MAHPUSLARIN HASTA HAKKI KORUNMALIDIR- 26 Ekim Hasta Hakları Günü'ne ilişkin Açıklama

26.10.2019

26 Ekim Hasta Hakları günü olarak anılmaktadır. Hasta Haklarının ilk kez 1981 yılında Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulunda yayınlanan Lizbon Bildirgesi ile vurgulanmış, 1995 yılında gerçekleştirilen 47. Kurultay’da değişikliği uğramış, 2005 yılında ise gözden geçirilip düzeltilmiştir. “Hasta Hakları Günü” ülkemiz de 1998 yılında kabul edilmiştir. 

Lizbon Bildirgesi her insanın ayrımcılık görmeksizin yeterli tıbbi bakım hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca, Bildirge nitelikli tıbbi bakım hakkı, seçim yapma özgürlüğü, kendi kaderini belirleme hakkı, hastanın isteğine karşın yapılan girişimler, bilgilendirilme hakkı, gizlilik hakkı, onuruna ve özel yaşamına saygı talep etme hakkı gibi konuları kapsamaktadır. Öncelikle, Lizbon Bildirgesi’nin İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu olarak çalışma alanımız kapsamında takip ettiğimiz hasta mahpusların hakları bakımından yol gösterici nitelikte olduğunu vurgulamak isteriz.

Türkiye cezaevlerinde yaklaşık 280 bin mahpus bulunmaktadır. Mevcut hali ile toplam 220 bin kapasiteli cezaevlerinde bugün 280 bin mahpusun kalıyor olması mahpusların sağlık hakkı açısından başlı başına bir sorunudur. Türkiye hapishanelerinde tespitlerimize göre 457’si ağır olma üzere 1334 hasta mahpus bulunmaktadır. Bu sayının çok daha fazla olduğunu biliyoruz, ancak; Adalet Bakanlığı ilgili verileri kamuoyu ile son dönemde paylaşmamaktadır. 
Aşırı kalabalık koğuşlar, sağlığa erişim hakkının engellenmesi, tek kişilik insanlık onuruna aykırı nakil araçları, kelepçeli muayene, revire geç çıkarılmaları, hastane sevklerinin ya geç yapılması ya da hiç yapılamaması, yetersiz iaşe bedelleri, ısıtılmayan ve havalandırılmayan koğuşlar, gün ışığından yeterince faydalandırılmaması, hapishanelerde yeterli doktor ve sağlık personeli bulundurulmaması, diyet yemeklerinin verilmemesi, temiz suya erişimde yaşanan problemler, atak geçirmesi riski yüksek ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpusları tek kişilik yerlerde tutulması vb. maddi problemleri içeren uygulamalar hasta mahpusların yaşam hakkının ihlal edilmesine yol açabilecek uygulamalar arasında yer almaktadır. Ayrıca, mahpuslar bu uygulamalar nedeniyle ile kronik hastalıklarla baş başa kalabilmekte, tedavileri gerektiği gibi yapılamadığında çoklu hastalıklara yakalanabilmektedir.  

Mahpusların hasta haklarına ilişkin bir diğer konu ise tedavileri gerektiği gibi yapılmayan mahpusların hapishanelerde yaşamını yitirmesi. Tespit edebildiğimiz kadarıyla 2017 yılın başından 6 Ekim 2019 tarihine kadar hapishanelerde 44 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. (Adalet Bakanlığı bu konudaki verileri de bizlerle veya kamuoyu ile paylaşmamaktadır.) Yaşamını yitiren 44 mahpustan 19’u kalp krizi gibi anında müdahale edilmesi gereken bir hastalık nedeniyle vefat etmiştir. Hastanelerde haftada 2 gün ve yarım gün gelen bir doktor ve kısıtlı tutulan personel ve teçhizat imkânlarıyla ölümlere adeta davetiye çıkarılmaktadır.  Ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmemeleri cezaevlerinde trajik sonuçlara yok açmakta ve birçok ölüm meydana gelmektedir. Kanser hastaları, kalp hastaları gibi riski yüksek ve cezaevinde kalması mümkün olamayan mahpusların tahliye edilmeleri 24.01.2013 tarihinde 2013 yılında İnfaz Yasası’nın “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlığını taşıyan 16’ncı maddesinde yapılan değişiklik ile “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”  denilerek toplum güvenliği kıstasını getirerek hasta mahpusların tahliyelerine engel olunmuştur. Adli Tıp Kurumu tahliye kararlarını siyasi bir tutum izleyerek vermiyor. Tam teşekküllü hastanelerin vermiş oldukları raporlar Adli Tıp Kurumu tarafından kabul görmüyor. 

Kapatılmak doğası gereği bireye eza ve acı duygusu verir. Bireyin kendi hakkında karar verme özgürlüğünün elinden alınması bu acının temelini oluşturur. Hapishaneler ve infaz sistemi, kapatılmanın doğasına içkin bu acı ve ezayı arttırmamalı, ayrı bir cezalandırma aracına dönüştürmemeliler. Cezalandırma sistemi insan haklarıyla bir bütünlük içinde olmalıdır. Demokratik sistemlerde mahkûmlar, yaşamlarıyla ilgili hiçbir söz hakkına sahip olmayan, sindirilmeleri, hiçleştirilmeleri gereken bireyler olarak görülemez. Mahpuslar insani ölçüler içinde belirlenmiş kurallara uyarak, zamanlarını hapishanende geçirmek zorunda olan, toplumsal özgürlüğü kısıtlanmış bireylerdir. Mahpusların kendilerini geliştirme, dış dünya ile iletişim kurma, diğer mahpuslarla sosyal bağlar kurma, sağlıklı yaşama gibi bireysel hak ve özgürlüklerine dokunulamaz. Aksine, bu özgürlüklerin kullanımı rehabilitasyon anlayışı çerçevesinde desteklenir. 

Dünya Tabipler Birliği Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi’ne göre (1981): 1.a. Her insan ayrımcılık yapılmaksızın yeterli tıbbi bakım görme hakkına sahiptir.
Dünya Tabipler Birliği Tokyo Bildirge’ne göre: 4. Hekim, tıbbi açıdan sorumlu olduğu kişinin bakımıyla ilgili bir karar verirken klinik yönden bütünüyle bağımsız olmalıdır. Hekimin temel görevi, izlediği kişilerin sıkıntılarını azaltmaktır; kişisel, toplumsal ya da politik hiçbir güdü, bu yüce amaçtan daha üstün sayılmayacaktır.

Türk Tabipler Birliği, Aralık 1994’te konuyla ilgili yayınladığı bildirgede kelepçelerin açtırılmasını “hekimin görevi” olarak nitelendirmektedir:

Avrupa İşkencenin ve İnsanlık-dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) Genel Raporu’nda da kelepçeli olarak tedavinin uygun olmadığı vurgulanmaktadır: 

BM Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması için Prensiplerin Bütünü:

Madde 1- İnsani tarzda muamele yükümlülüğü: Herhangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.

Büyük bir sorun olan ve kamuoyunun vicdanını kanatan hasta mahpusların yaşamış oldukları sorunlar çözüm üretilmeden ortada durmaktadır. Teşhis ve tedavisi yapılmadan adeta işkence çektirilen, hapishanede hayatını kaybeden ya da ölümüne ramak kala bırakılıp kısa sürede hayatını kaybeden insanların olduğu bir toplum, adalete olan inancını da kaybeder. Türkiye hapishanelerinde bulunan hasta mahpusların acil ve kalıcı tedavileri yapılmalı, hapishane koşullarında tedavisi yapılamayan/yapılmayan hasta mahpusların da acilen infazları durdurulmalıdır. 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
MERKEZİ HAPİSHANELER KOMİSYONU