DİYARBAKIR – İHD ve MAZLUMDER genel merkezleri tarafından organize edilen ve Türkiye’de bulunan tüm şubelerinin katılım gösterdiği ‘Askeri Yargı Kaldırılsın’ kampanyasına start verildi. Diyarbakır’da yapılan açıklamada, yargı birliğinin sağlanması, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının tesis edilmesi ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanmasının gerçekleşmesi için askeri mahkemelerin kapatılması istendi.
İHD ve MAZLUMDER genel merkezleri tarafından organize edilen ve Türkiye’de bulunan tüm şubelerinin katılım gösterdiği ‘Askeri Yargı Kaldırılsın’ kampanyası bugün başladı. Kampanya çerçevesinde İHD ve MAZLUMDER Diyarbakır şubeleri, 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı önünde bir açıklama yaptı. Açıklamaya İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, MAZLUMDER Şube Başkanı Abdurrahim Ay ve iki derneğin yöneticileri katıldı.
Açıklama öncesi kısa bir konuşma yapan MAZLUMDER Şube Başkanı Abdurrahim Ay, askeri yargının kaldırılmasına ilişkin kampanyanın startını verdiklerini belirterek, askeri yargı sisteminin kendisini sivil yargıdan ayrı gören ve birçok tartışmalı karara imza atan bir yargı sistemi olduğunu söyledi. Çağdaş demokrasilerde ve evrensel hukukta askeri ve sivil yargı ayırımı olmadığını kaydeden Ay, Roboskî örneğinde olduğu gibi askeri yargının yanlı ve hukuk dışı kararlara imza attığını, bu nedenle bir an önce kaldırılması gerektiğini dile getirdi.
Ay’ın ardından İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Abdusselam İnceören, hazırlanan açıklama metnini okudu. Türkiye yargı sisteminin yargı birliğinden uzak olup, çok başlı ve karmaşık olduğunu belirten İnceören, “Emir komuta zincirindeki askeri yargı, özel yetkili mahkemeleri ile ve iş yükü altında çalışamaz hale gelen adli yargı, halkı ile arasına duvarlar ören idari yargı olarak farklı alanlara bölünmüş olan yargının aynı zamanda tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile ilgili ciddi sorun bulunmaktadır” dedi.
‘20 yılda 2 bin 221 asker şüpheli şekilde öldü’
Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız olmasını sağlamanın ilk yolunun yargı birliğini sağlamak olduğunu ve böylece adaletin sağlanması için halk nezdinde güvenilir olmasını sağlayacak hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanmasına ihtiyaç olduğunu ifade eden İnceören, şöyle devam etti: “Hali hazırda Türkiye’de bir bütün olarak toplumun yargı organlarına olan güveni giderek azalmakta, kişilerde adalete olan inanç giderek zayıflamaktadır. Milli Savunma Bakanlığı’nın 30 Nisan 2012 tarihinde bir soru önergesine verdiği yazılı cevapta, 1992-2012 yılları arasında 2221 askerin intihar sonucu yaşamını yitirdiği belirtilmiştir. Bu rakamlar oldukça yüksektir ve korkunçtur. Bu kadar çok insanın intihar ettiğine inanmamızı kimse beklememelidir. Bu intiharların çok büyük bir çoğunluğunu şüpheli ölüm olarak nitelendiriyoruz. Sadece 2013 yılında derneklerimizin verilerine göre 64 askerin intihar adı altında şüpheli şekilde yaşamını yitirmesi, durumun vahametinin devam ettiğini göstermektedir. Askeri kışlalardaki bu kadar yüksek şüpheli ölüm karşısında askeri yargı ne yapmıştır? İnsan hakları savunucuları olarak kışlalardaki her türlü yaşam hakkı ihlalinin ve vücut bütünlüğüne yönelik ihlallerin etkili bir şekilde soruşturulmadığını ve kovuşturmaya dönüştürülmediğini belirtmek istiyoruz. Kıta komutanı veya kurum amirinin refakatinde kurulan askeri savcılık makamının kendi başına hareket kabiliyetine haiz olmadığını vurgulamak istiyoruz.”
‘Askeri yargı darbe anayasasının ürünü’
Roboski katliamında görüldüğü gibi askeri savcılığın göz göre göre yapılan bir katliamı davaya dahi dönüştüremediğine tanıklık ettiklerini vurgulayan İnceören, “Yine bunun gibi geçmiş yıllarda işlenen katliamların ve faili meçhul cinayetlerin soruşturmalarının davaya dönüştürülmediğini hep birlikte üzülerek izledik. AİHM’in 1994 yılında savaş uçaklarınca bombalanan ve 30’dan fazla insanın öldüğü Kuşkonar ve Koçağlı köylülerinin yaptığı başvuruyu kabul ettiği ve böylece Türkiye’de yaşam hakkının korunmadığı gerçeği bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Askeri yargı konusunda temel sorunun bir darbe Anayasası olan 1961 Anayasası ile ihdas edilen ve yine bir askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasası ile güçlendirilen Türkiye askeri yargısının, Türkiye yargı teşkilatı içerisinde meşruiyetinin bu güne kadar sorgulanmadan yerini koruyabilmesi, darbelerin sonuçlarını ve etkilerinin büyük ölçüde yürürlükteki darbe anayasası sayesinde sürmekte olduğu gerçeği hatırlanarak, somut çözüm önerisi bağlamında askeri yargıyı da içine alan kapsamlı bir yargı reformu ve sivil bir anayasanın gerekli olduğu bir kez daha görülmektedir” dedi.
‘Vicdani ret hakkına uygun düzenlemeler yapılmalıdır’
AİHM Büyük Dairesi’nin 7 Temmuz 2011 günlü Bayatyan-Ermenistan davasında vicdani ret hakkının açık olarak tanındığı ve bu hakkın sözleşmenin 9. maddesi kapsamında Avrupa Konseyine üye ülkelerin tamamında uyulması gereken bir hak olduğunun ifade edildiğini kaydeden İnceören, “Nitekim Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu hakkı tanımayan Türkiye’ye defalarca uyarıda bulunmuştur. Vicdani ret hakkının tanınmaması kışlalardaki şüpheli asker intiharları ile çok yakından ilişkilidir. Askerliği kişiliğine ve vicdani kanaatine, inancına veya siyasi/felsefi görüşüne uygun bulmayan gençlerin askeri ortamda uyumsuzluk göstermeleri elbette mümkündür ve bu gençler sık sık itiraz etmeye başlarlar. İşte böylesi bir ortamda her nedense bu tip gençlerin şüpheli şekilde öldüklerinin açıklanması gibi korkunç bir durumla artık karşılaşmak istemiyoruz. Bu nedenden ötürü de Türkiye’nin vicdani ret hakkına uygun düzenlemeler yapması kaçınılmazdır. Aksi takdirde hem yeni yaşam hakkı ihlalleri olabilecek, hem de bağımsız ve tarafsızlığı şüpheli askeri yargı içinde bunlar adil olarak soruşturulup cezalandırılamayacaktır” diye konuştu.
Kampanyaya ilişkin talepler
İnceören, yargı birliğinin sağlanması, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının tesis edilmesi ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanmasının gerçekleşmesi için önerilerini şöyle sıraladı:
“*Askeri mahkemeler ve bu mahkemelerin temyiz mahkemeleri ve askeri yüksek idare mahkemesi kapatılmalı ve bir an önce yargı birliği sağlanmalıdır.
*Vicdani ret hakkı tanınmalı ve gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır.
*Bu hususta yapılacak Anayasa değişikliği gerçekleştirilinceye kadar askeri kışlalarda meydana gelen her türlü yaşam hakkı ihlali ve vücut bütünlüğüne yönelik ihlallerin soruşturma ve kovuşturması sivil savcılıklar ve mahkemelerde görülmelidir.
*Ceza kanunu tek bir ceza kanunu olarak düzenlenmeli, ayrıca askeri ceza kanunu şeklinde başka bir ceza normu olmamalıdır.
*Askeri mahkemeler sadece disiplin mahkemesi olarak yeniden düzenlenmeli ve sadece askeri disiplin suçlarını kovuşturmalıdır.
*Bugüne kadar askeri kışlalarda meydana gelen yaşam hakkı ihlalleri ile vücut bütünlüğüne yönelik ihlallerle ilgili soruşturma ve kovuşturma dosyalarının tamamı sivil savcılıklara ve mahkemelere devredilerek yeniden soruşturma ve kovuşturma yapılması sağlanmalıdır.
*Askeri kışlalarda meydana gelen yaşam hakkı ihlalleri ile ilgili olarak yaşamını yitiren askerlerin ailelerinin talepleri kabul edilmeli, devlet sorumluluğunu üstlenerek ailelere karşı gerekli her türlü iyi niyet yaklaşımını göstermeli, maddi ve manevi tazminat talepleri ile şehit, dul ve yetim aylıkları hakkında gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.”
İnceören, askeri yargının kaldırılması için MAZLUMDER ve İHD olarak tüm şubeler ile birlikte Türkiye çapında yürütecekleri kampanyaya bugün start verdiklerini hatırlatarak, “Konuya dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için bir dizi etkinlik gerçekleştireceğiz. Öncelikle TBMM’de grubu bulunan partileri ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonu nu ziyaret edeceğiz. Kampanya süresince paneller, imza stantları ve başkaca etkinlikler ile sonuca ulaşıncaya kadar çalışmamızı devam ettireceğiz” dedi.
Açıklamanın ardından İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici’de Kürtçe bir konuşma yaparak, askeri yargının kaldırılması konusunda başlattıkları kampanyaya ilişkin bilgi verdi.