Askerlerce gözaltına alınan Özeken’den 21 yıldır haber yok!

14.02.2015

DİYARBAKIR- İHD ve Kayıp yakınların “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 314’üncüsü gerçekleştirildi. Eylemde, 1994 yılında Hakkari İli Yüksekova ilçesi Karlı köyü’ne baskın düzenleyen askerler tarafından gözaltına alınan ve 21 yıldır kendisinden bir daha haber alınamayan Mikdat Özeken’i akıbeti soruldu. 

 
İHD ve Kayıp yakınların “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 314’üncüsü Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Eyleme İHD Diyarbakır Şubesi yönetici ve üyeleri, Mezopotamyada Yakınlarını Kaybedenler Derneği (MEYA-DER) yöneticileri, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Derneği (Diyar TUHAD-DER) yöneticileri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, insan hakları aktivistleri ile kayıp yakınları katıldı. Eylemde, 1994 yılında Hakkari İli Yüksekova ilçesi Karlı köyü’ne baskın düzenleyen askerler tarafından gözaltına alınan ve 21 yıldır kendisinden bir daha haber alınamayan Mikdat Özeken’i akıbeti soruldu. 
 
Oturma eyleminden önce bir konuşmada bulunan İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, 314 haftadır adalet talebiyle verdikleri mücadelenin haklı bir mücadele olduğunun altını çizerek “ Haklı olduğumuz içinde her platformda sesimizi gür şekilde çıkarabiliyor ve katilleri lanetleyebiliyoruz. Katillere destek verenleri, gizleyenleri ve koruyanları da lanetleyebiliyoruz. Çünkü onlar sevdiklerimizi, arkadaşlarımız, yoldaşlarımızı alıp götürdüler. Çünkü onlar katildirler, çünkü onlar insanlığa karşı suç işlediler” diye konuştu. 
 
İşlenen tüm ‘faili meçhul’ cinayetlerin ve kayıp olaylarının devlet arşivlerinde kayıtlı olduğunu belirten Bilici, ancak hükümetlerin arşivleri açıp olayları aydınlatmak bir yana, olayların faillerini yargı yoluyla koruyarak cezasızlık politikasını hayata geçirdiklerine vurgu yaptı. Hükümetlerin yargı gücünü arkalarına aldıklarını ifade eden Bilici, “Yargı eğer gerçekten bağımsız ise, adaleti sağlama arayışı içersinde ise, bilmeliler ki, insanlık suçlarında zamanaşımını olmaz. Sayın yargıçlar, sayın adalet dağıtıcıları siz hiçbir zaman bu vebalin altından kalkamazsınız. Yirmi yıl önce diri diri yakanlara, diri diri gömenlere, yirmi yıl geçtikten sonra serbestsiniz, helal olsun size diyeceksiniz. Böyle olmaz. Kürdistan’da ve diğer her yerde bu uygulamalarınızı lanetleyeceğiz.” diye belirtti. 
 
Konuşmasında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye getirilişinin 17 yıl dönümünde olduklarını hatırlatan Bilici, “Bizler için, Kürtler için kabul edilemeyecek bir şeydir. Bizler bu komployu ve bu komployu gerçekleştiren uluslar arası güçleri lanetliyoruz. Çünkü barışa el uzattılar, çünkü Kürtlerin haklı taleplerini bastırmaya çalıştılar. Kürtlerin önderi şahsında bu komplonun içersine girdiler. Ama beceremediler. Çünkü Kürtler kendi önderlerinin arkasında durdular” diye konuştu.
 
Bilici’nin konuşması ardından İHD Diyarbakır Şubesi Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayleri Araştırma Komisyonu Üyesi Nigar Kocaman, 1994 yılında Hakkari İli Yüksekova ilçesi Karlı köyü’ne baskın düzenleyen askerler tarafından gözaltına alınan ve 21 yıldır kendisinden bir daha haber alınamayan Mikdat Özeken’i hikayesini ve ailesinin akıbetini ortaya çıkarmak için verdiği mücadeleyi anlattı. Kocaman şunları belirtti: “Kayıp Mikdat Özeken’in kardeşi İrfan Özeken, olaya ilişkin şu beyanlarda bulunur: 27 Eylül 1994 tarihinde Yüksekova Tabur Komutanı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki askerler, Karlı köyüne baskın yaptılar. Baskına Kahraman Bilgiç isimli bir itirafçıyı da katılır. Bu baskın sırasında Yüksekova’dan köye kışlık odun toplamaya giden kardeşim Miktad ve Münir Sarıtaş’ı da yanlarına alırlar. Baskında tüm köylüleri köy meydanında toplarlar. Tabur komutanı köylülere, ‘köyde kimin arabası var’ diye seslenir. 75 yaşlarında Abdulkerim Yurtseven ‘benim Arabam var’ der. Bunun üzerine ‘arabanla PKK’lilere gıda taşıyorsun’ şeklinde itham edilen Yurtseven, askerler tarafından işkenceye maruz kalır. İşkence sırasında Yurtseven’i, köydeki dereye sokup çıkarıyorlardı. Uygulanan ağır işkence nedeniyle kaburga kemikleri ve sırt omurga kemiği kırılmıştı, askerler köyden ayrıldıklarında Abdulkerim Yurtseveri askeri naracın arkasına attılar. Kardeşim Mikdat ve Münir Sarıtaş’ı yanlarına alıp Yüksekova Tabur Komutanlığına götürüyorlar. Abdulkerim Yurtseven yolda yaşamını yitiriyor. Kardeşim ve arkadaşı bu olaya tanık oldukları için konuşmamaları için ağır işkence yapılıyor ve serbest kalmaları durumunda olayı anlatırlar düşüncesiyle taburda infaz ediyorlar. 
 
Annem Tabur Komutanlığı’na giderek, kardeşimi sordu. Anneme, ‘oğlunu Hakkari Tugay Komutanlığına gönderdik’ dediler. Annem, Hakkari Tugay Komutanlığına gitti. 10 gün boyunca komutanlığa giden annemin, vazgeçmediğini görünce ‘Oğlun Yüksekova Tabur komutanlığında’ dediler. Annem tekrar Yüksekova Tabur Komutanlığına gitti. Tabur Komutanı M.Emin Yurdakul anneme ‘oğlunu bu kazanda yakarak öldürdüm. Bir daha gelirsen aynı kazanda seni de yakacam’ diyerek tehdit etti. Annem bunun üzerine,  Yüksekova Cumhuriyet Savcısı’nın yanına gitti ve durumu anlattı. Savcı, M.Emin Yurdakulu telefonla arayarak, ‘hangi hak ve yetkiye dayanarak bu insanları bu muameleye tabi tutuyorsun’ der. Tabur Komutanı ise, ‘sıra sende seninde suyunu ısıtmışım’ der. Bu olaydan bir gün sonra Yüksekova’ya bir heyet geldi. Savcı, o heyetle gittikten sonra geri gelmedi ve tayin oldu. 
 
Daha sonra itirafçı Kahraman Bilgiç, bizden 10 bin Mark karşılığında kardeşimi bize teslim edeceğini söyledi. Parayı temin edip kendisine verdik. Bu parayı verdikten sonra Yüksekova’dan ayrıldı. Davacı olduk. En son  davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdık. AHİM, Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti. 
 
Daha sonra Diyarbakır cezaevinde yatan itirafçı Kahraman Bilgiçle görüştük. Kardeşimi öldürdüklerini itiraf etti. Gömüldüğü yeri söyleyeceğini söyleyeceğini, ancak bizden yine para talebinde bulununca amacının tekrar bizden para koparmak olduğunu anladık ve parayı vermedik.”