“Zorla kaybetme uygulamaları, sistematik bir şiddet yöntemidir” 

18.05.2019

DİYARBAKIR - İHD Diyarbakır Şubesi ve Kayıp yakınları tarafından ‘Kayıplar Bulunsun Failler yargılansın’ sloganıyla gerçekleştirilen oturma eylemlerinin 536’ncısı gerçekleştirildi. Eylemde, 1994 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınmayan İkram İpek, Servet İpek ve Seyithan Yolur’un akıbeti soruldu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla her hafta düzenlenen oturma eylemlerinin 536’ncısı, Valiliğin kayıp eylemlerini 37 haftadır yasaklayan keyfi ve hukuk dışı kararı nedeniyle İHD Diyarbakır Şube binasında gerçekleştirildi. Şube binasında gerçekleşen ve kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme İHD Diyarbakır Şube yönetici ve üyeleri, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği üyeleri, Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyeleri, CHP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın, Dicle Üniversitesi Barış Akademisyenleri, Amed İhraçlar Platformu Üyeleri, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1994 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınmayan İkram İpek, Servet İpek ve Seyithan Yolur’un akıbeti soruldu.

“Paramiliter güçlerin fiilleriyle ağır insan hakları ihlalleri meydana gelmiştir”

17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası nedeniyle İHD ve TİHV tarafından hazırlanan ortak basın okuyan İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi ve Kayıp Komisyonu Üyesi Hasan Yalçın,  “Zorla kaybettirme uygulamaları, özellikle savaş ve iç çatışma ortamında devletin ve devlet adına hareket eden bir takım oluşumların belli muhalif kesimleri sindirmek, yok etmek amacıyla ortaya koyduğu sistematik bir şiddet yöntemi olarak bilinmektedir. Yakın tarihimizde birçok Latin Amerika ülkesi ile Güney Afrika, Sri Lanka, Filipinler, Irak, Suriye gibi ülkelerde devletlerin veya devlet adına hareket eden bir takım paramiliter güçlerin fiilleriyle gözaltında zorla kaybettirme gibi ağır insan hakları ihlalleri meydana gelmiştir.” diye belirtti.  

Açıklamadan satır başları şöyle: 

“Yine Türkiye’de ve özelde bölgemizde 35 yılı aşkın süredir yaşanan savaş ve yoğun çatışmalar ortamında devlet ve devlet ile bağlantılı bir takım güçler tarafından gözaltında zorla kaybedilmeler, faili meçhuller ve yargısız infazlar gerçekleştirildi. Bu ağır insan hakları ihlallerine dair kayıp yakınlarının devlet nezdinde yapmış olduğu tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı, zorla kaybedilenlerin akıbeti ortaya çıkartılmadı ve failler cezasızlık zırhıyla korunup yargı erki tarafından tüm kamuoyunun gözü önünde aklandı.”

“Zorla kaybettirme uygulamaları ile yaşanan ağır insan hakları ihlallerine ilişkin devlet ve siyasal iktidarlar, bugüne kadar sorumluklarını kabul etmedikleri gibi kayıp yakınlarının adalet ve hakikat talepli barışçıl eylemlerini bugün de yasaklamakta, faillerin yargılanması için yürüttüğümüz mücadelemizde çeşitli engeller çıkartmaktadır. “

“Sistematik bir cezasızlık yürürlüğe konulmuştur”

“Gözaltında kaybetmeler bu kadar yaygın ve sistematik bir biçimde işlenmesine rağmen, zorla kaybettirmelere ilişkin yargı makamları tarafından etkili soruşturmalar yapılmamış, dosyalar raflarda bekletilmek suretiyle sürüncemede bırakılmış, birçoğu da zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Bu haliyle adeta sistematik bir cezasızlık politikası yürürlüğe konulmuştur.”

“Zorla kaybettirme uygulamaları, Türkiye’nin yüzleşmesi gereken bir gerçekliktir. 24 Nisan 1915’te İstanbul’da 250 Ermeni aydınının evlerinden zorla gözaltına alınıp ardından ölüm yolculuğuna çıkartılması bu gerçekliğin ilk somut örnekleri olarak tarihe kazınmıştır. Yine 1937-38’de Dersim’de yaşanan katliamlarda Dersim çocuklarının ailelerinden kopartılarak zorla kaybedilmeleri bu gerçekliğin devamı niteliğindedir. Ülkemizde devlet ve siyasal iktidarlar geçmişte yaşanan bu ağır insan hakları ihlalleri ile yüzleşmediklerinden ve hakikatleri ortaya çıkartmadıklarından gözaltında zorla kaybettirme uygulamaları devam etmektedir. Dolayısıyla biz insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak bir kez daha vurgulamak isteriz ki kalıcı toplumsal bir uzlaşma ve barışın tesisi ancak geçmişle yüzleşmekten, hakikatleri ortaya çıkartmaktan geçmektedir. Hakikatler ortaya çıkartılmadan ve geçmişle yüzleşmeden sokakta, meydanlarda, adliye önlerinde kayıplarını aramaktan vazgeçmeyen kayıp yakınlarının bitmeyen yas süreci sona ermeyecek ve bu acı herkesi rahatsız etmeye devam edecektir.”

“Diyarbakır’da valilik tarafından gözaltında zorla kaybedilmelere dair tüm eylem ve etkinliklerin 1 Eylül 2018 Dünya Barış Gününden bu yana süresiz bir şekilde yasaklanması nedeniyle, her hafta kesintisiz devam eden oturma eylemleri İHD Diyarbakır Şube binasında sürdürülmektedir. Devlet yetkililerin bu hukuk dışı ve keyfi yasaklamaları kayıp gerçeği ile ilgili siyasal tutumlarını açık bir şekilde aksettirmektedir. Biz kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları olarak keyfi ve hukuk dışı yasaklamaların bir anlam ifade etmediğini bugüne kadar devam eden kararlı mücadelemiz ile herkese anlatmaya çalıştık.”

Talepler

 “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası” nedeniyle hükümet yetkililerine çağrıda bulunan Yalçın, şu taleplerde bulundu: 

*Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması gerekmektedir.
*Hükümeti, "BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme”ni imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.
* Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsüne taraf olması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.
*Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz.
*Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep ediyoruz.  

Gözaltında kaybedilen 3 kişinin akıbeti soruldu

Ardından da İHD Diyarbakır Şubesi Yöneticisi ve Kayıp Komisyonu Üyesi Adnan Örhan, 1994 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınmayan İkram İpek, Servet İpek ve Seyithan Yolur’un hikayesini anlattı. Örhan, şunları belirtti: “Ailenin anlatımlarına göre; 18 Mayıs 1994 Tarihinde Turallı Köyü Çaylarbaşı mezrasına askerler korucular tank ve panzerlerle bir baskın düzenlediler. Sabah saat 08.30 sıralarında yapılan baskında, tüm Mezra halkını okul meydanına topladıktan sonra evleri ve ahırları içinde bulunan hayvanları çıkarmadan ateşe verdiler. Daha sonra Seyithan Yolur, Servet İpek, İkram İpek, Abdülkerim Yolur, Sait Yolur ve Mehmet Nuri Yolur’u aynı araca bindirip Lice ilçesine doğru götürdüler. Gözaltına alınanlardan Abdulkerim, Sait ve Mehmet Nuri Yolur, Jandarma’ya götürüldüklerini ve geceyi nezarethanede geçirdiklerini, ertesi sabah da serbest bırakıldıklarını söylediler.” Diğer 3 kişinin ise Yatılı Bölge Okulundaki askeri birliğe götürüldüklerini söyleyen Örhan, ailenin tüm girişimlerine rağmen İkram İpek, Servet İpek ve Seyithan Yolur’an bir daha haber alınamadığını belirtti.

Seyithan Yolur’un annesi: Çocuğumun hakkını arayacağım

Daha sonra söz alan kayıp Seyithan Yolur’un annesi Aynur Yolur, çocuğunun gözaltına alındığını ve ifadesinin alındıktan sonra bırakılacağını ancak bırakılmadığı söyleyerek, “Çocuğumun hakkını arayacağım” dedi. Daha sonra konuşan kayıplar İkram ve Servet İpek’in kuzeni Aziz İpek ise, kayıp kuzenlerinin hikayesini anlattı. 

Yapılan konuşmaların ardından tüm kayıplar için oturma eylemi gerçekleştirildi.