İHD: Türkiye'de 27 yılda değişmeyen tek şey devletin otoriter yapısıdır

17.07.2013

ANKARA - İHD'nin 27'nci kuruluş yıldönümünde, Türkiye'de otoriterlik sorunu olduğuna vurgu yapan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, "27 yıl önce ordu tarafından yönetiliyorduk; şimdi ise ordu zihniyetini aratmayan polis zihniyetine sahip siyasiler tarafından yönetiliyoruz. Kısacası tipik bir polis devleti uygulamasıyla karşı karşıyayız" dedi. 

 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi, kuruluşlarının 27'nci yıldönümü kapsamında genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıya İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD eski genel başkanları Hüsnü Öndül ve Yusuf Alataş ile İHD MYK üyeleri katıldı. Öztürk Türkdoğan, İHD'nin 17 Temmuz 1986 tarihinde 98 insan hakları savunucusu tarafından sıkıyönetim koşullarında kurulduğunu söyledi. Türkdoğan, İHD'nin tek ve belirli amacının insan hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak olduğuna işaret ederek, "27 yılda çok şey değişti. Türkiye'de insan hakları bilincinin ve hak arama özgürlüğünün gelişmesinde İHD'nin önemli katkıları oldu" dedi. 
 
'27 yılda değişmeyen tek şey devletin otoriter yapısıdır' 
 
Bugün aralarında olmayan ve yaşamını yitiren kurucularını, insan hakları mücadelesinde yaşamını yitiren arkadaşlarını, bu mücadelenin her türlü olumsuzluğunu, mahpusluğunu ve hastalığını gören yüzlerce üye ve yöneticilerini anan Türkdoğan, 27 yılda Türkiye'de değişmeyen tek şeyin sistemin ve siyasal iktidarın otoriter yapısı olduğuna işaret etti. Türkiye'de çoğulculuğa, açıklığa ve katılımcılığa dayalı bir demokrasi kültürü gelişmediği için siyasal iktidarların tekçi ve otoriter yapılarını muhafaza ettiğine işaret eden Türkdoğan, "Değişim ve dönüşüm sürecinin hızlandığı günümüzde AKP iktidarı, tekçi ve otoriter yapısını ısrarla devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu anlayış Türkiye'ye çok şey kaybettirdi ve kaybettirmeye devam ediyor" dedi. 
 
Devletin otoriter yapıdaki ısrarına vurgu
 
Türkiye'nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun demokratik çözümünde yeni bir aşamaya gelindiğine ve bu yeni aşamanın barış ve çözüm ile mümkün olacağını belirten Türkdoğan, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 21 Mart 2013 günü Diyarbakır Newroz alanında okunan tarihi çağrısı ile Kürt tarafının çok sayıda adım attığını belirterek, "Siyasal iktidarın sorunun demokratik yoldan çözümü için atması gereken adımları hala bir türlü atmayıp, otoriter yapısını devam etmekte ısrar etmesi sürecin önündeki en büyük engellerden biri olarak değerlendirilebilir. Görüldüğü gibi demokrasi kültürünün gelişmediği ve otoriterlikte ısrar eden siyasal anlayış Türkiye'nin sorunlarının çözümünü geciktirmeye devam etmektedir" dedi. 
 
'Gezi Parkı direnişi ciddi bir başkaldırıdır'
 
Siyasal iktidarın otoriter yapısının yurttaşların yaşam tarzına müdahaleyi de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Türkdoğan, Taksim Gezi Parkı direnişi ve sonrasındaki yaygın gösterilerin Türkiye tarihinde önemli bir dönemeç olarak değerlendirilebileceğini söyledi. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra tekçi ve otoriter sisteme karşı Kürtlerin başkaldırısından sonra Türkiye'nin bütününde, ama özellikle de Türk halkı nezdinde Gezi Parkı direnişinin ciddi bir başkaldırıyı beraberinde getirdiğini belirten Türkdoğan, "Böylece Türkiye 12 Eylül askeri darbe düzeninin yaratmak istediği depolitize olmuş, sinmiş ve korkmuş halk gerçekliğini reddetmiş, itiraz eden ve başkaldıran bir halk gerçekliğine ulaşmıştır" dedi. Taksim Gezi Parkı direnişi ve sonrasında yaşanan gösterilere karşı polisin şiddetinin kendisini işkence ve kötü-muamele olarak ortaya koyduğunu ifade eden Türkdoğan, Türkiye'de işkencenin aleni olarak biçim değiştirmiş halde uygulanmaya devam ettiğini belirtti. İHD'nin, Taksim Gezi Parkı direnişi ve sonrasında yaşanan toplumsal gösterilerde meydana gelen ihlalleri (27 Mayıs-10 Temmuz 2013 tarihleri arasını) raporlaştırdığına işaret eden Türkdoğan, "Gezi Parkı direnişi sonrası siyasal iktidar cadı avı başlatmış, yüzlerce gözaltı ve tutuklama yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Bununla yetinmeyen siyasal iktidar bir gece yarısı operasyonu ile TMMOB gelirlerine el koyarak toplumsal muhalefeti cezalandırmaya başlamıştır" dedi. 
 
'Tipik bir polis devleti ile karşı karşıyayız'
 
Siyasal iktidarın yargı yolu ile baskı politikasının değişmediğine ve son bir yıl içerisinde 8 bölgedeki özel yetkili ağır ceza mahkemesinin 11 bölgeye çıkartılarak yargı yolu ile baskı politikasının iyice kurumsal hale getirildiğine dikkat çeken Türkdoğan, "Türkiye'nin temel sorunlarından birisi yargı tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanamamış olmasıdır" dedi. Türkdoğan, "Kısacası tipik bir polis devleti uygulamasıyla karşı karşıyayız. 27 yıl önce ordu tarafından yönetiliyorduk; şimdi ise ordu zihniyetini aratmayan polis zihniyetine sahip siyasiler tarafından yönetiliyoruz" dedi. Türkdoğan, "27 yıldır başardığımıza inandığımız tek şey insan haklarının bir değer olduğu ve uğruna her türlü mücadelenin verilebileceği düşüncesinin yaygınlaştırılmasıdır. İnsan hakları her türlü otoriter rejime karşı insanların mücadele azmini ayakta tutan bir değerdir. İHD bu değerin savunulmasına olan katkısını devam ettirecektir" dedi. 
 
Türkiye'nin UCM'ye katılımı geçmişiyle yüzleşmeyi getirecektir"
 
Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni (UCM) kuran Roma Statüsü'nü, 17 Temmuz 1998'de kabul ettiğini ifade eden Türkdoğan, 0İHD'nin kuruluş gününün aynı zamanda Uluslararası Adalet Günü olduğunu belirterek, "Türkiye'nin UCM'yi kuran Roma Statüsü'ne katılımı, Türkiye'yi her türlü iç ve dış sorunuyla yüzleşebilen medenî toplumların bir parçası haline getirecektir. Ancak siyasal iktidar bu yüzleşme sürecinden uzak durmak istemektedir. Türkiye UCM'nin yargı yetkisini tanımak yerine, soykırım ve insanlığa karşı suç işlediği iddiasıyla hakkında UCM tarafından tutuklama kararı çıkarı çıkarılan Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir'le antlaşmalar imzalamıştır. Roboski Katliamı gibi katliamların açığa çıkarılması noktasında etkili soruşturma ve kovuşturma yöntemlerinden uzak durmaktadır. Türkiye bir bütün olarak Ermeni ve Dersim soykırımları başta olmak üzere geçmişinde yaşanan soykırım ve insanlığa karşı suçlarla yüzleşmeli ve bunun gereği olarak hakikat komisyonlarını bir an önce kurmalıdır" dedi. 
 
'İHD'nin varlık nedeni yapılamayanları yapılmasını sağlamaktır'
 
Önceki dönemlerde İHD Genel Başkanlığı yapan Hüsnü Öndül de derneği kurduklarında 33 yaşında olduğunu, şimdi ise 60 yaşında olduğunu belirterek, bu süre zarfında Türkiye'de çok şeyin değiştiğini ve İHD'nin bu değişimde belirleyici bir etkisi olduğunu dile getirdi. Önceki dönem başkanlarından ve şu an FİDH (Uluslar arası İnsan Hakları Federasyonu) Başkan Yardımcısı olan Yusuf Alataş da "Kahrolsun insan hakları" denilen bir noktadan bugün "Yaşasın insan hakları" denilen noktaya geldiklerine vurgu yaptı. Alataş, esas sorumluluklarının yapılanları değil, yapılmayanları görmek olduğunu belirterek, "İHD'nin varlık nedeni budur" dedi.