BASINA VE KAMUOYUNA
Değerli Basın Mensupları;
İnsan Hakları Derneği “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2019 Yılı İnsan Hakları İhlalleri Raporu” nu açıklamak üzere bir aradayız.
Türkiye’de insan hakları ihlalleri yaygın bir şekilde devam etmektedir. Toplumsal yaşamımızı derinden etkileyen anti-demokratik ve hukuk dışı uygulamalar nedeniyle varlık göstermeye devam eden insan hakları ihlallerinin en önemli nedenlerinden biri, siyasi iktidarın merkeziyetçi ve güvenlik odaklı politikalarıdır.
2019 yılı; ülke sınırları ve sınır ötesi askeri operasyonlardan kaynaklı ihlallerin, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik siyasi tehditlerin ve fiziki müdahalelerin yoğun olarak yaşandığı; yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele, hapishanelerdeki ihlaller, kadına yönelik şiddet, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığına ilişkin problemler, basın özgürlüğü, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlallerin yoğunlaştığı ve artış gösterdiği bir yıl olmuştur.
Değerli Basın Mensupları;
2016 yılında ilan edilen ve 2 yıl boyunca Türkiye’nin gündeminde yer alan ve ağır insan hakları ihlallerine yol açan OHAL rejimi; yapılan yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile tamamen kalıcı hale getirilmiştir. Bu durum ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik müdahalelerde çok net bir şekilde görülmektedir. Siyasi iktidarın icraat ve söylemlerini desteklemeyen ve aykırı duran her türlü muhalif görüş baskılanmaya ve yargı eli ile susturulmaya çalışılmaktadır. Yargı bağımsızlığı tamamen rafa kaldırılmış; yargı, iktidarın baskıcı ve merkeziyetçi politikalarını uygulama konusunda kullandığın en önemli ve kolay araç haline getirilmiştir.Yakın zamanda AİHM’nin Osman Kavala başvurusunda verdiği ihlal kararı ve tespit ettiği ihlaller, Yerel Mahkemenin ısrarla AİHM kararını uygulamaması; yine Selahattin Demirtaş dosyasında Mahkemelerin ve yargı birimlerinin tahliye kararı vermemek için başvurdukları yol ve yöntemler yargının geldiği aşamayı açık bir şekilde göstermektedir. Bu dönem muhalif kesimler içerisinde insan hakları savunucularına yönelik gözaltı ve tutuklamalar, yapılan yargılamalar ve cezalandırmalar yolu ile uygulanan baskılar da en üst seviyeye ulaşmıştır.
Yine, 31 Mart 2019 tarihinde gerçekleşen yerel seçimler sonrasında Halkların Demokratik Partisi (HDP) yönetimindeki belediyelere yönelik yapılan kayyım atamaları, demokrasi ve özgürlüklerin ağır yara aldığı bir diğer önemli durum olarak karşımızda durmaktadır. Bu durum, seçme ve seçilme hakkına yönelik ve hukukla bağdaşır bir yanı olmayan yasaklayıcı uygulamalardır. Seçilen adaylara mazbatalarının verilmemesi ve mazbatalarını aldıktan sonra haklarında hiçbir soruşturma bile olmamasına rağmen belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanması, belediye eş başkanlarının hukuka aykırı bir şekilde tutuklanmaları bir siyasi partinin milyonlarca seçmenine yönelik büyük bir insan hakları ihlalidir.
Değerli Basın Emekçileri;
Bölgemizde 2019 yılında yoğun olarak yaşanan ihlallerden bir kısmına kısaca değinecek olursak;
Gözaltı merkezlerinde ve gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamele yaygın ve sistematik bir biçimde varlık göstermeye devam etmiştir. Urfa Emniyet Müdürlüğü TEM birimine yönelik ileri sürülen iddialar, vahim boyutlara ulaşmış ve şüphelilerin tespiti ve cezalandırılmalarına ilişkin etkin bir soruşturma halen yürütülmemiştir.
2019 yılının Aralık ayında Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde ev baskınları sırasında gözaltına alınan yurttaşların evlerinin ahırında feci şekilde dövülerek işkence edilmesi ve Ağrı’nın Tutak ilçesin kırsal mahalleye baskın düzenleyen askerilerin sokakta yüzükoyun yere yatırılmış yurttaşların sırtına basan askerlerin ortaya çıkan görüntüleri, Mardin Derik ilçesinde gözaltına alınan vatandaşlara yönelik Mardin Jandarma Karakolunda uygulanan işkence ve kötü muamele, işkence uygulayan görevlilerin kimliklerini gizleme gereği bile duymamaları; işkencenin sistematik ve yaygın oluşunu açıklar nitelikte onlarca örnekten sadece bir kaçıdır. Özellikle kadınlara yönelik işkence ve taciz iddiaları, çok ciddi boyutlardadır. Ancak işkenceci failler ve sorumlular hakkında etkili bir soruşturmanın halen yürütülmemesi, cezasızlık politikasının tavizsiz bir şekilde her durumda uygulandığını göstermektedir.Baskı ve tehdit yöntemleri ile ifade alma,mülakat yapma,ajanlaştırma ve kaçırma olaylarına ilişkin başvuru ve ihlallerde de önemli artış yaşandığı gözlenmiştir. Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını ve bu suçun zamanaşımına tabi olmadığını buradan bir kez daha hatırlatmak istiyoruz! Bu insanlık dışı uygulamalara derhal son verilmeli, başvuranlar görevlerinden alınmalı ve işlemiş oldukları fiiller nedeniyle haklarında etkili bir yargılama yapılmalıdır.
İşkencenin yaygın ve sistematik olarak gündeme geldiği bir başka alan ise, hapishanelerdir. Sürgünler, sağlık hakkı, işkence ve kötü muamele, disiplin soruşturmaları, tecrit etme, haberleşme, iletişim, aile görüşü haklarının kısıtlanması gibi ihlaller hapishanelerdeki öne çıkan ihlal başlıklarından olmuştur. Özellikle de sağlık hakkı ihlalinin bu süreçte yoğun bir şikâyet konusu olduğunu ifade etmek istiyoruz. Hapishanede tek başına yaşamını sürdüremeyecek, cezaevi ile hastane arasında adeta mekik dokuyan, ölümcül rahatsızlıkları bulunan ve buna rağmen tedavi edilemeyen hasta mahpusların sayısında gün geçtikçe artış meydana gelirken, tedavi olanaklarından yaralanamayan veya tahliye edilmeyen birçok hasta mahpus hastalıklarının son aşamasına gelmişlerdir. 2019 yılında sadece bölge hapishanelerinde 6 hasta mahpus yaşamını yitirdi. Derneğimiz tarafından tespit edilen verilere göre hapishanelerde 458’i ağır olmak üzere toplam 1334 hasta mahpus bulunmaktadır.
Hapishanelerdeki ihlallere değinilirken İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevindeki uygulamalar ve ihlallere de dikkat çekmek isteriz. Abdullah Öcalan ve aynı hapishanede bulunan mahpusların avukatları ve ailesiyle görüştürülmemelerinin hukuk bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır ve ağır bir insan hakları ihlalidir. İmralı Hapishanesi üzerindeki uygulanan ağırlaştırılmış tecrit, biz insan hakları savunucuları açısından kabul edilebilir değildir ve derhal sona erdirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda da özetle değinmeye çalıştığımız ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar da, yasaklama ve sınırlandırmalarla maalesef devam etmektedir. Bir hak arama biçimi olarak Anayasa’nın 34. maddesinde tanımlanan ve güvence altına alınan açık hava toplantı ve gösterileri ise, Valiliklerin ve Kaymakamlıkların hukuk dışı ve keyfi bir biçimde aldığı kararlar ile yasaklanmakta veya sınırlandırılmaktadır. Diyarbakır’da Koşu Yolu Parkında ve bölge kentlerinde açlık grevine giren mahpusların annelerinin barışçıl ve şiddet içermeyen yürüyüş, basın açıklamaları engellenmiş, annelere gaz ve tazyikli suyla dağıtılmaya çalışılmıştır. Hakeza mahpus annelerin demokratik hakkın kullanımı nedeni ile 2911 Sayılı Kanuna muhalefet, örgüt propagandası yapma nedeni ile davalar açılmış ve Kabahatler Kanuna göre para cezası ile cezalandırılmışlardır. Yine derneğimiz ve kayıp yakınları tarafından Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta kesintisiz bir şekilde sürdürülen hakikat ve adalet arayışı, 1 Eylül 2018 tarihinden bu yana hukuk dışı ve keyfi Valilik yasağıyla engellenmektedir. Kayıp yakınları yasak nedeniyle eylemlerini 54 hafta boyunca dernek binasında gerçekleştirirken, son 19 haftadır da dernek binası önünde gerçekleştirmek zorunda bırakılmaktadır.
Bir başka hak ihlaline yol açan konu da, askeri operasyonlardan kaynaklı yaşanan ihlaller, özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasakları ilanlarıdır. Özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasağı ilan edilen kırsal yerleşim alanlarında, askeri operasyonların yapıldığı alanlarda yaşayan yurttaşlar, rutin hayat akışını sürdürememekte ve mağduriyetler yaşamaktadır. 2019 yılı içerisinde bölgede devam eden silahlı çatışma ortamında yaşamını yitiren örgüt militanlarının cenazelerinin alınması ve ailelerine teslim edilmesi sürecinde zorluklar ve ihlaller yaşanmaya devam etmektedir.
Değerli Basın mensupları,
Kadınlara yönelik şiddet, maalesef 2019 yılında da devam etti. Bölgemizde de, onlarca kadın erkek şiddetinin sonucunda katledildi. Her yerde, her kesimden, her yaşta kadın psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddete maruz kalmaya devam etmektedir. Türkiye’de kadınlara yönelik hak ihlallerindeki artış, mevcut hukuki düzenlemelerin hayata geçirilemediğini ve kadını yeterince koruyamadığını göstermektedir. Devlet kadına karşı şiddeti önlemek için her türlü tedbiri almalıdır. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırmak için, politikalar üretmelidir. Cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırmalıdır. Kadına karşı şiddet uygulayan failler hakkında etkili cezalandırma yoluna gidilmeli ve cezasızlık politikalarından vazgeçilmedir.
Çocuğa yönelik şiddet, cinsel istismar, çocuk işçiliği ve ölümleri, çocuk yaşta evlilikler, anadil eğitiminin yoksunluğu ve genel olarak eğitim sistemindeki yetersizlikler kategorik olarak gündemde en fazla görünür olan ihlaller arasında yerini almaktadır. Çatışmalı ortamların yaşandığı bölgelerde çatışma atıklarının infilakı sonucunda, çocukların yaralanmalarına ve yaşamlarını yitirişine tanıklık ediyoruz. Çocuklara yönelik hak ihlallerini önlenmeye dair tedbirler almak bir yana, çocukların haklarını güvence altına alan koruyucu yasaların yetersizliği ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmediği görülmektedir.
Değerli Basın Mensupları;
İHD her zaman barış hakkını savunmuş ve savunmaya devam edecektir. Türkiye’nin demokratikleşebilmesi, çatışma ve kaos ortamından uzaklaşabilmesi bakımından Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözmesinin zorunlu olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Türkiye’nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır.
Bizler insan hakları savunucuları olarak, hayatımızdaki ihlallerin önlenebilir olduğuna inanıyoruz. Çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesini umuyoruz. İnsan hakları mücadelesinde; her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunuyor ve özgürlüklerle dolu, onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ