İnsan Hakları Haftası’nın startı Mehser’de verildi

10.12.2014

DİYARBAKIR – Diyarbakır’daki insan hakları kuruluşları, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında gerçekleştirecekleri etkinliklere, Urfa’nın Suruç ilçesi ile Kobanê arasında bulunan Çaykara (Mehser) Köyü’nde bir basın açıklaması ile start verdi. 

 
Her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanan 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası bu yıl İHD Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Mezopotamya Hukukçular Derneği (MHD) ve Diyarbakır Tabip Odası’nın ortaklaşa düzenlediği etkinliklerle kutlanacak. 
Düzenleyici 5 kurum haftanın startını, Urfa’nın Suruç ilçesi ile Kobanê arasında bulunan Çaykara (Mehser) Köyü’nde bir basın açıklaması ile verdi. "Şengal ve Kobane etnikkırımdır" yazılı pankart açıldığı eyleme, İHD urfa şubesi yöneticileri ve köyde Kobanê direnişine destek veren yurttaşlar katıldı.
 
Düzenleyici 5 kurum adına hazırlanan ortak basın metnini İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici okudu. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 66’ıncı yıldönümü olduğunu hatırlatan Bilici, aylardır görkemli bir direnişe sahne olan Kobanê sınırında bulunuyor olmalarının önemine değindi. 
Haftanın startının burada vermelerinin nedenini, Kobanê’ye yönelik gerçekleştirilen saldırılara karşı gösterilen direnişin bütün dünyaya mal olması olarak açıkladı. 
 
Dünyada savaşlar ve ölümler yaşanırken, Türkiye’de de insan hakları ve özgürlüklerin yine ayaklar altına alındığını belirten Bilici, çözüm Sürecinin bölgede önemli bir rahatlamayı sağlasa da, çözüm sürecini olumsuz etkileyecek yaklaşımlar olduğuna dikkat çekti. Son günlerde polis şiddetinin devam ettiğini ifade eden Bilici, bölge genelinde Kobanê’ye sahiplenme amacıyla gerçekleştirilen protesto gösterilerinde onlarca insanımız güvenlik güçleri ve çeşitli silahlı gruplar tarafından öldürüldüğünü belirtti. Bilici “Sadece bu örneklere baktığımızda dahi insan yaşamının ne kadar ayaklar altına alındığını net bir şekilde görebilmekteyiz. Ayrıca devletin Kürt’e yönelik hak ve hukuk tanımaz tutumu bu olaylarla birlikte bir kez daha açığa çıkmıştır” diye konuştu. 
 
“Bu yıl kutladığımız İnsan Hakları Haftası’nda barışa dair talepler ve yaşam hakkının korunmasına yönelik kaygılar yine ön plana çıkmaktadır. Çünkü bu ülkenin öncelikle adil ve onurlu bir barışa ihtiyacı vardır” diyerek açıklamayı sürdüren Bilici, tüm uluslararası belgelerde ‘kutsal’ diye tabir edilen ‘yaşam hakkı’nın güvence altına alınması gerektiğini belirtti. Bilici, “En acı ve kabul edilemez olanı ise, bu katliamları gerçekleştirenlerin devlet tarafından korunması ve yargı önüne çıkarılmamasıdır. Yıl içerisinde son Yüksekova olayı dahil olmak üzere sadece bölgemizde güvenlik güçleri tarafından veya faili meçhul cinayetler sonucu 60’a yakın kişi yaşamını yitirmiş, 100’ü aşkın kişi de yaralanmıştır. Öte yandan çatışmalı sürecin yoğunca yaşanmaya başladığı 1988 yılından günümüze yani 26 yıl içerisinde 581 çocuğumuzu bu savaşa kurban verdik. Sadece AKP iktidarı döneminde 200’ü aşkın çocuk çeşitli şekillerde katledilmiştir. Güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması ve yetkilerini aşması, anayasal suçtur. Güvenlik politikaları adı altında olağan yaşamı tehdit edecek düzeye varan güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet, şüphesiz siyasal iktidarın politikalarının bir ürünüdür. İnsan hakları ve demokratik yaşamın, militarist unsurların inisiyatifine bırakılmayacak kadar hassas bir konu olduğunu, açığa çıkan hak ihlalleri üzerinden değerlendirmek ve buna dair bir tespitte bulunmak mümkündür. Özellikle toplumsal olaylarda yaşanan durumlar gerekçe gösterilerek güvenlik güçlerinin daha fazla yetki ile donatılmasını sağlayacak yasal değişikliklerden bahsetmek suça teşvik eden, cesaretlendiren bir diğer yaklaşımdır” diye konuştu. 
 
En büyük ihlallerin başında cezaevlerinin geldiğini ve hasta mahpuslar sorunu olduğuna dikkat çeken Bilici, “Önemli sorun, şüphesiz ki hasta mahpusların durumudur. 228’i ağır 578 hasta mahpusun bulunduğu cezaevlerinde, mahpuslar tahliye edilmediği gibi tam teşekkülü hastanelerde tedavi edilmiyor, adeta ölüme terk ediliyor. Her an bir cezaevinden bir hasta mahpusun ölüm haberi ile karşılaşmanın tedirginliği içerisinde olduğumuzu ifade etmek isteriz. 
 
Yıl içerisinde IŞİD çetelerinin saldırıları sonucunda katliam tehlikesi ile karşı karşıya kalan onbinlerce Êzidî ile yüzbinlerce Kobanêli Türkiye’ye geçiş yaptığını ve sığınma talebinde bulunduğunu belirten Bilici, gerekli insani yardım yapılmak bir yana adeta kaderlerine terk edildiklerini söyledi. Sağlık, beslenme ve kış aylarının gelmesiyle barınma sorunlarının fazlaca yaşandığı görülmektedir diyen Bilici, buna yönelik devletin bir politikasının olmaması kendilerini endişelendirdiğini söyledi. 
 
Açıklamada, Türkiye’de ve bölgede yaşanan insan haklarının önlenmesine yönelik şu talepler sıralandı: 
 
*Öncelikle yaşam hakkına yönelik ihlallere son verilmeli ve yaşam hakkına yönelik ihlallere ilişkin etkili ve hızlı bir soruşturma yürütülmelidir.
*Türkiye’nin Rojava politikasını gözden geçirmesi ve temel hakları için mücadele eden Kürtlere gereken yardımı yaparak, uluslararası yardımların önünü açmalıdır. 
*Son olaylarla IŞİD’e verilen desteği ayyuka çıkan Türkiye’nin bu desteğini derhal durdurmalı, Kobanê sınırını direnen güçlere her türlü desteğin verilmesi için aktif kullanıma açmalıdır.
*Öcalan’ın barış sürecini geliştirebilmesi için önü açılarak, ev hapsi dahil olmak üzere daha rahat hareket edebileceği şartların oluşturulması gerekmektedir. 
*Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile inanç özgürlüğü üzerindeki baskılara son verilmeli, düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunan tüm mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır.
*Anadil insanların vazgeçilmez temel hakkı olduğundan hareketle anadillerin önündeki tüm hukuki engeller kaldırılmalı, anadilde eğitim dahil olmak üzere yaşamın her alanında kullanımının önü açılmalıdır.
*Koruculuk sistemi tamamen kaldırılmalı, bu sistemin mensuplarının rehabilitasyonu ve toplumla entegrasyonunun sağlanacağı bir proje geliştirilmelidir. 
*Geçmiş dönemlerde işlenen faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetme olayları ile ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı, failler yargı önüne çıkarılmalıdır.
*Geçmişle yüzleşme çerçevesinde bölgedeki toplu mezarlar hukuka uygun bir şekilde açılmalı ve buna ilişkin bağımsız, tarafsız ve etkin bir soruşturma yürütülmelidir.
*Tüm bu ihlallerin meydana gelmesine neden olan Kürt meselesinin demokratik bir zeminde çözümü için barış sürecine yönelik müzakereler sürdürülmeli, ülkenin demokratikleşmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır. 
 
Açıklamanın ardından Diyarbakır Barosu adına kısa bir açıklamada bulunun Av Servet Özen, 3 aydır devam eden Kobane direnişi sırasında Türkiye'ye geçiş yapan Kobanê'lilere yönelik mülteci tanımlamasının eksik olduğunu ve yeniden bir tanım çerçeve yapılması gerektiğini ifade etti. Arada bulunan suni sınırların, sınırın iki yakasında bulunanlar için ayırıcı bir unsur olamayacağını belirtti. 
 
Açıklamanın ardın Kobanê sınırında insan zinciri oluşturuldu. Bu sırada kitle tarafından "Biji Berxwedana Kobanê" sloganları atıldı.