İHD Karadeniz bölgesindeki cezaevlerine ilişkin raporunu açıkladı

19.11.2011

İHD Karadeniz bölgesindeki cezaevlerine ilişkin raporunu açıkladı 

DİYARBAKIR – Yoğun sürgünlerin yaşandığı Karadeniz Bölgesi ve Erzurum’daki cezaevlerinde incelemede bulunan İHD, yaptıkları inceleme sonucu hazırladıkları raporu kamuoyuna açıkladı. Raporda cezaevlerinde halen ciddi anlamda sorunların yaşandığı vurgulanırken, özellikle Rize Kalkandere cezaevinde sorunların had safhada olduğu kaydedildi. Çözüm önerilerinin sunulduğu raporda, cezaevlerinde bir an önce iyileştirilmelerin sağlanması gerektiği dile getirildi.
 
Son dönemlerde bölge cezaevlerinden Samsun-Bafra, Giresun, Trabzon, Rize-Kalkandere ve Erzurum cezaevlerine sürgün edilenler ile bu cezaevlerinde bulunan siyasi tutsaklar ve ailelerine yönelik cezaevi idaresi tarafından uygulanan hak ihlallerine ilişkin harekete geçip bu cezaevlerinde inceleme yaparak rapor hazırlayan İHD Genel Merkez ve Diyarbakır Şubesi konuya ilişkin basın toplantısı düzenledi.
İHD Diyarbakır Şube binasında yapılan basın toplantısına İHD Diyrabakır Şube Sekreteri Raci Bilici İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Serdar Çelebi ve Şube Yöneticileri Necibe Güneş Perinçek ile Emin Ermin katıldı.
 
‘İmralı Cezaevi’ndeki tecrit sona erdirilmeli’
 
Basın toplantısında ilk olarak konuşan Şube Sekreteri Raci Bilici, raporun açıklanmasından önce cezaevlerine ilişkin genel bir değerlendirme yaptı. İlk olarak İmralı Cezaevi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan ağır tecride dikkat çeken Bilici, Öcalan’ın 114 gündür ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmediğini söyledi. Bu durumun büyük bir hak ihlali olduğunu ve bir an önce son bulması gerektiğini vurgulayan Bilici, “Bu uygulama uluslararası mevzuatlara aykırıdır. Ayrıca bu tecridin farklı önemde bir yönü daha vardır. Bu konu Kürt halkı açısından hassas bir konudur ve bu yüzden ciddi anlamda sorunlar yaşanmaktadır. Bu nedenle biz Öcalan üzerindeki bu tecridin bir an önce son bulması gerektiğini belirtiyoruz” diye konuştu.
 
‘Hasta tutsakların ölümünden devlet sorumludur’
 
Cezaevinde bulunan hasta tutsakların durumuna da dikkat çeken Bilici, şunları söyledi: “Cezaevlerinde bulunan hasta mahpuslar her gün ölüyor. Son olarak Latif Bodur yaşamını yitirdi. Bu konuda tüm girişmlerimize rağmen devlet yetkilileri hiçbir girişimde bulunmamaktadır. Her gün cezaevlerinden bu konuda başvurular almaktayız. Son olarak diğer bazı kurumlarla yaptığımız araştırmaya göre Türkiye cezaevlerinde 250’ye yakın hasta mahpus bulunmaktadır ve bunların büyük bölümü ölümcül hastalıklarla boğuşuyor. Bunlar salıverilmezse veya çok iyi tedavi koşullarında tedavi edilemezse bunları da kaybedebiliriz. Bu nedenle bu sorunun bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Bu mahpuslara bir şey olması halinde sorumlusu başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devlet yetkilileri olacaktır.”
 
‘Yoğun başvurular yapılıyor’
 
Bilici’nin ardından İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Serdar Çelebi, cezaevlerinde yaptıkları incelemeler sonucu hazırladıkları raporu açıkladı. Çelebi, sağlık sorunları, sevkler, sevk sırasında ve gidilen cezaevinde yapılan kötü muamele, haberleşme haklarına getirilen kısıtlamalar, disiplin cezaları, cezaevlerindeki kapasite fazlalığından kaynaklı yaşanan ihlaller, radyolarının “zararlı yayınlar içeriyor" gerekçesiyle ellerinden alınması, spor ve hobi haklarının engellenmesi, zaman zaman adli tutsaklar ile siyasi tutsakların karşı karşıya getirilmesi, havalandırmalara yabancı cisimlerin atılarak hakaret ve tehdit edilmeleri ve bu durumun görevliler tarafından destek görmesi, aile görüşlerinde bahsedilen mahpuslarla aynı yerde görüşe çıkartıldıkları şeklindeki iddialarla kendilerine başvuru yapıldığını dile getirdi.
 
Tutsaklar ve yetkililerle görüşmeler yapıldı
 
Kendisiyle birlikte İHD Genel Başkan Yardımcısı Sevim Salihoğlu, ve Diyarbakır Şube Yöneticisi Av. Pınar Dalkuş ile birlikte 1 Kasım'da Samsun Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi, Giresun E Tipi Kapalı Cezaevi ve Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevi, Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi ve Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi ve Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi’nde incelemelerde bulunduklarını belirten Çelebi, anılan cezaevleri müdürü ve savcılarıyla görüşmeler yaptıklarını belirterek, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi Müdürü'nün kendisinin memur olduğunu yani görüş veremeyeceğini belirterek randevu taleplerini reddettiğini ifade etti. Rize-Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’ne giderek tutsaklarla görüşmek isteyen heyete yönelik cezaevi görevlileri tarafından uygulanan kötü muamele nedeniyle cezaevi müdürü ile görüşün iptal edildiğini söyleyen Çelebi, heyettin daha sonra avukat kimliklerini kullanarak tutsaklarla görüşme yaptığını kaydetti.
 
Cezaevlerinde yaşanan sorunlar
 
Çelebi gezdikleri 6 cezaevinde yaptıkları inceleme ve tutsaklarla görüşmelerinde tespit ettikleri sorunları şu şekilde sıraladı:
“*Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nden 15-16 Haziran 2011 tarihinde Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edildiklerini arama adı altında elbiselerinin çıkarıldığını, karşı çıkanların darp edildikleri,
*Cezaevi görevlileri sayım için koğuşlara geldiklerinde herkesin kalkıp tek sıra haline gelmesini istediklerini, kabul etmeyince de darp ve hakaretlere maruz kaldıklarını, 19 veya 20 Ekimde normalde birkaç kişi ile yapılan sayım için yaklaşık 40 kişinin koğuşa gelip mahpusları tek sıra haline getirmek istediklerini, bu durumun onur kırıcı olduğu için kabul edilmeyeceğini söylediklerini, Tahsin AYDIN, Mahsum Oruç, Edip CİNAKLI ve Savaş Koçyiğit’in bu kişilerce darp edildiğini, yaptıkları şikayet ile ilgili sonucun henüz gelmediğini ancak, kendileri hakkında soruşturma başlatıldığı,
*Cezaevinde bazı akşamlar dinlenmeye çekildikleri vakitte çok yüksek sesle koğuşlara “Onuncu Yıl Marşı” ve “Ölürüm Türkiyem” marşının dinletildiği,
*Koğuş havalandırmasının çok küçük olduğunu, 15 kişi kaldıkları koğuşta havalandırmaya ancak beşer beşer çıkabildikleri,
*Revire çıkma taleplerine çok geç cevap verildiğini, çoğu zaman iyileştikten sonra revire götürüldüklerini, genel itibarıyla da ilaç verilmediği,
*Ziyaret sürelerine riayet edilmediğini, bazen çok kısa bir süre görüştürüldüklerini, aileleri görüş odasına alındıktan sonra süreyi başlattıklarını, kendilerinin görüş yerine gidinceye kadar geçen süreyi görüş süresinden saydıklarını, bu nedenle bazen uzaktan gelen aileleriyle ancak 15 dakika görüşebildikleri,
*Kürtçe müzik dinlemek istediklerini ve bunun ancak uzun dalga çeken radyolarda mümkün olduğunu, ancak bu radyolar aracılığıyla örgüt talimatı aldıkları gerekçesiyle bu radyoların alındığı, itirazlara rağmen verilmediğini, 
*Giresun cezaevinde 18 siyasi mahpusun olduğu, 15’nin aynı koğuşta kaldıkları, ancak, havalandırma pencerelerinin adli tutukluların koridoruna baktığını, çatışmaların yoğunlaştığı asker ölümlerinin gerçekleştiği dönemlerde adli mahpusların bu pencerelerden çeşitli cisimler atarak hakaret ve tehditlerde bulunduklarını, Cezaevi yönetimine bildirmelerine rağmen herhangi bir önlemin alınmadığını,
*Demirbaş sayılan mutfak dolabı, tabak, nevresim gibi bazı malzemelerin eksik olduğu, talep ettiklerinde ücret karşılığında verilebileceğinin ifade edildiğini, ayrıca cezaevi yönetimi tarafından kendilerine verilen küçük makaslar güvenlik gerekçesiyle geri alındığını,
*Ailelerinin açık görüş için geldiklerinde adliler ve siyasilerin aynı anda ve aynı yerde görüşe çıkarıldıklarını bu durumun da kendilerini onlarla karşı karşıya getirebileceği endişesi taşıdıkları,
*Hasta mahpusların doktora götürüldükten sonra tedavi esnasında kelepçelerinin çıkarılmadığı, bu durum tedavi olması gereken mahpuslar tarafından kabul edilmeyince de tedavileri yapılmadan geri getirildikleri; Doktorların hasta olan mahpusları muayene etmeden, yüzüne bakmadan dokunmadan rahatsızlığını psikolojik olduğunu söyleyip geri gönderebildiğini.
*Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan Burhan Urtekin isimli arkadaşlarının çölyak hastası olduğunu, tedavisinin yapılmadığı gibi doktorlar tarafından kendisine tahliye talebinde bulunmasın diye rapor. Abdullah Kebude isimli mahpusun hastaneye götürülürken adli tutsaklarla aynı ring aracında götürüldüğü ve saldırıya uğradığı,
*Cezaevine ilk getirildiklerinde girişte başka bir cezaevinden sevk edilmelerine rağmen soyunmalarının istendiği, bu taleplere uymayanlara disiplin cezaları verildiği,
*Telefonla konuşurken hareketlerine dikkat etmelerinin istendiği, ailesiyle konuşurken eli cebinde diye bir arkadaşlarının birkaç gardiyan tarafından tehdit edildiği, çoğu zaman aileleriyle yaptıkları telefon konuşmaları esnasında kasıtlı gürültü yapıldığı, itiraz ettiklerinde de telefon bağlantılarının kesildiği,
*Ailelerinin görüşten önce kapsamlı bir şekilde arandığını, ailelerden bir kısmının bütün kıyafetlerinin hatta iç çamaşırlarının bile çıkarılmak istenmiş olduğunu, bu durumun şikâyet konusu olduğunu ve savcılık tarafından soruşturma başlatıldığını,
*Sorunların birçoğunun aşıldığını ancak hasta mahpuslarla ilgili sıkıntıların hala yaşandığını, Nesimi Kalkan, Mehmet Aras veAlican Işık’ın ağır hasta olduklarını,
*Başka ciddi rahatsızlığı olan mahpuslara da doktor tarafından alay edildiği, rapor verilmesi talebinde bulunanlara “tahliye talebinde mi bulunacaksın" denilerek dalga geçildiği ve rapor verilmediği; ameliyat olması gerekenlere doktorun 'Babam da ameliyat oldu iyileşmedi, boş ver sen de ameliyat olma" denilerek geri gönderildiği.”
 
Sorunların giderilmesi için çözüm önerileri
 
Çelebi daha sonra raporda yer verdikleri sonuç ve heyetin önerilerini şöyle sıraladı:
“-Cezaevleri fiziki yapısı, maddi koşulları ve uygulanan muameleler bir bütün olarak insan onuruna yakışır nitelikte olmalıdır.
-Cezaevlerindeki yaşam koşullarının, cezaevi dışındaki yaşam koşulları ile mümkün olduğunca uyumlu olmasına özen gösterilmelidir. Tecridin insan üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için mevzuatta belirtilen programların dışında da mahpusların bir araya gelmeleri sağlanmalı, faaliyetler konusunda kendilerine farklı seçenekler sunulmalıdır. Mahpusların, cezaevinden çıktıktan sonra toplumla uyumlu bir yaşam sürdürebilmesi için mesleki hüner ve yeteneklerini geliştirmesine yönelik uygun ortamlar oluşturulmalıdır.
-Mahpusların muayeneleri mahremiyete uygun şekilde, yalnız yâda en azından kimsenin duyamayacağı bir ortamda yapılmalıdır. Bu ortamın sağlanamadığı durumlarda, muayene sırasında bulunan kişilerin kimlik bilgileri rapora mutlaka yazılmalıdır. Cezaevi hekimi ve tıbbi personelinin istanbul Protokolü eğitimi almaları sağlanmalıdır. Cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti, cezaevi dışındaki olanaklarla eşit hale getirilmelidir. Mahpusların yeterli düzeyde sağlıklı yaşam koşullarına ve tıbbi bakıma erişimi sağlanmalı; sağlık hizmetleri ve mahpusların hekimle görüşme talepleri gereksiz gecikme olmaksızın karşılanmalıdır.
-Disiplin suç ve cezalarında, insan haklarına aykırı yasal düzenlemeler kaldırılmalı ve pratikten kaynaklanan hukuka aykırılıklar giderilmelidir. Başvuru ve şikâyetlerin herhangi bir kısıtlama olmaksızın ve derhal gerekli mercilere ulaştırılması sağlanmalıdır. Adli ve idari mekanizmalar, yapılan başvuru ve şikâyetlerle ilgili etkin soruşturma yürütmelidirler.
 -Avukatlarla görüşmenin ve yazışmaların mahremiyeti sağlanmalıdır. Resmi kurumlar ve avukatlarla yapılan yazışmaların denetime tabi tutulması engellenmelidir.
-Aile ve dış dünya ile temas hakkı engellenmemeli, mahpusun yararı gözetilerek dışarı ile ilişkilerinin güçlendirilmesi sağlanmalıdır. Bu itibarla ailelerin mahpusları ziyaret edebilmesi için ailelerin ikamet ettikleri yere yakın bir cezaevinde tutulmaları gerekmektedir.
-Mahpusların anadilde görüşme ve yazışma hakları yasal güvence altına alınmalı, mevzuat ve uygulamadan kaynaklanan engellemeler kaldırılmalıdır.
-Mekân ve üst aramaları sırasında, aramaya maruz kalan kişilere onur kırıcı muamelede bulunulmamasına özen gösterilmelidir. Arama prosedürü insan onuruna aykırı olmamalıdır.
-Yemekler, yeterli ölçüde besin değerine sahip ve makul çeşitlilikte olmalıdır. Sağlık sorunu olan mahpuslara hekim kontrolünde özel diyet yemeği verilmelidir.
-Kantinde satılan ürünler yeterli çeşitlilikte ve cezaevi dışındaki fiyatlarla, hatta daha da düşük düzeyde olmalıdır.
-Cezaevi rejimi, fiziki koşullar ve uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlanmalıdır.
-İşkence ve Diğer Zalimane, insanlık dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Sözleşmesi Seçmeli Protokolü‟ne uygun şekilde, “bağımsız” ulusal denetim mekanizmalarının oluşturulması sağlanmalıdır.”
 
‘Kalkandere Cezaevi’nde zihniyet değişmedi’
 
Raporda Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nin durumuna ilişkin özel bir yer ayrılırken, bu cezaevine ilişkin şu tespitlere yer verildi:
“Heyetimiz, hak ihlali olduğu iddia edilen cezaevlerinde yapmış olduğu araştırma ve inceleme neticesinde, geçmişe nazaran bazı iyileşmelerin olduğu, ancak görevli personelden kaynaklı lokal bazı uygulamaların halen devam ettiğini düşünmektedir. Ancak, özellikle Rize- Kalkandere cezaevinde heyette bulunan avukatlarımıza uygulanan muamele, anılan cezaevinde yaşananların ve yaşanabileceklerin kaygısını taşımamıza neden olmuştur. 4 Ağustos 2010 tarihinde de aynı cezaevine yapılan ziyarette benzer kötü muamele ile karşılaşan heyet, 12 Temmuz 2010 tarihinde hazırlamış olduğu raporda kaygılarını belirmişti. Ancak Rize-Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nde değişen pek bir şeyin olmadığı bir kez daha görülmüştür. Dışarıdan gelerek insan hakları alanındaki gelişmelere yardımcı olmayı hedefleyen gönüllü aktivistlere uygulanan kaba muamele, cezaevlerinde bulunan adli ve siyasi mahpuslara yapılan uygulamaların aynasıdır.
Ayrıca Rize-Kalkandere cezaevinde görev yapan ve üç infaz koruma memurunun 12 Temmuz’da yayınladığımız Rize-Kalkandere Cezaevi raporunda belirtmiş olduğumuz, mahpuslara yönelik kaba ve gayri insani muameleleri konusundaki kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuz anılan kişilerin ve onlarla birlikte hareket eden bir görevlinin Adalet Bakanlığı müfettişlerinin cezaevinde yaptıkları incelemeler sonucu, mahpuslara şiddet uyguladıkları ve işkence yaptıkları, çocuk mahpusları taciz ettikleri iddiasıyla tutuklanarak cezaevine konulmalarıyla ortaya çıkmıştır. Tutukluluk halleri sona eren bu görevlilerin görevlerine iade edildikleri ve hala aynı cezaevinde görev yapıyor olmaları, mahpuslar üzerinde olumsuz etkilenmeye neden olmaktadır. İnsan Hakları Derneği Rize-Kalkandere cezaevi ile ilgili çalışmalarını süreklileştirecektir. Konu ile ilgili Adalet Bakanlığı’na ve ulusal ve uluslararası kuruluşların da dikkatini çekmek amacıyla bilgi verilecektir. Uluslararası kuruluşlardan ve İnsan Hakları Kuruluşlarından bu cezaevinde inceleme talebimizi yeniliyoruz.”