BASINA VE KAMUOYUNA- Yaşamını yitiren örgüt militanlarına ait mezarlıkların/Mezarların tahrip edilmesine ilişkin

06.05.2020

Basın organlarında ve sosyal medyada Mardin, Bingöl, Van, Yüksekova ve Silvan gibi bölge kentlerinde bulunan pek çok yerleşim bölgesinde, silahlı çatışma ortamında yaşamını yitiren PKK militanlarına ait mezarlıklara güvenlik güçleri tarafından tahrip etmek suretiyle zarar verildiği, kimi mezarlıklara ilişkin mezar sahipleri aranarak mezar taşlarının değiştirilmesi yönünde baskıya maruz bırakıldığı bilgileri paylaşılmıştır. 

Kürt sorunun demokratik çözümüne önemli ölçüde katkı sağlayan ve yaklaşık 2 yıl süren “müzakere sürecinin” sona ermesi ve 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan şiddetli silahlı çatışma ortamı, siyasal iktidarın Kürt sorununa yönelik yeniden güvenlikçi politikaları yürürlüğü koymasına yol açmıştır. Bu durum başta yaşam hakkı olmak üzere pek kategorik konuda insan hakları ihlallerinin meydana gelmesine ve sistematik bir şekilde varlık göstermesine yol açmıştır. PKK militanlarına ait mezarlıkların tahrip edilmesi de bu ihlaller arasında yer almaktadır. 2015 yılı itibari ile farklı tarih ve yerlerde mezarlıkların tahrip edildiği ve bugüne değin sürdüğüne de dikkat çekmek isteriz. Kamuoyuna yansıyan son bilgilerde de askeri operasyonlar sırasında olmaksızın, güvenlik güçlerinin girişimleri ve baskıları ile gerçekleştiği ölen kişinin yakınları tarafından paylaşılmıştır.  

Mezarlıkların tahrip edilerek yıkılmasının hukuki norm, toplumsal inanç ve değerler ile hiçbir koşulda izahatı olmayacağını ifade etmek isteriz. Mezar taşlarının kırılması, ölen kişinin yakınlarına eziyet edici psikolojik bir acı vermektedir ve buda işkencedir, kötü muameledir. Zira, ölen kişinin kimi yakınları güvenlik güçleri tarafından aranarak, mezar taşlarının değiştirilmesi yönünde baskılanması ve aksi takdirde mezar taşını tahrip etmekle tehdit edilmelerine karşılık bu insanlar, tahrip edilmesin diye yakınlarının mezar başlarında nöbet tutmaya ya da mezar taşını yerinden sökerek saklamaya başladıkları görülmektedir. Mezarlıklar bireylerin yas tuttukları fiziksel mekanlar olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal belleğinde sürdürüldüğü yerlerdir. Bireysel mekanlar olmanın ötesine geçen kültürel mekanlardır. Güvenlikçi politikalar ile yapılan tahribat sadece mezar taşlarına yönelik  değil, toplumun belleğine ve kültürüne de yöneliktir.  Güvenlik güçlerinin sorumluluğu ölünün hatıratına saygı gerektiren durumları ihlal etmek, keyfi ve ideolojik (tehdit) baskı kurmak değil; kamu düzenini ve güvenliği sağlamaktır. 

Türkiye ve taraf olunan uluslararası hukuk düzenlemeleri esas alındığında, mezar ve benzeri mekanlara zarar verecek şekilde yönelimde bulunmanın, kişinin hatırasına hakaret ile ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme suçunu oluşturmaktadır. Bu tür zarar verme eylemleri;

•    kişilerin maddi ve manevi varlığını geliştirme,
•    yakınlarının yas’ına ve hatıratına saygı, 
•    gömme ve gömülme hakkının ihlalidir.

İnsancıl hukukun en önemli ve temel dayanaklarından olan ve Türkiye tarafından da kabul edilen Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. Maddesinde, silahlı çatışma hali ve sonrasında kişilerin maddi ve manevi bütünlüklerinin, değerlerinin korunması hakkına dair düzenlemeleri içermektedir. Türkiye açısından bağlayıcılığı bulunan, uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda uygulanabilir uluslararası hukukuna göre mezarlık alanları ile ölenlerle ilgili tarafların ölüye saygıyı ve onur çerçevesinde muamele tavsiyeleri bulunmaktadır. Bu hususta uluslararası mahkemelerin Türkiye aleyhine vermiş olduğu kararlarda da bu haklar vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Akpınar/Türkiye kararında silahlı çatışma sonrasında öldürülmüş kişinin cenazesine yapılan müdahalenin, ölen kişinin yakınları üzerinde meydana getirdiği manevi üzüntü ile sözleşmenin 3. Maddesinde düzenlenen insanlık dışı muamele yasağı kapsamında olduğunu belirterek ihlal kararı vermiştir. Taraf olunan uluslararası sözleşmeler, taraf devletin yaşamını yitirenlerin manevi değerlerini korumayı, hatırasına saygıyı koruma ile yakınlarının yas’a saygı hakkını korumakla yükümlü kılmıştır.  

Sonuç olarak; İnsan Hakları Derneği olarak; insan hakları, dini değerler ve vicdanla bağdaşmayan ve asla kabul edilemeyecek bu duruma ilişkin adli ve idari kurum yetkililerinin, yaşamını yitirenin dili, kimliği, inancı ve kültürü ne olursa olsun böylesi müdahalelere karşı ivedi şekilde etkin bir soruşturma yapılması gerektiğini belirtiyoruz. İlgili Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından ölen kişiye ve yakınlarına zarar verici ve sistematikleşen bu yönelimlere ilişkin acil olarak soruşturma başlatılması ile TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun gündemine alarak girişimlerde bulunması çağrısında bulunuyoruz. Konunun takipçisi olduğumuzu, kamuoyuna saygı ile ifade ederiz.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ