İHD 19. Genel Kurulu başladı

03.11.2018

ANKARA - 3-4 Kasım günlerinde sürecek olan İHD 19. Genel Kurulu başladı. Genel Kurula hitap eden Eş Genel Başkan Öztürk Türkdoğan, "Koşullar ne kadar kötü olursa olsun, iktidar ne kadar kendini yaşatmaya çalışırsa çalışsın, halklar kazanacak" dedi. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi'nin 3-4 Kasım günlerinde sürecek olan 19'uncu Olağan Genel Kurulu Hacı Bayram Veli Kültür ve Dayanışma Merkezi’nin Konferans Salonu'nda başladı. Genel kurulun yapıldığı salona, “Kalıcı OHAL düzenine hayır”, “Tecrit işkencedir işkenceye son”, “Mülteci sığınmacı göçmenlerin insan hakları vardır” ve “Bu toprakların barışa ihtiyacı var barış hemen şimdi” yazılı pankartlar asıldı. Genel Kurula delegelerin yanı sıra, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ve milletvekilleri,Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) Başkanı Dimitris Christopoulos ve Avrupa Akdeniz İnsan Hakları Ağı (EuroMed Rights) Başkanı Wadih Al,  Hollanda Elçisi Jan Willem Scholten, Danimarka elçisi Katrine Thorup, İsveç’ten gazeteci Jookim Medin, Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, sivil toplum örgütü temsilcileri ve Cumartesi Anneleri katıldı. 
 
İnsan hakları mücadelesinde yaşamını yitirenler adına yapılan saygı duruşundan ardından divan başkanlığına seçilen Akın Birdal, açılış konuşması yaptı. 
 
'Tekçiliğe dayalı otoriter bir rejim süreci yaşıyoruz'
 
Genel Kurula hitap eden Eş Genel Başkan Öztürk Türdoğan, "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 70'inci yılında maalesef Türkiye ve dünyada insan haklarının araçsallaştığı bir dönemi yaşıyoruz. 32 yıl sonra yeniden katı ve otoriter dönemde insan haklarını savunuyoruz. İnsan haklarını savunmaya devam edeceğiz. 32 yıldır insan haklarını ve demokrasiyi hatırlatmaya nasıl devam ettiysek bundan sonra da, mücadele etmeye devam edeceğiz" dedi. Görev yaptıkları 2 yıl boyunca OHAL rejiminde bir süreç geçirdiklerini hatırlatan Türkdoğan, "OHAL'in uygulandığı dönemde Türkiye rejimi değişmiş, otoriter başkanlık rejimi getirilmiştir. AKP, Türk ulus devletinin resmi ideolojisini yaşatmaya devam etmektedir" diye konuştu. 
 
2013 yılında başlayan diyalog sürecini 2015 yılında sona erdiğini anımsatan Türkdoğan, şunları dile getirdi: "Türkiye hem içerde hem de dışarıda savaş içerisindedir. Özellikle Suriye'de Türkiye eliyle bir savaş yapılmaktadır. Bu savaş ile birlikte yeniden tekçiliğe dayalı otoriter bir rejim süreci yaşıyoruz. Tüm bunlara karşı demokrasi güçlerinin mücadelesi önemlidir ve bu noktada da her zaman yanlarında olduğumuz demokrasi güçlerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Koşullar ne kadar kötü olursa olsun, iktidar ne kadar kendini yaşatmaya çalışırsa çalışsın, halklar kazanacak."
 
'Geçmişle yüzleşen yeni bir anayasaya ihtiyaç var'
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) tutumunu da eleştiren Türkdoğan, şöyle devam etti: "Türkiye'nin Irak ve Suriye'de gerçekleştirdiği insan hakları ihlaline ilişkin siyasi baskı oluşturulmamıştır. Kapitalist modernite kurduğu insan hakları kurumunu korumaktan aciz olmuştur. Türkiye, Ortadoğu'daki Efrin'den ve Şehba'dan geri çekilmeli, iyi ilişkiler kurmalıdır. Türkiye Anayasal, sosyal siyasal kriz içerisindedir. Gerçek bir çözüm süreci ile birlikte yeni bir Anayasa'ya ihtiyaç vardır. Anayasa talebimiz geçmişle yüzleşme ile ele alınmalıdır. Özellikle Ermeni ve Dersim Soykırımının kabul edilmesi noktasında ısrarımız devam edecektir." 
 
'Öcalan üzerindeki katı tecrit sona erdirilmelidir'
 
Türkdoğan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Siyasi iktidar OHAL'i 3 yıllığına uzattı. Türkiye hale OHAL ile yönetiliyor. Önceden hiç değilse 3 ayda bir Meclis karar veriyordu şimdi ise 3 yıl OHAL var. Bu dönemde devam eden silahlı çatışmalarda, işkencelerde artış yaşanmıştır. Cezaevlerinde de işkenceler üst aşamaya ulaşmıştır. İHD olarak bu dönemde işkence ve kötü muameleye yönelik mücadelemizi bu dönemde daha fazla sürdürdük. İmralı hapishanesinden bahsetmeden olmaz. Abdullah Öcalan katı bir tecrit altında. Katı tecridin sona erdirilmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. Siyaset yapma hakkı, toplantı gösteri hakkında çok fazla ihlal vardır ve bu baskı yargı eliyle yapılmaktadır. DBP'li 94 belediyeye el konulması, seçilmişlerin cezaevlerine atılması Kürt halkının iradesine yönelik yapılmıştır. Seçilmiş belediye başkanlarının serbest bırakılması gerekir. Milletvekillerinin tutuklu olması kabul edilemez. Leyla Güven'in hala tutuklu bulunması ayrımcılık ve ötekileşmenin devam ettiğini gösterir."
 
Ardından İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin söz aldı. Keskin, insan hakları mücadelesinin her zaman yitirilenlere karşı bir borç olarak nitelendirdiklerini belirterek, “Hiç bitmeyecek bir mücadele. Hepsinin ismini anamam ama daha geçen Genel Kurul’da birlikte olduğumuz Muhterem’e, Musa amcaya, Vedat Aydın’a olan borcumuzu unutabilir miyiz? Hiçbir zaman bu mücadeleyi bırakmayacağız. Biz hep çok zor bir süreç yaşıyoruz” dedi.
 
'Derin bir yapı AKP ile uzlaştı'
 
Keskin, şunları söyledi: “Her dönem zordur ama bu sefer ki biraz farklı. Türkiye’de her zaman şunu çok iyi bilirdik; bir görünümdeki devlet bir de gerçek devlet vardı. Biz o zamanlar insan hakları ihlalinin en fazla yaşandığı Kürdistan’a giden tek kurumduk. Gerçekten bugün hala akademisyenler 90’lar üzerine çalışma yapabiliyorlarsa İHD sayesindedir. İHD’nin raporları sayesindedir. O zaman her hak ihlali için gittiğimizde şöyle bir şeyle karşılaşırdık: Bakanlar bize; ‘Bizim de haberimiz yok' derlerdi. Ama şimdi durum böyle değil. O dönem derin devlete biat eden hükümetler vardı. Ama şimdi AKP ile birlikte şekillenen bir yapı var. Özelikle cemaatin tasfiyesinin ardından bu derin yapı ile Erdoğan ve AKP ciddi bir uzlaşmaya gitti. Biz bu derin uzlaşmayı çok net tespit etmek zorundayız. O nedenle işimiz biraz daha zor. İnsan hakları mücadelesin en güzel yanı şu; Biat etmemek insana ciddi bir konfor sağlıyor. Ben haklıydım demek insana ciddi güç veriyor. Biz zor zamanlarda dahi biat etmedik. Tüm kurumları kapattılar. Bizi kapatamadılar. Bizim böyle bir gücümüz var. Askeri darbeye kafa tutan tek kurumuz. O nedenle gücümüzü bilelim. Çok zor bir süreçteyiz. Özellikle ifade özgürlüğünün yerlerde sürüklendiği başka bir süreç yaşamamıştık. Daha önce yaşadığımız bir baskı da ekonomik baskı. İnsanlar işlerinden atıldı, bir çok dergi gazete kapandı. O yüzden farklı bir süreçteyiz. Kesinlikle geçmişle hesaplaşmadan yeni bir sürece girmemiz mümkün değil. Bu yüzyılın ilk büyük suçu bu coğrafyada işlendi. 1915 Ermeni, Süryani, Hıristiyan  halkları katledildi. Cumhuriyet'ten bahsediyoruz. Bu bir devrim değil. O yüzden bu Cumhuriyet'in handikaplarını yaşıyoruz. Bu totaliter yapı halkı da dayattığı resmi ideolojisi ile kendisine benzetmiş durumda."
 
Muhalefet örgütlerinin de kendi içinde çifte standart bakış açısı ürettiğini söyleyen Keskin, "Örneğin İstanbul’da geçtiğimiz yaz bir kadın şort giydiği için saldırıya uğradı. Bütün kadınlar ayağa kalktık. Ama çok yakın bir dönemde çırılçıplak bedeni teşhir edilen Ekin Wan’a karşı aynı tepki gösterilmedi. Biz İHD olarak bu çifte standardı da eleştiriyoruz. Egemene hala benzediğimizi kabul etmek zorundayız. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Kendi içimizde demokratikleştirmemiz gerekiyor. Kurum olarak ben ne kadar ‘militar bir yapının karşısındayım’ tüm bunları cevaplandırırsak kendi demokratikleştiririz" ifadelerini kullandı. 
 
Genel Kurul konukların konuşmalarıyla devam ediyor...