‘Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı el ele vererek Mehmet Aras’ı öldürdüler!’

22.12.2011

DİYARBAKIR - Hasta mahpusların durumuna dikkat çekmek amacıyla İHD TUHAD-FED TİHV ve Diyarbakır Tabip Odası tarafından yapılan açıklamada konuşan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, Mehmet Aras’ın göz göre göre devlet eli ile yaşamını yitirdiğini belirtirken, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk ise, "Gerçekten insanın isyan edesi geliyor. Hasta tutukluları bırakmamak hangi hukukta vardır. Nasıl inanalım biz bu hukuka. Eğer Kürt iseniz, size hukuk, adalet yok" dedi.

İHD Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Tabip Odası, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği (TİHV), cezaevlerindeki hasta tutsaklara dikkat çekmek ve Mehmet Aras'ın cezaevinde yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle yaşamını yitirmesini protesto etmek amacıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. "Cezaevlerinde bir ağıt daha yükselmeden..." yazılı pankartın açıldığı açıklamaya düzenleyici kurumların yönetici ve üyelerinin yanında, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, DTK Daimi Meclis üyeleri, KESK ve DİSK'e bağlı sendika temsilcileri ve çok sayıda kişi katıldı. Eylemde ayrıca cezaevlerinde hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiren çok sayıda tutuklu ve hükümlünün isimlerinin yazıldığı dövizler taşındı.  

Destek veren kurumlar adına açıklamayı okuyan İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, bundan önceki açıklamalarında ‘cezaevlerinden bir ağıt daha yükselmeden’ dediklerini ancak, her gün yeni bir ağıt daha duymaya başladıklarını belirtti.

‘Göz göre göre devlet tarafından işlenen bir cinayet’

Her gün hasta mahpuslara ilişkin yeni bir başvuru aldıklarını ve artık Türkiye’nin bir ‘hasta mahpus ülkesi’ haline geldiğini kaydeden Bilici, “Türkiye cezaevlerinde hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiren tutuklu ve hükümlülerin sorunlarını defalarca gündeme getirmeye çalıştık. Bu konuda başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu nezdinde defalarca girişimlerde bulunduk. Cumhurbaşkanı’nın af yetkisini kullanarak, ölüm sınırında olan cezaevindeki ağır hastaların son dönemlerini ailelerinin yanında geçirmeleri veya tedavileri mümkün olan hastaların salıverilerek, tedavisinin dışarıda daha uygun koşullarda yapılmasını talep ettik. Ancak tüm çabalarımız ve taleplerimize rağmen devletin yetkili kurumları bu taleplere kulaklarını tıkamayı tercih etti. Sonuç olarak bir ölüm daha gerçekleşti. Aslında bu bir cinayetti. Göz göre göre “devlet tarafından işlenen bir cinayet” diye konuştu.

‘95 kilodan 50 kiloya düşmüştü’

Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’nde yaşamını yitiren Mehmet Aras’ın yaşamından bahseden Bilici, şöyle devam etti: “60 yaşındaki Mehmet Aras, ilk olarak 1994 yılında cezaevine girdi. Cezaevinde bulunduğu sırada eşi ve iki çocuğu karanlık güçler tarafından katledildi. 1995 yılının Haziran ayında tahliye olan Aras, 2000 yılında tekrar tutuklandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı. O tarihten itibaren cezaevinde olan Mehmet Aras, elim bir hastalığın pençesine kapılmıştı. Yemek Borusu Kanseri’ne yakalanan Aras, kısa sürede hastalığın ilerlemesi nedeniyle artık cezaevinde tedavi edilemeyecek duruma gelmişti. Daha önce 95 kilo olan Aras, kısa süre içerisinde 50 kiloya kadar düşmüştü. Nitekim, hastalığı nedeniyle herhangi bir şekilde yiyecek alamıyor, sadece sıvıyla beslenebiliyordu. Son zamanlarda artık ağızdan sıvı dahi alamaz duruma gelmişti. Sürekli tam teşekkülü bir hastanede müşahede altında olması gerekirken, kemoterapi seansları uygulandıktan hemen sonra cezaevinin sağlıksız ortamına geri gönderiliyordu.”

‘Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı taleplere kulaklarını kapattı’

Mehmet Aras’ın yaşatılabilmesi veya en azından yakınlarının yanında “huzurlu bir ölüm hakkı” olduğunu hatırlatmak için defalarca devlet nezdinde girişimlerde bulunduklarını vurgulayan Bilici, “Aras’ın ve onun gibi birçok hastanın her an yaşamını yitirebileceğini defalarca söyledik ancak, tüm girişimlerimiz sonuçsuz kaldı. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Adalet Bakanlığı ve diğer yetkililer, taleplerimize kulaklarını kapattı. Bunun sonucunda bir buçuk ay içerisinde önce Latif Bodur’u, sonra Mehmet Aras’ı kaybettik. Yaşamını yitiren bu mahpuslar elbette ilk değildi. Ancak bu şekilde gitmesi halinde son da olmayacak. Sadece 2010 yılı içerisinde 16 mahpus, bu şekilde yaşamını yitirmiştir. 2011 yılı içerisinde de emin adımlarla bu rakama ulaşılmaya çalışılıyor” dedi.

‘Devlet bile bile bu mahpusları ölüme gönderiyor’

İHD’nin araştırmaları sonucu cezaevlerinde halen 263 ağır hasta bulunduğunu ve bunlardan 135’inin ölümcül hastalıkları nedeniyle ölüm sınırına dayandığını belirten Bilici, “Verdiğimiz bu rakamların dışında cezaevlerinde binlerce mahpus tedavi olanaklarından yeterince yararlanamamaktadır. Bu rakamları bilen sadece biz değiliz. Tüm yetkili kurumlar da bundan haberdardır. Devlet yetkilileri, hakimiyeti altında bulunan cezaevlerinde onlarca hasta mahpusun her an ölebileceğini biliyor. Ve bile bile bu insanları ölüme göndermede herhangi bir çekince yaşamıyor” diye konuştu.  

‘Bu sese kulak vermeyenler insanlık suçu işlemiş sayılacaklardır’

“Ülkemiz cezaevlerinde ölümü bekleyen veya yakın bakıma muhtaç olan hasta mahkumların durumu, insanlığın vicdanını sızlatan, hiçbir dinin ve ideolojinin kabul edemeyeceği bir süreç izlemektedir” diyen Bilici, açıklamasında şunlara yer verdi: “Buna rağmen kamuoyundaki duyarsızlık, hükümetin vurdumduymaz tavrı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın ölümcül hasta tutsaklar lehine inisiyatif kullanmaktaki çekinceli yaklaşımı devam etmektedir. Cezaevlerinde hasta ve insan haklarının korunması ve yaşama geçirilmesi için tüm kesimleri sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Cezaevlerinde ölümcül veya yakın bakım gerektiren hasta tutuklu ve hükümlülerin derhal salıverilmeleri gerekmektedir. Aksi durumda ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler çerçevesinde bu sürecin gereklerini yerine getirmeyen kurumlar, insanlık suçu işlemiş sayılacaklardır. Bu çerçevede artık bir insanlık ayıbına dönüşen bu konunun çözümüne yönelik olarak, cezaevlerinde ciddi sağlık sorunu olan hükümlülerin ceza infazlarının ertelenmesi, son günlerini yaşayan tutsakların sevenleri ve dostları ile buluşmalarının sağlanmasını talep ediyoruz.”
Bilici açıklamanın ardından yaklaşık bir yıldır tadilatta olduğu gerekçesiyle cezaevinden getirilen mahpusların kabul edilmediği Dicle Üniversitesi Araştırma Hastanesi’ndeki mahkum koğuşunun açılmamasını protesto etti. Hastanedeki bu bölümün tadilatının bitirilmemesinin tek sorumlusunun Üniversite Rektörü olduğunu vurgulayan Bilici, birçok mahpusun tedavi edilmediği için ölüm sınırına gelmesinin nedeninin bu olduğunu sözlerine ekledi.

'Eğer Kürt iseniz, hukuk ve adalet yok'

Bilici'nin ardından konuşan DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk ise, hasta tutukluların "cezaevinde yaşayamaz" raporuna rağmen tahliye edilmediklerine değinerek, Mehmet Aras'ın da raporuna rağmen tahliye edilmediği için yaşamını yitirdiğini söyledi. "Bu bir devlet cinayetidir" diyen Tuğluk, "Biliyorsunuz N.Ç. davası vardı. Ve davada bir kadına tecavüze devlet onay verdi. 1990'lı yıllarda işlenen cinayetlerin tetikçileri bir bir salıverildiler. Şike davasından yargılananlar serbest bırakıldı. Ama hasta tutuklulara gelince devletin katı kuralları işlemeye başlıyor" şeklinde konuştu.
"Gerçekten insanın isyan edesi geliyor. Hasta tutukluları bırakmamak hangi hukukta vardır. Nasıl inanalım biz bu hukuka, devletin hukuku ve adaleti bu konuda işlemiyor" diyen Tuğluk, "Eğer Kürt iseniz, hukuk, adalet yok. Bu konuda devlet bir adım atmalıdır. Aksi takdirde devlet sorumludur" açıklamasında bulundu.

Açıklamanın ardından eylemciler alkışlar eşliğinde dağıldı.