BASINA VE KAMUOYUNA
İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2017 Yılı İlk 9 ay İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.
Diyalog dışı çözüm yöntemlerinde ısrarın bir sonucu olarak, bugün bölgemizde toplumsal yaşamı derinden etkileyen korkunç ve acı bir çatışma tablosuyla karşı karşıya bulunmaktayız. 90’lı yıllardan bugüne denenmiş ancak sonuç vermemiş şiddete ve çatışmaya dayalı politikalar, gerisinde can kayıpları bırakıyor, toplumumuzda telafisi imkânsız yaralar açıyor. Neredeyse her gün insanların yaşamını yitirdiği bu süreç, barış ve çözüm umutları da maalesef tükenmiş bulunmaktadır.
İnsan hakları ihlallerinin çatışma ortamının etkisiyle tırmanış gösterdiği yine bu süreçte, hukuk anlayışında ve adalet duygusunda ciddi bir tahribat meydana gelmiş bulunmaktadır. Siyasal iktidarın anti-demokratik uygulamaları karşısında muhalefet gösteren toplumsal kesimler, hapsedilmek veya ekonomik-sosyal haklarından mahrum bırakılmakla tehdit edilmektedir.
Değerli Basın Mensupları;
Hukuk güvenliğinden yoksun ve toplumsal yaşamımızda muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracına dönüşen OHAL, bir yılın ardından 3 ay süreyle bir kez daha uzatılmıştır. Özellikle yayınlanan KHK’lerle düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, ekonomik ve sosyal haklar ile kişi özgürlüğü ve güvenliği bakımdan mağduriyet oluşturan ihlaller ortaya çıkmıştır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin göz ardı edildiği OHAL yönetimi, siyasal iktidarın keyfi uygulamalarına dönüşmüştür. Binlerce kamu çalışanı ve akademisyen, herhangi bir yargı kararı olmaksızın ve hukuki dayanaktan yoksun suçlamalarla ihraç edilmiştir. Basına yönelik ağır baskılar devam etmekte, bugün 152 gazeteci ve medya çalışanı ise halen hapishanelerde tutulmaktadır. Medya ve yayın organları kapatılmakta, gözaltı, tutuklama ve gazetecilerin haber üretmelerine yönelik engelleyici tutumlar devam etmektedir. İfade ve örgütlenme hürriyeti de, Valilikler ve Kaymakamlıklarca alınan yasaklama kararlarıyla kısıtlanmış bulunmaktadır. Diyarbakır, Van, Urfa, Batman gibi bölge illerinde açık hava toplantıları, demokratik gösteri, yürüyüş ve etkinlikler, ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek süresiz veya her ay yenilenerek yasaklanmaktadır. Keyfi ve hukuki dayanağı bulunmayan bu yasaklamalara karşın, anayasanın 34. Maddesinde tanınan hakkın kullanımda ise güvenlik güçleri tarafından sert müdahalelerde bulunulmakta, bu müdahaleler sırasında yurttaşlar yaralanmakta ve gözaltına alınmaktadır.
HDP Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 9 HDP’li ve 1 CHP’li milletvekilli halen hapishanelerde tutuklu bulunmaktadır. Haksız bir biçimde hapishanelerde tutulan vekiller hakkında, onlarca yıla varan hapis cezası istemiyle davalar açılmış, kimi vekiller hapis cezalarına çarptırılmış, kimi vekillerin de vekillikleri düşürülmüştür. Ve şüphesiz vekillerin hapsedilmesini, çatışmaya dayalı siyasal iktidar politikalarından bağımsız olarak düşünemeyeceğimiz gibi, demokratik siyaset kanallarını tıkatan sonuçlara yol açtığını ifade edebiliriz. Yine seçmen iradesine bir müdahale olarak gördüğümüz ve çoğunluğu DBP’li belediyeler olmak üzere kayyım atamaları, süreç içerisinde devam etmiştir. Bugün itibariyle tespit ettiğimiz verilere göre, 102 DBP’li belediyeden 93’üne kayyım atandığını ve 70’i aşkın belediye eş başkanının tutuklu bulunduğunu belirtmek istiyoruz. Kayyım atamaları sonrası belediye çalışanlarının güvenlik soruşturmasından geçirilmesi, açığa alınması, işlerine son verilmesi veya ihraç edilmesi, çalışma hayatının ve iş güvencesinin doğrudan ihlaline yol açmıştır. Yine kayyımlar tarafından hayata geçirilen pek çok uygulamanın, DBP’li belediyelerin toplumsal yaşamda kabul gören hizmet çalışmalarını hedef aldığını ifade etmek isteriz. Özellikle Kürtçe ve farklı dillerdeki tabelaların yerinden sökülmesi, Kürtçe eğitim veren çocuk kreşleri ile eğitim destek evlerinin kapatılması gibi bazı uygulamalara bakıldığında, Kürtçe’nin kamusal alandaki kullanımına yönelik bir tahammülsüzlük olduğu görülmektedir. Kent meydanlarına veya muhtelif yerlere dikilen anıtların yıkılması ve yer isimlerinin değiştirilmesi ise, toplumsal yaşamın ortak belleğine bir müdahale olup, kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir.
Değerli Basın Emekçileri;
Bölgemizde de insan hakları ihlalleri 2017 yılının ilk 9 ayında, artış göstererek devam etmiştir. Sivil yargısız infazlar, işkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır.
Türkiye’de yargı organlarının siyasi söylemlerin etkisinde kaldığı ve tarafsızlığını yitirdiği fikrinin giderek geliştiği bir ortamda, haksız gözaltı ve tutuklamalarda tam hız devam etmektedir. 2017 yılının ilk 9 ayında bölge kentlerinde, tespit edebildiğimiz verilere göre 19’u çocuk 3 bin 278 kişi gözaltına alınmış, 2’si çocuk 715 kişi ise tutuklanmıştır. Yine en az 2 bin 421 ev ve işyerine baskın düzenlendi. Çoğunluğu sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek ve “yasa dışı örgüt üyeliği” “yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” “yasa dışı örgüt propagandası yapmak” gibi suçlamalarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklanmaların, kişi güvenliği ve özgürlüğünün açık bir ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz.
Gözaltında veya gözaltı yerleri dışında, işkence ve kötü muamele vakalarında artış meydana geldiği görülmektedir. Yurttaşların fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kalması kabul edilebilir bir durum olmamakla birlikte, anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını buradan bir kez daha hatırlatmak istiyoruz! Bu insanlık dışı yöntemlere derhal son verilmeli, bu yöntemlere başvuranlar görevlerinden alınmalı ve yargı karşısına çıkarılarak cezalandırılmalıdır. İşkencenin yaygın ve sistematik hak ihlalleri ile gündeme geldiği bir başka konu ise, hapishanelerdir. OHAL ilanı ve uygulama süreciyle paralellik gösteren hapishane ihlalleri, sürgünler, sağlık hakkı, işkence ve kötü muamele, disiplin soruşturmaları, tecrit etme, haberleşme, iletişim, aile görüşü haklarının kısıtlanması, anadili kullanma özgürlüğü gibi konularda açığa çıkmıştır. Hapishanelerdeki mahpusların mektup aracılığıyla ve gerekse de yakınlarının şubemize bizzat yaptıkları başvurularda, mahpusların sevkler sırasında çıplak arama ve fiziki işkence, tek kişilik hücrelerde tecrit etme, kelepçeli tedavi, hastane ve revire çıkarılmama gibi yaşanan mağduriyetleri ifade etmişlerdir.
Ayrıca değinmek istediğimiz bir diğer önemli konu ise, İmralı Hapishanesinde bulunan PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamalarıdır. Hükümlü mahpus statüsünde bulunan Öcalan’ın, ailesi ve avukatları ile görüştürülmemesi insan hakları ihlalidir. Hapishanelerde kişiye özgü uygulamalar, dünyanın hiçbir yerinde insan hakları anlayışı ve insancıl hukukla bağdaşmayan bir durumdur. Bu nedenle, tecrit uygulamalarına bir an önce son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.
Değerli Basın Mensupları;
Kadınlara yönelik şiddet ve katliamlar, 2017 yılının ilk 9 ayında da bölge kentlerinde devam etti. Toplumsal yaşamımızda, kadınların sözüne, yaşam biçimine tahakküm kurmanın bir tezahürü olarak karşımıza çıkan erkek şiddeti sonucu bölgemizde 9 ayda 34 kadın katledildi, 9 kadın da intihar etti. Yine şiddet sonucu 36 kadın yaralandı, 6’sı cinsel saldırıya maruz kalırken, 5’i de seks işçiliği yapmaya zorlandı.
Aynı şekilde çocuklara yönelik şiddet ve hak ihlalleri, bu süre içerisinde devam etti. Şiddet sonucu katledilen çocukların yanı sıra yurt, okul gibi kapalı kurumlar başta olmak üzere toplumsal yaşamda çocuklara yönelik artış gösteren cinsel istismar vakaları dikkat çekmektedir. Yine çatışmalı ortamların varlık gösterdiği bölgelerde sahipsiz bırakılan patlayıcılar sonucu da, çocukların yaralanmalarına ve yaşamlarını yitirişine hala tanıklık ediyoruz. Bu yılın 9 ayındaki verilere baktığımızda, şiddet sonucu 8 çocuk katledilirken, 6 çocuk da intihar etti. 2 çocuk seks işçiliği yapmaya zorlanırken, 90 çocuk ise cinsel istismara maruz kaldı.
OHAL uygulamaları ve çatışmalı ortam nedeniyle bir başka hak ihlaline yol açan konu ise, askeri operasyonlardan kaynaklı yaşanan ihlaller, özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasakları ilanları oldu. Kırsal yerleşim bölgelerini de kapsamına alan yüzlerce bölge askeri operasyonlar yapılacağı gerekçesiyle özel güvenlik bölgeleri ilan edilmiş, yine pek çok kez sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Yasakların ilan edildiği kırsal yerleşim alanlarında yaşayan yurttaşlar, doğal ve rutin hayat akışını sürdürememekte ve mağduriyetler yaşamaktadır. Kırsal araziler ve ormanlık bölgelerde çıkan yangınlarda, maddi kayıplar meydana gelmiştir. Askeri operasyonlar sırasında güvenlik güçleri tarafından yerleşim alanlarına yapılan baskınlarda ise, sivil yurttaşlara işkence ve kötü muamelede bulunulmuş, haksız gözaltı işlemleri gerçekleşmiştir.
Değerli Basın Mensupları;
Biz insan hakları savunucuları; bölgemizde ve ülkemizde çatışma, savaş istemiyoruz. Çünkü insanların yaşamlarını yitirmelerine, işkence görmelerine, haksız yere hapsedilmelerine tanıklık etmek istemiyor, çocuklarımızın güven içinde büyüyebildiği ve geleceğe emin adımlarla ilerleyebildiği bir hayat istiyoruz.
Bu temelde, insan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan OHAL’in bir an önce kaldırılması talebinde bulunuyor, çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesi umuyoruz. Her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunuyor ve özgürlüklerle dolu, onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ