DİYARBAKIR – 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen cezaevi katliamını protesto etmek amacıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde bir araya gelen İHD Diyarbakır Şubesi üyeleri, üzerinden 13 yıl geçen katliamın sorumlularının halen açığa çıkarılmadığına dikkat çekerek, katliamcıların yargılanmasını istedi.
İHD Diyarbakır Şubesi, 19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye’deki birçok cezaevinde başlatılan ve 32 kişinin yaşamını yitirdiği, çok sayıda tutsağın yaralandığı operasyonun yıldönümünde Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde bir basın açıklaması yaptı. Aralarında İHD Genel Başkan Yardımcısı Serdar Çelebi, İHD Şube Başkanı Raci Bilici ve şube yöneticileri, Diyarbakır Tabip Odası, TUHAD-DER, 78’liler Vakfı, işçi sendikaları temsilcileri ve KESK’e bağlı sendikaların temsilcilerinin yer aldığı çok sayıda kişinin katıldığı eylemde, ilk olarak konuşan İHD Genel Başkan Yardımcısı Av. Serdar Çelebi, Türkiye’de cezaevlerinin her dönem büyük olaylara sahne olduğunu belirterek, cezaevlerindeki hak ihlallerinin sona ermediğini dile getirdi. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen 19 Aralık katliamı sorumlularının halen açığa çıkarılmadığını vurgulayan Çelebi, bugün de cezaevlerinde çok ciddi hak ihlallerinin yaşandığını sözlerine ekledi.
‘Cezaevlerine ilişkin umutlarımız hızla tükeniyor’
Çelebi’nin konuşmasının ardından İHD Diyarbakır Şubesi Cezaevi Komisyonu Üyesi Av. Muhterem Süren hazırlanan açıklamayı okudu. Türkiye’nin hapishaneler konusunda karanlık bir geçmişe sahip olduğunu belirten Süren, “Cezaevleri bugün daha mı iyidir? Hayır. Cezaevlerinde neredeyse dünü aratacak inanılmaz insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. Yarın daha iyi olabilir umudumuz ise bugünkü uygulamalar nedeniyle hızla tükenmektedir” dedi.
İHD’nin 16-17 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirdiği Genel Kurulu'nda 19 Aralık gününü "Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak ilan ettiğini kaydeden Süren, “Bugün amacımız, tutuklu ve hükümlülerle dayanışmak, onların cezaevlerinde de insan onuruna uygun koşullarda yaşaması için mücadele etmektir. Mahpusların ulusal-üstü insan hakları belgelerinde yer alan haklarına gösterilen saygısızlığa dikkat çekmek ve saygının gösterilmesini sağlamaktır. Yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada cezaevlerindeki koşullara dikkat çekmek ve insan onuruna saygı gösterilmesini istemektir. Evlatlarını cezaevlerinde yitiren ailelerin acılarını paylaşmaktır” diye konuştu.
Türkiye ve dünya kamuoyunun 19 Aralık 2000 tarihinde büyük bir şaşkınlık ve üzüntü ile Türkiye'de 20 cezaevine yapılan operasyonu izlediğini hatırlatan Süren, şöyle devam etti: “İnsanlık, yüzlerce tutuklu ve hükümlünün maruz kaldığı şiddete, yanmış vücutlara, cezaevlerinde yükselen alevlere tanık oldu. İkisi asker toplam 32 insan yaşamını yitirdi ve yüzlercesi yaralandı, yandı, yakıldı. Bu kanlı operasyonun öncesinde, 20 Ekim 2000 tarihinde bazı tutuklu ve hükümlüler F tipi cezaevlerinin tecrit koşullarını içermesine karşı çıkmak için açlık grevine başlamışlardı. Demokratik kamuoyu tarafından F tipi cezaevlerine yöneltilen tepki ve eleştiriler karşısında, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, 9 Aralık 2000 tarihinde bir açıklama yaparak, toplumsal mutabakat sağlanmadan F tipi cezaevlerinin kullanıma açılmayacağını duyurmuştu. Ancak kısa bir süre sonra sorunun diyalog yoluyla çözümü yöntemi terk edildi ve bilinen trajik gelişmeler yaşandı. Operasyonun akabinde de devam eden ve İki yıldan fazla süren ölüm orucu eylemlerinde ve bununla bağlantılı olaylarda toplam 104 kişi yaşamını yitirdi.”
‘Failler yargılanıncaya kadar bu katliamı unutmayacağız!’
Bu ölümlerin nedeninin, yürürlüğe konan tecrit sistemine dayalı cezaevi politikası ve uygulaması olduğunu ifade eden Süren, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Üzerinden tam 13 yıl geçti. Bugün hala cezaevlerinden yükselen çığlıkları duyuyoruz. Bugün mahpuslarla dayanışma gününde insan hakları savunucuları olarak yetkili makamlara, bir kez daha sesleniyoruz; Failleri yargılanıp cezalandırılıncaya kadar 19 Aralık katliamını unutmayacağız. Cezaevlerinde yaşam savaşı veren, her geçen gün ölüme yaklaşan 163’ü ağır, 544 hasta mahpusu unutmayacağız. Yasal düzenlemeler yapıp cezaevlerinden tahliyelerini imkânsız hale getirdiğinizi, ölüme terk ettiğinizi unutmayacağız. Ailelerinden, topraklarından 1648 km uzağa sürgün yolladığınız mahpusları unutmayacağız. Asılsız iddialarla gözaltına alıp, cezaevlerine tıktığınız gençleri unutmayacağız. Cezaevlerinde yoğunlaşan çıplak arama, tükürük örneği, parmak izi alma, haksızlığına maruz bıraktığınız insanları, kadınları unutmayacağız. Kelepçe ile muayene etmek istediğiniz, kabul etmediği için darp edip muayene etmeden koğuşuna gönderdiğiniz mahpusları unutmayacağız. Yirmi dört saatlerini kamera ile izleyemeye çalıştığınız, uğradıkları haksızlıklara karşı geldikleri için hücrelere attığınız mahpusları unutmayacağız. Cezaevlerinde cinsel istismara uğrayan çocukları sindirmek için sürgüne yolladığınızı, yaşlarını büyütüp ceza verdiğinizi, dışarıda ve içeride çocuklara yaptığınız işkenceleri unutmayacağız. Yaşanan bu hak ihlalleri sonlandırılıp fail ve sorumlulardan yargı eliyle hesap soruluncaya unutmadıklarımızı her yerde haykıracağız. Cezaevlerinde uygulanan bütün insan hakları ihlalleri sona erinceye kadar mücadele edeceğiz. Ne 19 Aralık 2000, ne de bugün insan onurunu çiğnediğiniz cezaevlerini unutmayacağız, unutturmayacağız!”
‘Bu katliamın hesabı sorulmadığı için benzer olaylar devam etti’
Süren’in açıklamasının ardından İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici de yaptığı Kürtçe konuşmada, cezaevi katliamını kınayarak, sorumlulardan hesap sorulmasını istedi. 19 Aralık katliamı sorumlularından hesap sorulmadığı için cezaevlerinde benzer uygulamaların devam ettiğini vurgulayan Bilici, Urfa Cezaevi’nde tutsakların diri diri yanması ve sevk sırasında 5 tutsağın ring aracında yandığı olayları hatırlattı. Bilici ayrıca, yaşanan katliamlar dışında cezaevlerinde hak ihlallerinin yoğun bir şekilde yaşanmaya devam ettiğini kaydetti.