İHD'nin AİHM'e taşıdığı biber gazı yaralanması davasında Türkiye mahkum

16.07.2013

DİYARBAKIR - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 10 kişinin öldüğü yüzlerce kişinin yaralandığı 2006 yılındaki Diyarbakır olaylarında, polisin gösteriye müdahalesi sonucu yüzüne isabet eden gaz fişeğiyle yaralanan Abdullah Yaşa davasında Türkiye’yi mahkum etti. İHD tarafından AİHM’e taşınan davanın kararında, polisin toplumsal olaylarda biber gazı kullanımıyla ilgili Türk yasal mevzuatının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle uyumlu olmadığına hükmederek, Türkiye’yi 20 bin euro cezaya çarptırdı. AİHM haklı bulduğu Abdullah Yaşa ise, geçtiğimiz yıl cezaevlerinde yapılan açlık grevleriyle ilgili yapılan bir gösteride yakalanarak, cezaevine konuldu.

 

Diyarbakır’da 28 Mart 2006 tarihinde Muş’un Şenyayla kırsalında çıkan çatışmada yaşamını yitiren 14 PKK militanının cenaze töreninde polisin kullandığı orantısız şiddet nedeniyle AİHM Türkiye’yi mahkum etti.

28 Mart olayları olarak anılan ve 10 kişinin polis kurşunlarıyla yaşamını yitirdiği olaylarda polisin attığı gaz fişeğinin yüzüne isabet etmesi sonucu yaralanan 13 yaşındaki Abdullah Yaşa adlı çocuğun davasını karara bağlayan AİHM, Türkiye’yi 15 bin Euro maddi ve manevi tazminata, 5 bin Euro da mahkeme masrafları olmak üzere 20 bin Euro cezaya çarptırdı.

 

AİHS’nin 3’üncü maddesi ihlal edildi

 

İç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi tarafından AİHM’e taşınan davanın kararında, göstericilerin biber gazı kapsülleriyle yakın mesafaden ve doğrudan hedef alınmasının, “Ölümcül vakalara veya ciddi yaralanmalara yol açabileceği için, uygun bir polis davranışı olmadığı” belirtildi. Polisin biber gazı kapsüllerini “eğik atış” (45-50 derecelik açı) yaparak kullanması gerektiğine hükmeden mahkeme, olayın meydana geldiği tarihte polisin biber gazı kullanımına ilişkin Türk yasal mevzuatının “şahısların fiziksel bütünlüklerinin korunması için Avrupa'nın çağdaş demokrasilerinden beklenen düzeyde güvence sağlamadığı ve barışçıl olmayan bir gösterinin dağıtılması için aranan hedefe orantılı yanıt oluşturmadığı” sonucuna vardı. 

 Bu tespitten yola çıkan AİHM, biber gazının bu şekilde kullanılmasıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin kötü ve insanlık dışı muameleyle mücadeyi kapsayan 3'üncü maddesinin Ankara tarafından ihlal edildiğine hükmetti. 

 

20 bin Euro para cezası

 

AİHM, Türk hükümetinin davayla ilgili olarak güvenlik güçlerinin biber gazı kullanmalarının “polise saldıran ve yasadışı gösteri yapan bir grubun dağıtılması için orantılı” olduğu tezini kabul etmeyerek, Türk hükümetinden yasal mevuzatını gözden geçirmesini de talep etti. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46'ıncı maddesini temel alan AİHM, biber gazı kullanımıyla ilgili 15 Şubat 2008 tarihli sirkülere rağmen ölme ve yaralanma riskini asgariye indirmek amacıyla Türk yasal mevzuatının kapsamlı biçimde gözden geçirilmesini istedi. 

Karar gereği Türk hükümeti davacıya 15 bin Euro tazminat, 5 bin Euro da mahkeme masrafı ödeyecek. 

 

‘Abdullah Yaşa henüz 13 yaşındaydı’

 

Davaya ilişkin bilgi veren dönemin İHD Genel Başkanı Yardımcısı ve Yaşa ailesinin avukatlığını üstlenen Av. Reyhan Yalçındağ, 28 Mart 2006 diye tabir edilen olaylar silsilesi, herkesin hafızasında yerini korumakta olduğunu belirterek, “7’si çocuk toplam 10 kişinin polislerce öldürülmelerinin ve de yüzlercesinin de yaralanmasının üzerinden tam 7 yıl geçti. Savcılıklara yapılan sayısız suç duyurularına ve çok sayıdaki delile rağmen, bugüne kadar kolluk görevlileri hakkında ne idari ne de cezai anlamda verilen tek bir ceza olmadığı gibi; o günlerde tesadüfen hayatta kalan ağır yaralı çocukların çoğu bugün farklı gerekçelerle cezaevlerinde” dedi.

Bu davalardan birinin de 1 Mart 1993 doğumlu Abdullah Yaşa’nın davası olduğunu ifade eden Yalçındağ, “29 Mart 2003’de Koşuyolu semtinde, polislerin gaz fişekleriyle kitleye saldırmasının ardından yüzüne isabet eden fişek sonucu ağır yaralandığında sadece 13 yaşındaydı. Diğer tüm dosyalarda olduğu gibi fail olan polisler cezasız kaldı; adalet yerinde saydı ve de İHD Diyarbakır Şubesi aracılığıyla dosyayı AİHM’e taşıdık” diye konuştu.

 

‘Savcılığa yaptığımız başvurulardan sonuç alamadık’

 

“28 Mart olayları benim hayatımdaki dönüm noktalarından biridir” diyen Yalçındağ, şöyle devam etti: “Şehir adeta cehenneme dönmüştü. 14 gerillanın kimyasal silahla öldürüldüğüne dair haberlerin gelmesinin ardından halk sokağa dökülmüş. Bu tepkiye inanılmaz hukukdışı ve korkunç yöntemlerle yanıt veriliyordu. Öyle ki, morglara kayıp çocukların cenazelerini aramak için gittiğimizde dahi üzerimize ateşli silahlar ve gaz bombalarıyla saldırıyorlardı. İşte bugün karara bağlanan Abdullah Yaşa dosyasındaki çocuk da olay tarihinde sadece 13 yaşında. Eve giderken yolda bulunan polislerin gaz fişekli saldırısına maruz kalıyor ve tesadüfen hayatta kalıyor. İHD’li avukatlar olarak defalarca kez savcılığa yaptığımız başvuruların hiçbirinden sonuç alamadığımız gibi, tam tersine, polislerin aklanması amacıyla, mağdur çocuk hakkında “polise mukavemet” suçlamasıyla dava açıldı. Ancak deliller ışığında mağdur, beraat etti.”

 

‘AİHM’in haklı bulduğu Yaşa, şimdi cezaevinde’

 

Benzer davalarda olduğu gibi, iç hukuk yollarından adil bir sonuç alamadıkları ve failler yargılanmadığı için dosyayı AİHM’e taşıdıklarını vurgulayan Yalçındağ, şunları söyledi: “Bugün verilen kararda Mahkeme, Türkiye’yi işkence ve gayriinsani muameleden dolayı 15.000 Euro manevi-maddi tazminat ve de 5.000 Euro adli gider olmak üzere toplam 20.000 Euro tazminata hükmetti. Abdullah Yaşa ise, geçtiğimiz yıl cezaevlerinde devam eden açlık grevleriyle ilgili toplantı ve gösteri hakkını kullandığı için Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 4.5 yıl hapis ve de 36.000 TL para cezasına çarptırıldı. Yani yaralanan 13 yaşında bir çocuğa verilen tazminat, aynı çocuğa “gösteri özgürlüğünü kullandığı için” verilen para cezasıyla pata bir durum yaratmakta.Abdullah halen D Tipi Cezaevinde.”