2020 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU'na dair basın metni

11.02.2021

BASINA VE KAMUOYUNA

Değerli Basın Mensupları;

İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2020 Yılı İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.

2020 yılı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de COVİD-19 salgını ve pandemi gündemi ile geride kaldı. Salgın ve pandemiden kaynaklı belli alanlarda ihlaller büyük artış gösterdiği gibi; özellikle iktidarın son 1 yıldır yoğunluğunu arttırarak uyguladığı otoriter ve merkeziyetçi politikalardan kaynaklı ağır insan hakları ihlallerinde de, 2020 yılı içerisinde sistematik bir şekilde artış yaşanmıştır. Bölgemizde özellikle Kürt meselesine yönelik iktidarın otoriter ve güvenlikçi yöntemler ile yaklaşımı ihlallerin artış göstermesinde belirleyici olmuştur.

Geçmişten bugüne denenmiş ancak sonuç vermemiş şiddete ve çatışmaya dayalı politikalarda ve çözüm yöntemlerinde ısrarın bir sonucu olarak, bugün bölgemizde toplumsal yaşamı derinden etkileyen bir ihlal tablosuyla karşı karşıya bulunmaktayız. Özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasağı ilan edilen kırsal yerleşim alanlarında gerçekleştirilen askeri operasyonlar nedeniyle yurttaşlar, rutin hayat akışını sürdürememekte ve mağduriyetler yaşamakta, hayvancılık ve tarım gibi temel ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirememektedirler. Güvenlik güçlerince düzenlenen baskınlarda yurttaşlar, işkence-kötü muamele ve haksız gözaltı işlemlerine maruz kalmaktadırlar. Yine kırsal araziler ve ormanlık bölgelerde, tarım arazilerinde operasyonlardan kaynaklı çıkan yangınlarda, maddi kayıplar meydana gelmiştir. Devam eden silahlı çatışma ortamında yaşamını yitiren örgüt militanlarının cenazelerinin alınması ve ailelerine teslim edilmesi sürecinde de zorluklar ve ihlaller yaşanmaya devam etmektedir.

İnsan hakları ihlallerinin çatışma ortamının etkisiyle tırmanış gösterdiği bu süreçte, hukuk anlayışında ve adalet duygusunda ciddi bir tahribat meydana gelmiş bulunmaktadır. İşkence ve kötü muamele, cezaevlerindeki ihlaller, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır. Türkiye’de yargı organlarının siyasi söylemlerin etkisinde kaldığı ve tarafsızlığını yitirdiği fikrinin giderek pekiştiği bir ortamda, haksız gözaltı ve tutuklamalar da artarak devam etmiştir. Özellikle iktidar politikalarına ve uygulamalarına karşı çıkan, eleştiren Kürt siyasetçiler ve muhaliflere, tüm Kadın siyasetçiler ve hak savunucularına yönelik gerçekleştirilen “yasa dışı örgüt üyeliği” “yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” “yasa dışı örgüt propagandası yapmak” gibi ağır suçlamalarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklanmaların, kişi güvenliği ve özgürlüğünün ve yine örgütlenme özgürlüğünün açık bir ihlali olduğunu belirtmek isteriz. İktidarın otoriter politikaları tüm alanlarda olduğu gibi üniversitelere yapılan rektör atamaları ve müdahaleler ile de kendini göstermiştir. Boğaziçi Üniversitesi yeni rektörünün bilimsel ve akademik özerklikten yoksun bir yöntem ile atanması ve bu atamaya karşı tepki gösteren üniversite öğrencileri ve diğer kesimlere karşı yapılan sert müdahaleler, gözaltı ve tutuklamalar, maruz kaldıkları işkence ve kötü muameleler tüm Dünya kamuoyu ve insan hakları savunucularının tepkisini çekmiştir.

Yine son günlerde gündeme gelen Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” ile hak mücadelesi yürüten dernek ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri ve çalışma alanlarını tamamen kısıtlama ve engellemeye yönelik düzenlemeler getirilmiştir. Teklifin amacı ve ismi ile hiç ilgisi olmadığı halde, Yardım Toplama ve Dernekler Kanunlarında yapılan değişiklikler ile mevcut dernek ve vakıfların yardım toplama faaliyetleri ve örgütlenme özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanmakta ve İçişleri Bakanlığının dernekler üzerindeki siyasi vesayetini sağlayacak yeni düzenlemeler içermektedir.

2020 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele, toplumsal gösteri hakkına yönelik engelleme ve müdahaleler, hapishanelerdeki ihlaller, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlaller, basın özgürlüğüne yönelik ihlaller, kadına yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller meydana gelmiştir. Yaşanan ihlallerden bir kısmına kısaca değinecek olursak;

2020 yılında meydana gelen silahlı çatışma ortamında bölgemizde, 43 kolluk görevlisi yaşamını yitirmiş ve 30 kolluk görevlisi de yaralanmıştır. 218 örgüt militanı yaşamını yitirirken operasyon sırasında yaşanan çatışmaların ortasında kalan 1 sivil yurttaş yaşamını yitirmiştir. Kolluk birimlerine yönelik gerçekleştirilen saldırılar sırasında ise 15 sivil yurttaş yaşamını yitirmiştir. Pandemi sürecinin başladığı ve ölümcül etkisini yüksek düzeyde artırdığı 2020 yılında, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, işkence-kötü muamele fiilleri, sağlık hizmetine erişim hakkına yönelik ihlaller de hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etti. Gözaltında ve gözaltı yerleri dışında cinsel saldırıya varan insanlık dışı muameleler gerçekleştirilmiş, insanlık onuru hiçe sayılmıştır. En az 109 yurttaş gözaltı birimlerinde, ev baskınları, sokakta, cezaevinde işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır. Raporumuzda, hapishanelerde ihlallerin belirgin olarak artmaya devam ettiği görülecektir. İdari uygulamalar neticesinde artış gösteren başta sürgünler ve işkence olmak üzere, pek çok konuda ihlaller meydana gelmektedir. 2020 yılında bölgede bulunan cezaevlerinde en az 496 politik mahpus, hiçbir gerekçe gösterilmeden veya politik tutumlarından sorumlu tutularak, ailelerinden uzak illerde bulanan hapishanelere sürgün edilmişlerdir. Yine 54 siyasi mahpus, cezaevinde veya nakil sırasında, cezaevi idaresinin işkence ve kötü muamelesine maruz kalmıştır. Mahpusların sağlık ve iletişim hakları ihlal edilmekte, çeşitli disiplin suçları ile tecrit ve izolasyona tabi tutulmaktadır. Özellikle sağlık hakkı ihlalleri hala devam etmektedir. İHD Genel Merkezinin Ağır Hasta ve Hasta Mahpus Listesi 2020 verilerine göre, Türkiye hapishanelerinde halen 604’ü ağır 1605 hasta mahpus bulunuyor.

İfade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar, yasaklama ve sınırlandırmalarla maalesef devam etmektedir.  Bir hak arama biçimi olarak Anayasa’nın 34. maddesinde tanımlanan ve güvence altına alınan açık hava toplantı ve gösterilerine, Valiliklerin ve Kaymakamlıkların hukuk dışı ve keyfi bir biçimde aldığı kararlar ile yasaklanmakta veya sınırlandırılmaktadır. 2020 yılında bölgede, kolluk güçleri tarafından en az 19 toplumsal gösteriye müdahalede bulunulmuş, gerçekleşen orantısız müdahalelerde yurttaşlar çeşitli şekillerde yaralanmıştır. Toplumsal gösteri ve açık hava toplantılarına yönelik Valilik ve Kaymakamlıklarca, süreli olarak ve kent geneli kapsayacak şekilde 72 kez yasaklama kararları açıklanılırken, derneğimiz ve kayıp yakınları tarafından Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta kesintisiz bir şekilde sürdürülen hakikat ve adalet arayışı, 1 Eylül 2018 tarihinden bu yana hukuk dışı ve keyfi Valilik yasağı ile halen devam etmektedir.  Van’da gösteri ve yürüyüş hakkı kapsamındaki tüm demokratik protesto eylemselliklerin 4 yılı aşkın süredir kesintisiz yasaklandığını hatırlatmak istiyoruz.

Bilindiği üzere 2020 yılının Mart ayında Covid-19 salgını ile birlikte aile içi kadına yönelik şiddetin tırmandığı bir dönem yaşanmıştır. Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasasında yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte Kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır. Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, kadını bir nevi şiddete karşı güvence altına alan İstanbul Sözleşmesinden çekilme durumunun tartışmaya açılması kabul edilebilir bir durum değildir. İstanbul Sözleşmesi devletlerin şiddeti bitirmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğini hem yasalarında hem de toplumsal yaşamda hayata geçirmesi gerektiğini belirten uluslararası bir sözleşme olup, Devletin görevi sözleşme maddelerini etkin olarak uygulamaktır. 

En fazla hak ihlaline maruz kalan kesim arasında yer alan çocuklar, aile içinde ve toplumsal alanda şiddete ve cinsel istismara maruz kalmaya devam etmiştir. Bölgemizde 1 yıl içerisinde, 4 çocuk maruz kaldıkları şiddet sonucu yaşamını yitirdi, 4 çocuk da intihara sürüklendi. 219 çocuk ise, cinsel istismara maruz kaldı.

Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerde hızından hiçbir şey kaybetmedi. 2020 yılında bölgemizde, aralarında üniversite öğrencileri ve politikacılarından bulunduğu 302 kişiye politik nedenlerle soruşturma ve davalar açılmış, yine açılan soruşturma ve davalarda 230 kişiye çeşitli cezalar verilmiştir. Yine ekonomik ve sosyal haklara yönelik ihlallerde ise, 18 işçi iş kazasında yaşamını yitirirken 2 işçi de yaralanmış, 418 kişi de haksız şekilde işten çıkarılmıştır. 46 kişi kamu görevinden alınırken, 42 kişide ihraç edilmiştir.

Covid-19 virüsünün yoğunluk gösterdiği ve insanların evlerinden dahi çıkmaya çekindiği zamanlarda, siyasi iktidarın güvenlikçi politikalarına dayanan hukuk dışı ve keyfi icraatlarını sürdürdüğü görülmüştür. Gece yarısı veya sabahın erken vaktinde ve hijyen kuralları dikkate alınmadan, kolluk görevlileri tarafından ve köpekler eşliğinde yurttaşların evleri basılmış, salgın hastalığın göz ardı edildiği koşullarda gözaltı ve tutuklamalar yapılmıştır.

Mevcut iktidar, otoriter sistemi uygulamaya geçirmede, muhalif kesimleri, özellikle Kürt siyasetçileri baskı altına alma konusunda yine en çok yargı makamlarını kullanmaya devam etmiştir. AİHM Büyük Daire 22 Aralık 2020 tarihli kararında (14305/17 başvuru nolu Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı),Selahattin Demirtaş’ın kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiş ve Türkiye yargı sistemi ve Ceza Kanunundaki düzenlemelere ilişkin olarak da önemli tespitler ve değerlendirmelere yer vermiştir. AİHM, Demirtaş ve HDP’nin Çözüm Süreci ve 2015 Haziran seçimlerindeki başarıları sonrasında Erdoğan’ın ve iktidarın hedefi haline geldiğini saptamış; yetkililerin, başvurucunun tutukluluğuyla ilgili olarak ortaya koydukları gerekçelerin, gizli biri siyasi amaca yönelik olduğunu belirtmiştir. AİHM, başvurucunun tutuklu olarak 16.4.2017 tarihli Anayasa değişikliği Referandumu ve 24.6.2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyalarından alıkonulmasının amacının çoğulculuğu boğmak ve özgür siyasi tartışmayı kısıtlamak olduğu sonucuna varmıştır, diyerek Türkiye hakkında AİHS’in 18. Maddesinde düzenlenen “kısıtlamaların öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı” yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Hali hazırda tutuklu belediye eşbaşkanları ve önceki dönem milletvekillerinin keyfi ve haksız yargı kararları ile özgürlüğünden mahrum kalmaları uluslar arası sözleşmelere aykırıdır. Israrla belirtmek gerekir ki Türkiye AİHS’e taraftır ve Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiştir. AİHS’in 46. maddesine göre Sözleşmeye taraf ülkelerin AİHM kararlarına uymak zorunda olduğunu da tekrar vurgulamak isteriz.

Değerli Basın Emekçileri;

Otoriterleşen idari sistem ve bağımlı hale gelen yargı krizi, hapishanelerdeki mahpus sayısında ciddi artışlara sebep olmaktadır. Türkiye’nin Kürt Meselesi başta olmak üzere, ekonomik, sosyal ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin sorunlarının güvenlik odaklı olarak ele alınması ve geliştirilen “çözümlerin”, sorunları çözmek yerine daha da derinleştirdiği görülmektedir. Bu nedenle hapishanelerde yaşanan sorunların çözümü için temel hak ve özgürlükleri referans alan, adil, eşit ve bütünlükçü bir politika geliştirilmediği sürece kalıcı bir çözüme kavuşturmak da mümkün değildir.

Cezaevlerinde işkence, tecrit ve diğer hak ihlallerinde artışlar da bunu göstermektedir. Öyle ki infaz sistemi açısından aynı kategoride olan ve aynı yasal düzenlemeye tabi olan mahpuslar bile keyfi olarak farklı uygulamalarla karşılaşmaktadır. Bu keyfi ve yasaya aykırı uygulamalar nedeniyle mahpusların başlatmış olduğu açlık grevleri bir kez daha gündeme gelmiştir. Bizler bu eylemin yaşam hakkı başta olmak üzere ciddi riskleri de barındırdığını, daha önceki deneyimlerimizden biliyoruz.

Türkiye hapishanelerinde 27 Kasım 2020 tarihinde süresiz-dönüşümlü başlatılan açlık grevi eylemi 11.02.2021 tarihi itibari ile 77. gününe girmiş bulunmaktadır. Eylemciler, Türkiye’deki hapishanelerde yaşanan insan hakları ihlallerinin sonlandırılması, ağırlaşan infaz koşullarının düzeltilmesi ve İmralı Hapishanesinde uzun zamandır sürdürülen ağır tecrit ve izolasyona son verilerek, aileler ve avukatları ile görüşmelerin sağlanmasını talep etmektedirler.

İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevindeki evrensel ve insancıl hukuk dışı uygulamalar ve ihlaller devam etmektedir. Abdullah Öcalan ve aynı hapishanede bulunan mahpusların haklarından mahrum bırakılma sistemi, 2020 yılının Mart ayında gerçekleştirilen 1 aile görüşü ve Pandemi sürecinde gerçekleştirilen bir telefon görüşmesi dışında kesintisiz ve mutlak olarak sürdürülmüştür. Ağır hak ihlali olarak ifade ettiğimiz tecrit sisteminin devamı ile derin ve telafisi güç çatışma süreci ile bağlantısına dikkat çekmek isteriz. Kürt Meselesinin çözümünde diyalog ve müzakere yönteminin uygulandığı çatışmasızlık sürecinde temel aktörlerden olan Öcalan’ın, bu misyonun yerine getirilmesinin koşulları sağlanmalıdır, uygulanan ağırlaştırılmış tecrit derhal sona erdirilmelidir.

Değerli Basın Emekçileri; 

Gözaltı ve tutuklama uygulamaları, sürekli soruşturma ve kovuşturma tehditleri, yapılan yasal düzenlemeler ve faaliyetlerin yasaklanması ile sürekli baskı altında tutulmaya ve yıldırılmaya çalışılan biz insan hakları savunucuları tüm baskılara rağmen hak mücadelemize devam ettiğimiz ve edeceğimizi bir kez daha belirtmek isteriz. İHD her zaman barış hakkını savunmuş ve savunmaya devam edecektir. Hayatımızdaki ihlaller, yanlış ve hatalı devlet politikalarının bir sonucudur. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, hayatımızdaki ihlallerin önlenebilir olduğuna inanıyoruz. İnsan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan politikalardan vazgeçilmesi talebinde bulunuyor, çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve demokratik çözüm araçlarıyla sürecin yeniden müzakere edilmesini umuyoruz.  

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD) DİYARBAKIR ŞUBESİ