Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın!
Değerli Basın Mensupları,
İnsan Hakları Derneği tarafından 1995 yılından bu yana “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası” kapsamında çeşitli anma etkinlikleri ile gözaltında zorla kaybettirilen kayıplarımızın akıbeti sorulmakta ve faillerden hesap sorulmaktadır. Bugün burada insan hakları savunucuları olarak yakınları gözaltında zorla kaybedilen kayıp yakınlarımızla dayanışmak ve faillerden hesap sormak için bir araya geldik.
BM Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşmeye göre “zorla kaybetme” terimi "kişilerin devlet adına görev yapan veya devletin yetkilendirilmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, gözaltına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması; ardından söz konusu kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin nerede ve ne durumda olduğunu gizlemeleri ve sonuçta kayıp kişinin hukukun koruması dışında kalması durumu” olarak ifade edilmektedir.
Zorla kaybettirme uygulamaları, özellikle savaş ve iç çatışma ortamında devletin ve devlet adına hareket eden bir takım oluşumların belli muhalif kesimleri sindirmek, yok etmek amacıyla ortaya koyduğu sistematik bir şiddet yöntemi olarak bilinmektedir. Türkiye’de ve özelde bölgemizde 35 yılı aşkın yaşanan savaş ve yoğun çatışmalar ortamında devlet ve devlet ile bağlantılı bir takım güçler tarafından gözaltında zorla kaybedilmeler, faili meçhuller ve yargısız infazlar gerçekleştirildi. Bu ağır insan hakları ihlallerine dair kayıp yakınlarının devlet nezdinde yapmış olduğu tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı, zorla kaybedilenlerin akıbeti ortaya çıkartılmadı ve failler cezasızlık zırhıyla korunup yargı erki tarafından tüm kamuoyunun gözü önünde aklandı.
Zorla kaybettirme uygulamaları ile yaşanan ağır insan hakları ihlallerine ilişkin devlet ve siyasal iktidarlar, bugüne kadar sorumluluklarını kabul etmedikleri gibi kayıp yakınlarının adalet ve hakikat talepli barışçıl eylemlerini “güvenlik” gerekçesi ile yasaklamakta, faillerin yargılanması için uzun yıllardır kayıp yakınları ve cumartesi anneleri ile birlikte yürüttüğümüz mücadelemizde çeşitli engeller çıkartmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Zorla kaybettirilmeler, "BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme" sinin 5. Maddesine göre yaygın ve sistematik işlenmesinden dolayı insanlığa karşı işlenen bir suç olarak sayılmaktadır ve bu mahiyetteki bir fiil yürürlükteki uluslararası hukukun yaptırımlarına tabidir. Uluslararası mevzuat ve Türkiye Ceza Yargılamasında da insanlığa karşı işlenen suçlara zamanaşımının uygulanmayacağı açık bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Buna göre ilgili sözleşmeyi imzalayan devletler, kendi egemenliği altında bulunan topraklarda “zorla kaybettirme” fiilinin engellenmesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü altındadır. Ancak söz konusu sözleşmeye rağmen Türkiye’de gözaltında zorla kaybetme fiillerinin insanlığa karşı işlenen bir suç olarak düzenlenmesine dair yasal bir düzenleme yapılmadığı gibi zorla kaybettirmelere ilişkin devam eden davalarda yargının faillerin aklanmasına dönük bir tutum içerisinde olduğu gözlemlenmektedir.
Türkiye’de gözaltında zorla kaybetmeler bu kadar yaygın ve sistematik bir biçimde işlenmesine rağmen, yargı makamları tarafından bugüne kadar etkili soruşturmalar yapılmamış, kasıtlı olarak dosyalar raflarda bekletilmek suretiyle sürüncemede bırakılmış, birçok kayıp dosyası da zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Bu haliyle Türkiye’de adeta yargı marifetiyle sistematik bir cezasızlık politikası yürürlüğe konulmuştur.
Değerli Basın Emekçileri;
Zorla kaybettirme uygulamaları, Türkiye’nin yüzleşmesi gereken bir gerçekliktir. Cumhuriyetin kuruluşundan evvel başlayan zorla kaybettirme fiilleri yakın tarihimize kadar bilfiil devam etmiştir. Türkiye’de devlet ve siyasal iktidarlar zorla kaybettirme gibi geçmişte yaşanan bu ağır insan hakları ihlalleri ile yüzleşmedikleri ve hakikatleri ortaya çıkartmadıklarından dolayı gözaltında zorla kaybettirme uygulamaları tekrarlanmaktadır. İnsan hakları savunucuları ve kayıp yakınları adına bir kez daha ifade etmek isteriz ki gözaltında zorla kaybetme, faili meçhuller gibi ağır insan hakları ihlallerinin bir daha tekrarlanmaması ancak geçmişle yüzleşmekten ve hakikatleri ortaya çıkartmaktan geçmektedir. Hakikatler ortaya çıkartılmadan ve geçmişle yüzleşemeden sokakta, meydanlarda, adliye önlerinde kayıplarını aramaktan vazgeçmeyen kayıp yakınlarının adalet talepli mücadeleleri sona ermeyecektir.
Değerli Basın Emekçileri;
İnsan hakları savunucuları ve kayıp yakınları tarafından İstanbul, Diyarbakır, Batman gibi pek çok kentte adalet talebiyle uzun yıllardır eylemler düzenlenmektedir. Bugün itibariyle İstanbul’da 790’nci, Diyarbakır’da 588’ncı haftasına ulaşan kayıp yakınları eylemi kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Küresel olarak etkisini sürdüren Corona Covid-19 salgın hastalık nedeniyle her ne kadar açık alanda oturma etkinliğimiz yapılamasa da her hafta sosyal medya üzerinden paylaşılan kayıp hikâyeleri ile kararlı bir şekilde kayıplarımız için adalet talep edilmektedir.
Değerli Basın Mensupları,
Biz insan hakları savunucuları olarak “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası” nda buradan bir kez daha sesleniyoruz;
*Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması gerekmektedir.
*Hükümeti, "BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme"yi imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.
* Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsüne taraf olması gerektiğini hatırlatıyoruz.
*Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz.
*Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep ediyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ