'Kayıplar ve Toplu Mezarlar ve Geçmişle Yüzleşme Çalıştayı' başladı

18.05.2013

DİYARBAKIR - İHD Diyarbakır Şubesi tarafından organize edilen, "Kayıplar ve Toplu Mezarlar ve Geçmişle Yüzleşme Çalıştayı" başladı. Çalıştayın açılış konuşmasını yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, Kürt isyanları ile birlikte insanlığa karşı büyük suçların işlendiğini ifade ederek, Kürtlerin hala kayıplarını aradığı belirtti. Çalıştayda konuşan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Nazan Üstündağ ise, kayıp ve toplu mezarlar bağlamında mağdurların durumlarının anlatıldığına; ancak faillerinin cezalandırılmadığına dikkat çekti. 

 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi öncülüğünde ve Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları Aracı'nın desteğiyle gözaltına alınarak kaybedilen, faili meçhul cinayetlere kurban giden ve bölgedeki toplu mezarlara ilişkin başlattığı proje kapsamında organize edilen, "Kayıplar ve Toplu Mezarlar ve Geçmişle Yüzleşme Çalıştayı" Sümerpark Resepsiyon Salonu'nda başladı. İki gün sürecek çalıştaya, BM Kayıp Kişiler Uluslararası Komisyon üyesi Matthew Holliday, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ, Gazeteci Yazar Ragıp Zarakolu, insan hakları savunucusu Eren Keskin, Diyarbakır'da bulunan sivil toplum örgütleri temsilcileri, gazeteciler, Diyarbakır Barış Anneleri İnisiyatifi aktivistleri ve Diyarbakır Barosu katıldı. İki oturumdan oluşan çalıştayın açılış konuşmasını yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, dünyanın birçok yerinde savaşların olduğunu ve bu savaşlar sonucunda toplu mezarlara rastlanıldığını ifade etti. 
 
Bilici: Kalıcı barış için geçmişle yüzleşme
 
Bilici, Türkiye'de 1915 yılında Ermeni soykırımı ile başlayan ve günümüzde devam eden 30 yıllık isyan ile birlikte toplu mezarların yaşandığına dikkat çekti. Kürt isyanları ile birlikte insanlığa karşı büyük suçların işlendiğini dile getiren Bilici, "Burada geçmişle yüzleşmelidir. Burada insanlık gömülüdür diyoruz ve burada gömülü olan insanlığın ortaya çıkarılması gerektiğini söylüyoruz. Dünyanın birçok yerinde herkes nasıl ki kayıplarını arıyorsa bizler de burada kayıplarımızı arıyoruz" dedi. İstanbul'da her hafta Cumartesi Anneleri'nin kayıplarını aradıklarını aktaran Bilici, evrensel değerlerin sağlanması ve kalıcı bir barışın tesisi için geçmişle yüzleşilmesi gerektiğini kaydetti. Bilici, "Bu ülkede insanlığın bir daha toplu olarak gömülmemesi için çalışmalarımızı geliştirmeliyiz" diye konuştu. 
 
Açılış konuşmasının ardından çalıştay, "Geçmişle yüzleşme ve hakikatleri araştırma" konulu birinci oturumla devam etti. Moderatörlüğünü Dr. Selçuk Mızraklı'nın yaptığı oturumda BM Kayıp Kişiler Uluslararası Komisyon üyesi Mattahew Holliday, Emekli Diplomat Akın Özçer, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Nazan Üstündağ ve Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi konuştu. 
 
'Yağma, kıyım talan süreçlerinde hayranlık uyandıracak kadar kabiliyetli ülkemiz'
 
Mızraklı, Ziya Gökalp'ın "Toprağı sıksan şüheda fışkıracak" sözleri ile açılışı yaparak, "Kürdistan'da aileleri bilgisi dahilinde olmadan toprağa atılmış binlerce can var. Bugün ayrıca 18 Mayıs yani paramparça edilerek cenazesi ailesine teslim edilen İbrahim Kaypakkaya'nın ölüm yıldönümü. Babası Kaypakkaya'nın cenazesini Diyarbakır'dan götürmek için bir araç tesis edememiş ve sonunda bir el arabası bulmuştu. Yolda el arabası sahibine söylüyor işte bu kadar savaştı diye. Yol bitiminde babası soruyor el arabasının sahibine borcumuz ne kadar diye, el arabanın sahibi 'Oğlun bizim için bu kadar savaşmış ne borcu' diyerek Kaypakkaya'nın babası uğurlamış" diye devam etti. Bunun gibi bölgede yüzlerce olayın yaşandığının altını çizen Mızraklı, şöyle devam etti: "Kutsal Türkiye Cumhuriyeti'nin son derece güçlü bir hafızası vardır. İnsani potansiyelimizi ve yaratıcılığımızı ortaya çıkaran şeylerle meşgul olmamıza zinhar müsaade etmez, müsamaha göstermez. Kadim zamanlardan beri her türlü takibi ve tasnifi yapma konusunda son derece beceriklidir. Hiçbir şeyi unutmaz, sistematik kayıt tutma meselesinde ihtisaslaşma, devlet kaynaklı yağma, kıyım ve talan süreçlerinde hayranlık uyandıracak kadar kabiliyetlidir. Toplum ise tanıklık ettiği kıyıcılığın ve zalimliğin kendi menfaatine olduğunu idrak etmesini ister ve bunu temin eder. Hakikatle yüzleşmek bu hayatta yaşayabileceği en büyük kabustur. O yalanların esir ettiği, zehirlediği bir dünya kurmuştur. Bununla yüzleşmenin bizi cehennemin kör kuyusunun eşiğine götüreceğini, o eşikten geri dönmemizin artık mümkün olmadığını kahredici örneklerle bize hatırlatır." 
 
'Çalınan kapılar hep olumsuzlukla karşılanır'
 
BM Kayıp Kişiler Uluslararası Komisyon üyesi Mahtthew Holliday ise, geçmişle yüzleşmenin önemini anlattı. Holliday, "Tanımsal ve şekilsel olarak kamuoyuna gönderebilecekleri bir mesaja sahip değiller. Basit bir şekilde kayıplara gittiler. İnsanlık böyle bir süreçten geçtiği zaman anneler, cevaplar içerisinde cevap bulmaya çalışırlar ve yalnızlaşırlar. Özellikle cevap bulma noktasına başvuruları hep olumsuzluklarla karşılaşırlar. Ve sessizleşirler. Kayıplar sessizliktir" dedi. Var olan sessizliğin bozulması için çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Holliday, çalışma yürüttükleri ülkelerden örnekler verdi. 
 
'Barışın sağlanması için 4 önemli adım var'
 
Emekli diplomat Akın Özçer ise, dünyada geçmişle yüzleşmede dünya deneyimlerini aktardı. Latin Amerika'dan örnekler veren Özçer, dünyanın birçok yerinde insanlığa karşı büyük suçların işlendiğini ve bunlarla yüzleşilmesi gerekliliğinin önemine vurgu yaptı. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Nazan Üstündağ da, 1990'lı yılların sonunda bir barış sürecinin yaşandığına dikkat çekerek, barışı oluşturan 4 önemli ayağın olduğunu söyledi. Üstündağ, "Birincisi eşitsizliği ortadan kaldırarak anayasal değişiklik. 2'ncisi silahsızlanma ve gerillanın geri çekilmesi. 3'üncüsü güvenlik reformu asker ve polis sayısını azaltmaktır. 4'üncüsü ise savaşan kaynaklı hak ihlallerini ortaya çıkarmaktır" diye konuştu. Barışın önemli olduğunu belirten Üstündağ, hak ihlallerine karşı iktidarların iki yol seçtiklerini ve birinci yolun devletin bazı büyük olayları aydınlatarak aslında var olan hak ihlallerini kapattığını, ikincisinin ise af getirerek, yasal düzenlemeler olduğunu kaydetti. 
 
'Kurumlar hakikati sakladı'
 
Bu iki politikanın hakikatleri böldüğünü dile getiren Üstündağ, yapılan soruşturmalarda mağdurların durumlarının aydınlatılmadığı ya da mağdurların durumlarının aydınlatıldığı; ancak faillerinin cezalandırılmadığına dikkat çekti. Hakikatin toplumsal olduğunu ifade eden Üstündağ, "Akil İnsanlar grubu ile yapılan çalışmalarda önemli sonuçlar ortaya çıkmıştır. Hakikatin ortaya çıkarılması noktasında büyük bir talep var. Bunu hem Kürtler hem de Türkler istemektedir. Türkler tarihi geçmişi bilmemekten Kürt sorununu PKK ile tanımlamaktadır. Bu da tarihsel bir boşluk yaratmaktadır" dedi. Üstündağ, son olarak Türkiye'de yaşanan savaştan kaynaklı katliamlara karşı kurumların hakikati saklayarak devletten yana olduğunu belirtti. 
 
'Sağ yakalanan birçok PKK militanı infaz edildi'
 
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi ise, bölgede yaşanan çatışmalarda "çatışma hukuku" ihlali yapıldığını kaydederek, "Örneğin sağ olarak yakalanan PKK militanları infaz edildi. Askerlerin köyleri bombalaması sonucu birçok sivil yurttaş hayatını kaybetti. Bunları yapanlar ise sivil ekiple gezen sivil olan ve devlet içerisinde bulunan JİTEM elemanlarıydı. Faili meçhul cinayetler en çok 1991, 1992, 1993 ve 1994 yılında yaşandı. Bu cinayetler Terörle Mücadele Yasası kapsamında ifade alma birimleri olan bu illegal; ama resmi olan bir yapı tarafından işlendi. Yapılan bütün cinayetler o birimin en üst düzeyinin dahilinde olmuştur" diye konuştu. Şırnak'ta 1996 yılında askerlerce yapılan bombalama sonucu 40 sivil yurttaşın yaşamını yitirdiğini hatırlatan Elçi, somut olarak o tarihte yapılan bombalama sonucu delillerin olduğunu; ancak açılan soruşturmada henüz kimsenin tutuklanmadığını belirtti. 
 
Konuşmaların ardından ara verilen çalıştay, ikinci oturum ile devam etti.