25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne ilişkin basın metni

24.11.2020

BASINA VE KAMUOYUNA

Değerli Basın Emekçileri,
Bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla, hazırlamış olduğumuz Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri kadına yönelik şiddet raporunu sizlerle paylaşmak üzere bira araya geldik.

Bildiğiniz gibi Dominik Cumhuriyeti'nde Mirabel kardeşlerin katledildiği gün olan 25 Kasım, 1981 yılından bu yana tüm dünyada “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir. İHD’li kadınlar olarak, tüm ezilenlerin ve kadının özgürlüğü için mücadele ederken yaşamını yitiren tüm kadınları saygı ve minnetle anıyoruz. 

Kadına karşı şiddetin tarihçesi oldukça eskilere dayanmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca, dünyanın dört bir yanında, eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren kadınlar, eril zihniyetin sürdürücüsü iktidarların hedefi olmuştur. Kadınlar, şiddetin her türlüsüne maruz kalmalarına karşın, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinden asla vazgeçmemiş, tam aksine mücadelelerini her gün yaygınlaştırmıştır. Ne yazık ki tüm coğrafyalarda kadına yönelik şiddet devam ederken, savaşın coğrafyası olan Ortadoğu’da kadınlar ve çocuklar; savaşların en çok ezileni ve acı çekeni olmak durumunda kalmaya devam etmektedirler. 

Eril siyasetin tüm uygulamaları, kapitalizmin devam edebilmesi için kullanılan tüm araçlar, eşitsizlik, savaş ekonomisi, tekrar tekrar üretilen şiddeti meydana getirmektedir. Bunlara ek olarak tüm Dünya’nın mücadele ettiği covid19 salgını dolayısıyla şiddetin katlanarak artmasına ve kadınların daha fazla sömürülmesine sebep olmuştur. Normal zamanda bile kadına karşı şiddeti önleme mekanizmaları doğru düzgün işlemezken, kadınlar salgın nedeniyle aylarca kendisine şiddet uygulayan erkekle aynı evde kalmak zorunda kaldı. Kadınlar bu dönemde, şiddete daha çok maruz kaldı ancak seslerini dahi duyuramadılar. Olanak bulabilen bazı kadınlar, sosyal medya üzerinden yardım isteyebildi. Pandemi koşulları ağırlaşarak devam etmektedir. Bu dönemde şiddete maruz kalan kadınların kolay erişebileceği özel başvuru ve koruma mekanizmaları bir an önce geliştirilmelidir. 

Değerli Basın Mensupları,
Bu yıl da ne yazık ki, her gün ortalama üç kadın katledildi. Kadınlar boşanmak istedikleri eşleri, ayrılmak istedikleri partnerleri, ağabeyleri, babaları ve en yakınlarındaki erkekler tarafında şiddete maruz kaldı veya öldürüldü. Ev içi şiddet, ev içi taciz çoğu zaman yargıya taşınamamakta, ev ve aile içinde konu kapatılmaktadır. Yargıya taşınabilen vakalarda failler, genel olarak iyi hal ve tahrik indirimi gibi nedenlerle hafif cezalar almaktadır. Yetkili polisler, çoğu vakalarda ev içi şiddeti ailenin özel durumu olarak ele almakta, gerekli yasal işlemleri yapmadan, kadına nasihat ederek onu şiddet ortamına geri göndermektedir. Taciz ve tecavüz faili kolluk güçleri ise adeta cezasızlık zırhı ile korunmaktadır. Zaynal Abarakov ve Musa Orhan bunun son örnekleri oldu. Her iki kişi kamuoyu vicdanında mahkum olurken, yargı süreçleri skandala dönüştü.

Kadınları katledenlerin cesareti ise cezasızlık politikasının ürünüdür. Çünkü yargı ve siyaset önce kadını suçlamakta, toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıktığını ima etmektedir. Mahkemelerde yargı ve katillerin avukatları kadınların yaşamlarını sorgulamaktadır. Tüm bu durumlar yetmezmiş gibi Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine ve Bunlarla Mücadeleye dair sözleşme olan İstanbul sözleşmesinin hükümlerine uyulmamaktadır. Bu sözleşme adeta yok sayılmakta ve sözleşmenin anti propagandası yapılmakta ve kaldırılması için her türlü girişimde bulunulmaktadır. Oysa 2011 yılında imzalanmış olan bu sözleşme Türkiye Anayasasındaki hükümlerle eş değerdir. Aile/ yuva dağıtmaktan ziyade kadını ve yaşamını koruyan birçok unsuru içermektedir. Sözleşmenin iptali yerine etkin olarak uygulanması tartışılmalı, eldeki olanaklar bunun için kullanılmalıdır. Aksi halde her yıl ortaya çıkan bu vahim tablolar artmaya devam edecek, birçok kadın yaşamını yitirecektir. 

Paylaşacağımız bilançoda ayrıntılı olarak verdiğimiz, tespit edebildiğimiz verilere göre 25 Kasım 2019- 25 Kasım 2020 tarihleri arasında, yani son bir yılda, aile içi ve toplumsal alanda gerçekleşen erkek şiddeti sonucu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 42 kadın katledilmiş ve 33 kadın ihtihar sonucu yaşamını yitirmiştir. 35 kadın ise şüpheli bir biçimde ölü olarak bulunmuştur. İnsan hakları derneği olarak yaptığımız bu tespitler Türkiye’nin sadece bir bölgesinde meydana gelmiş, kadın kimliği üzerinden gerçekleşmiş olayları yansıtmaktadır. Türkiye’nin genel tablosu ise elbette daha vahimdir.

Biz kadınlar, her alana uzanan cinsiyetçiliğin ve eril zihniyetin yarattığı şiddet kültürüyle karşı karşıyayız. Buna son verilmesi için çağrı ve taleplerimizi bir kez daha tekrarlıyoruz: Devlet kadına karşı şiddeti önlemek için her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini, toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırmak için politikalar üretmelidir. Cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırmalıdır. Kadına karşı şiddet uygulayan failler hakkında etkili ve caydırıcı cezalandırma yoluna gidilmeli ve cezasızlık politikalarından vazgeçilmelidir.

Hatırlatmak isteriz ki; İstanbul Sözleşmesinin 5 Maddesi ile devlete yükümlülükler yüklenmiştir. Buna göre; 

1) Taraflar kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina edecek ve devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve Devlet adına hareket eden diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde hareket etmelerini temin edeceklerdir.
 
2) Taraflar, devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu Sözleşmenin kapsamı dâhilinde ki şiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması ve bu eylemler nedeniyle tazminat verilmesi konusunda azami dikkat ve özenin sarf edilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

İHD’li kadınlar olarak, kadına karşı şiddetle mücadeleye tüm gücümüzle devam edeceğiz.

Kadına yönelik şiddet politiktir! 
Kadına şiddete hayır diyoruz!


İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ
KADIN KOMİSYONU