkaç gün sonra gözaltına alınanların mahkemeye çıkarıldığını duyduk.  Mahkemeye gittim, ancak eşim aralarında yoktu. Kaynanamla birlikte Kamil ATAĞ’IN evine giderek Hasan’ı sorduk. Ancak Kamil Atağ, eşimi görmediğini iddia ediyordu. Her ne kadar kendisine bağlı korucuların onu götürdüğünü söylediysek de kendisi inkar etti. O tarihten itibaren kendisinden bir daha haber alamadık. Yaptığımız tüm aramalar ve başvurular sonuçsuz kaldı.”