ZIRHLI ARAÇLARIN ÇARPMALARI SONUCU MEYDANA GELEN YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ARAŞTIRMA RAPORU'na ilişkin değerlendirme

19.07.2019

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 35 yıldır süre gelen ve halen devam etmekte olan savaş ve düşük yoğunluklu çatışma hali, gerisinde ağır ve onarımı güç bir toplumsal tahribat oluşturmuştur. Gayrı resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği ifade edilen bu süreçte, ağır insan hakları ihlalleri de şiddet ortamının etkisiyle meydana geldi ve sürekli sistematik bir artış gösterdi.

Sivil hayatı ve insanların yaşam haklarını doğrudan ve dolaylı olarak etkisi altına alan ve tehdit eden silahlı çatışma ortamında, bu anlamda pek çok ve kategorik konularda insan hakları ihlalleri meydana gelmiştir. Hayatın olağan akışını etkiyen silahlı çatışma ortamının yarattığı bu ihlallerden biri de, kentlerin yerleşim bölgelerinde güvenlik amacıyla bulundurulan askeri veya polisiye zırhlı araçların kullanımı sonucu meydana gelen yaşam hakkı ihlalleri olmuştur. Bu konuda hazırlamış olduğumuz araştırma raporumuzda, son 10 yılın (2008-2018) verilerini derleyerek, ortaya çıkan ihlallerin boyutlarını ve nedenlerini tespit etmeye çalıştık.

Raporumuzda yer alan verilere göre, son 10 yılda en az 63 zırhlı araç çarpması olayı gerçekleşti. 63 vakanın sonucunda; 16’sı çocuk ve 6’sı kadın olmak üzere toplamda 36 yurttaş hayatını kaybetti. Bu olaylarda yaralanan 85 yurttaştan kimileri ise, fiziksel kayıplarla yaşamını sürdürmek durumunda bırakıldı. Meydana gelen ölüm ve yaralanmaların en çok çocuk ve yaşlı yetişkinleri etkilediği görülüyor.
Yaygın bir hal almış olması nedeniyle araştırma ihtiyacı duyduğumuz zırhlı araç çarpmaları olağan bir kaza mı? Yoksa resmi hata ve ihmallerin bir sonucu mu? Raporumuzda bu sorulara yanıt bularak, tespit oluşturmaya çalıştık.

Zırhlı araçlar; kullanım amacına göre farklı boyutlar ve özelliklere sahiptir. Yüksekliği, genişliği ve sivil araçların aksine uzun süreli kullanım deneyimine bağlı olan zırhlı araçların, kent trafiğine uyumluluğuna dair ulaşılmış olumlu tespitler var mıdır? Varsa bile kamuoyunca bilinmemektedir.

Dava konusu olmuş bazı zırhlı araç çapması olaylarında, sanık olarak yargılanan kolluk kuvvetlerinin savunmaları ise hayli ilginç ve kent trafiğine uyumluluğu tespitine varmak açısından oldukça ön açıcıdır. Mesela;

  • 14 Haziran 2017 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesinde zırhlı aracın çarparak öldürdüğü Pakize Hazar davasında, olay sırasında zırhlı araçta bulunan bir askerin “zırhlı araçların patlamaya dayanıklı olan araçtan dışarıdaki sesin kolay kolay duyulmadığını, ancak çok yakında ve yüksek sesle bağırılması durumunda bu sesin duyulacağı” şeklinde beyanlarda bulunması, 
  • 27 Nisan 2016 tarihinde Diyarbakır kent merkezi Gevran Caddesi’nde askeri zırhlı aracın çarparak öldürdüğü 55 yaşındaki Hatun Elhuman davasında, sanık kolluk kuvvetinin avukatı "Söz konusu olayın gerçekleşmesinde müvekkilim kusurlu değildir. Buradaki olay tamamen yayanın ağır kusurundan kaynaklanmaktadır. 2.50 metre ön cam yüksekliği olan kirpi aracını kullanan müvekkilimin maktulü görmesi beklenemez. Maktul aracın kör noktasından gelmektedir. Biz ATK raporunu kabul etmiyoruz.” şeklinde yapmış olduğu müdafi savunması,

Zırhlı araçların kent trafiğinde kullanımını olanaksız kıldığını göstermekte, uygunluğunun ihmalleri ve ihlalleri yüksek oranda ortaya çıkarma olasılığına sahip olduğunu göstermektedir. 
Zırhlı araçların, sivil araçlarla kıyaslandığında fonksiyonel olarak sürüş ve manevra kabiliyeti açısından daha etkin bir tecrübe ve beceri gerektirdiği, ancak zırhlı araç sürücülerinin kolluk kuvveti olması ve eğitim sürecine tabi olup olmadıklarına dair yeterli ve güçlü bilgiler kamuoyu tarafından bilinmemektedir. Zira,

  • 3 Mayıs 2017 tarihinde Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Karşıyaka mahallesinde, gece saatlerinde bir evin duvarının delmesi sonucu, 7 yaşındaki Muhammed ve 6 yaşındaki Furkan Yıldırım kardeşlerin ezilerek öldüğü davada, sanık olarak yargılanan kolluk görevlisinin zırhlı araç sürücü belgesine sahip olmadığı, ancak buna rağmen zırhlı aracı kullanmakla görevlendirdiği anlaşılmıştır. 

Burada dikkat çekmek istediğimiz husus şudur ki; yerleşim alanlarında güvenlik amacıyla bulundurulan zırhlı araçların kullanımına ilişkin, zırhlı araçların kullanımından sorumlu resmi kuruluşların ve kullanıcı kolluk personelinin, kullanımından doğabilecek olası risklere ve ihlallere karşı önleyici tedbirler almadıkları, özensiz ve keyfi davrandıklarıdır. 

Her ne kadar raporumuzu, zırhlı araçların sivil araçlara veya yayalara çarpması sonucunda meydana gelen yaşam hakkı ihlalleri ile sınırlandırılmışsak da, dikkatsiz ve özensiz kullanımından kaynaklı yaşam hakkı ihlallerine yol açtıkları bilinmektedir. Bunlara ilişkin birkaç örnek verecek olursak;
 

  • 15 Kasım 2015 tarihide Mardin’in Nusaybin ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında Selamet Yeşilmen isimli hamile bir kadın, evinin önünde kobra tipi zırhlı araçtan açılan ateş sonucu vurularak hayatını kaybetti. 
  • 19 Şubat 2016 tarihinde Mardin’in Nusaybin ilçesi Çağ Çağ Caddesi üzerinde nöbet tutan zırhlı araçtan açılan ateş sonucu 59 yaşındaki Dılşa Ak isimli kadın vuralarak hayatını kaybetti. Olaya ilişkin Valilik tarafından yapılan açıklamada, zırhlı aracın teknik bir arıza nedeniyle ateşleme mekanizması harekete geçtiği belirtildi. 
  • 30 Ağustos 2016 tarihinde Van merkez İpekyolu ilçesine bağlı Hacıbekir Mahallesi'nde evinin bahçesinde otururken zırhlı araçtan etrafa açılan ateş sonucu başından vurulan 17 yaşındaki Mustafa Duman isimli çocuk yaşamını yitirdi. 
  • 8 Ekim 2016 tarihinde Hakkari’nin Yüksekova ilçesi çarşı merkezinde devriye görevi yapan Kobra tipi zırhlı araçtan açılan ateş sonucu Aydın Tümen, Serhat Buldan, Rahmi Sefalı ve Nejdet İşözü isimli yurttaşlar yaşamını yitirdi. 

Bu olayların faillerinin açılan soruşturma ve/veya davalarda az bir ceza alması veya beraat edilmesi sonucu, yargısal süreçlerin adeta bir cezasızlığın tezahürü olarak karşımıza çıkması, aynı zamanda bu olayların faillerini cesaretlendirmekte ve hukuki bir yaptırımla karşı karşıya bulunmayacakları güveni kazandırmaktadır. Olaylar böylelikle yaygınlık kazanmakta ve olayların zırhlı araç sürücülerinin kent trafiğinde düzensiz ve keyfi bir tavır içerisinde bulunmalarına yol açmaktadır. 

Hukukun üstünlüğü ilkesi, fail/failler kim olursa olsun hesap verilebilirliğinin koşullarını yasal güvencelerle sağlamak, mağdurların adalet talebini karşılamak ve ihlallerin gerçekleşmesini engellemekle mümkündür.  Mevcut hukuk düzeni içerisinde kendini yasal, yargısal, idari ve fiili her alanda dokunulmazlık mekanizmalarıyla gösteren cezasızlık politikası, yalnızca mağdurları değil, toplumun tüm kesimlerini ve demokrasiyi olumsuz bir şekilde etkilemektedir. 

Zırhlı araçların yerleşim mekânlarında kullanımının artırılması ve hukuki-idari denetimden yoksun bir şekilde kullanılması sonucunda gerçekleşen olaylar, tüm hatları ve niteliği ile bir suç teşkil etmesine karşın fail/faillerin yasama, yürütme ya da yargı birimleri tarafından doğrudan ya da kanun hükümleri kullanılarak yargılamadan muaf kılınması veya olması gerekenden daha az cezaya mahkûm edilmesi sağlanıyor.

Zırhlı araç çarpması nedeni ile hazırlanan dosyalarda, idari ve adli soruşturmaların eksik, yanlı ve fail/failler konumundaki kolluk birimini aklayacak şekilde, bilgilerin yine ilgili kolluktan temin edilerek oluşturulduğuna rastlanılmıştır. Soruşturma makamlarının eylemin oluşumundan itibaren,  zırhlı aracın sürücüsü kamu görevlisinin görevi icrasında gerçekleşen trafik kazası ön kabulü ile hareket ettikleri görülmüştür. 

Zırhlı aracın çarpması neticesinde eylemin gerçekleşmesi ile birlikte olayın olduğu yerin en üst düzey idari ve adli amirinin kamuoyunu yanıltan ve çoğunlukla olayı kriminalize eden açıklamalar yaptıkları görülmektedir. Soruşturma işlemi yapan adli ve idari birimlerin üst düzey kamu görevlilerinin açıklamaları doğrultusunda işlem yaptıkları gözlemlenmiştir.  Hakeza yaşamını yitirenlere, yaralananlara yönelik soruşturma işlemi başlanılmaksızın, delil, bulgular toplanılıp incelenmeksizin kişilere örgüt üyesi, örgüt adına eylem yapan vb suçlamalar yöneltildiği gözlemlenmiştir. Yaşamını yitiren veya yaralanan kişi suçlu gösterilmeye çalışılarak yargılama yönlendirilmeye,  etkilenilmeye çalışılmıştır.   

Uzun süren ceza soruşturma safhatında işlemlerin başkaca uzman adli kolluk birimince yürütülmesi gerekirken, çoğunlukla fail olan kolluk birimince yürütüldüğü gözlenmiştir. Yargılanmaları için üst düzey idari amirlerinin izin verilmediği kamu görevlilelerinin, amirleri tarafından kovuşturma açılan nadir dosyalarda da cezanın hükmün açıklanmasının geri bırakılması, infazın ertelenmesi, adli para cezasına çevrilmesi gibi yöntemlerle çektirilmemesi halleri gözlemlenmiştir. 

Ülkemizde uzun yıllardır devam eden silahlı çatışma ortamı ve bu ortamın yarattığı hallerin sivil hayata sirayet eden tehlikeli etkilerine dikkat çekmeye çalıştığımız bu raporla amacımız, yaygın bir hal alan zırhlı araç çarpması vakalarının önlenmesine dair tedbirlerin geliştirilmesini sağlamaktır. Yaşam hakkının kutsal olduğuna inanan ve bunu her fırsatta ifade eden insan hakları savunucuları olarak bizler; yaşam hakkının tehdit altında olduğu her konu ve durumla ilgili, raporlama ve tespit çalışmalarımızı sürdürerek kamuoyunu bilgilendirmeye ve yaşam hakkına saygıyı korumaya ve geliştirmeye devam edeceğiz. 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD) DİYARBAKIR ŞUBESİ