202I YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU'na dair basın metni

23.08.2021

Değerli Basın Mensupları;

İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2021 Yılı İlk 6 aylık İnsan Hakları İhlalleri Raporunu açıklamak üzere bir aradayız.

Otoriter politikalar ekseninde uygulamaların sürdüğü bölgemizde, 2021 yılı ilk 6 aylık döneminde insan hakları ihlalleri yoğunlaşarak ve sistematik bir şekilde devam etmiştir. Demokratik politikalardan uzak, çatışmalı ortamın devam ettiği bu süreçte özellikle;  işkence ve kötü muamele, ifade ve örgütlenme özgürlüklerine yönelik baskılar, cezaevlerinde süregelen ihlaller, açlık grevi, askeri operasyonlar ve yasaklamalardan kaynaklı meydana gelen ihlaller, kadına yönelik şiddet gibi ihlal başlıklarında önemli artışlar yaşandığı görülmektedir.

Fiili OHAL rejiminin etkisi altında, baskı ile otoriter rejimin kalıcılaştırılmaya yönelik yöntemlerde ısrar edildiği bir süreci yaşıyoruz. Kürt Meselesinde güvenlikçi politikalar ve yöntemler ile çözümsüzlükte ısrarın sonucu olarak bölgemizde vahim bir ihlal tablosuyla karşı karşıyayız. Yargı mekanizmasının tarafsızlığının rafa kaldırıldığı, siyasi iktidarın söylemlerin etkisi ile örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar artmış, haksız gözaltı ve tutuklamalar artarak devam etmiştir. Özellikle iktidar politikalarına ve uygulamalarına karşı çıkan, eleştiren Kürt siyasetçiler ve hak savunucularına yönelik gerçekleştirilen “yasa dışı örgüt üyeliği” “yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” “yasa dışı örgüt propagandası yapmak” gibi ağır suçlamalarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklanmalar, kişi güvenliğine ve özgürlüğüne ve yine örgütlenme özgürlüğüne yönelik ağır baskılar devam etmektedir.

Bölgemizde ve ülkemizde, siyasal ve toplumsal sorunların çözümü için gerekli olan diyalog ve müzakerelerin askıya alındığı, hukuk ve insan hakları politikalarının esas alınmadığı bir dönemden geçiyoruz. Şiddet ve baskıya dayalı yöntemler ve politikalar uygulandıkça birçok alanda ihlallerin artış gösterdiği gözlemlenmektedir. Siyasi iktidarın Kürt meselesi başta olmak üzere ulusal ve uluslararası tüm sorunları, güvenlikçi ve otoriter bir bakış açısı ile baskı ve kontrole dayalı yöntemlerle çözmeye çalışması bu vahim tabloyu ortaya çıkarmaktadır.

Muhalif kesimlere yönelik, özellikle Kürt siyasetçi ve hak savunucularına yönelik baskı politikalarında en son HDP’ye açılan kapatma davası bu politikanın son halkası olmuştur. Özellikle erken seçim tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde, HDP’ye yönelik kapatma davası, parti yöneticileri, üyeleri ve aktivistlerine yönelik özellikle yargı eli ile yürütülen baskı politikalarına en kısa sürede son verilmelidir.

Bu süreçte kayyım politikasının tüm uygulamaları ile kalıcı bir idari yönetim haline getirilerek halkın seçme ve seçilme hakkının tümü ile bertaraf edildiğine tanık olduk. Hakeza Diyarbakır başta olmak üzere il ve ilçe belediye eş başkanlarının görevden alınarak hala cezaevinde olduklarını belirtmek istiyoruz.

İhlallerin giderek artış göstermesi ve kalıcı hale gelmesinde iktidarın otoriter ve güvenlik odaklı politika ve yöntemleri belirleyici olduğu gibi, güvenlik görevlilerince işlenen suçlardaki artış ve devamının en önemli nedeni de sistemli bir şekilde uygulanan cezasızlık politikalarıdır. Özellikle son dönemde gündeme gelen, uzun yıllardır biz insan hakları savunucularının dile getirdiği devlet yetkilileri eli ile işlenen ağır suçlar ve  insan hakları ihlallerine ilişkin açıklamalar ve beyanlara dikkat çekmek isteriz. Özellikle bölgemizde işlenen gözaltında kayıp, işkence gibi ağır insan hakları ihlallerine ilişkin uzun yıllardır yürütülen hukuk mücadelesine karşın cezasızlık politikalarından taviz vermeyen Türkiye yargısı, son dönemde basın ve sosyal medya üzerinden paylaşılan somut veri ve bilgiye dayalı açıklamaları karşısında da sessizliğini korumuş, ilgililer hakkında soruşturma başlatılmamıştır.

Değerli Basın Emekçileri;

2021 yılı ilk 6 ayında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanan ihlallerden bir kısmına kısaca değinecek olursak;

2021 yılı il 6 ayında meydana gelen silahlı çatışma ortamında bölgemizde, 29 kolluk görevlisi yaşamını yitirmiş ve 17 kolluk görevlisi de yaralanmıştır. 129 örgüt militanı yaşamını yitirirken, en az 2 örgüt militanı yaralandı. Irak/Federe Kürdistan Bölgesi’nde bulunan Gare bölgesinde gerçekleşen hava destekli askeri operasyon sırasında, PKK militanları tarafından alıkonulan ve hapsedilen 12 kolluk gücü personeli ve 1 Irak vatandaşı yaşamını yitirdi. 

Pandemi sürecinin ölümcül etkisini sürdürdüğü 2021 ilk 6 ayında, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, işkence-kötü muamele fiilleri, sağlık hizmetine erişim hakkına yönelik ihlaller de hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etti. En az 147 yurttaş gözaltı birimlerinde, ev baskınları, sokakta, cezaevinde işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır. Yine 7 yurttaş kendilerini kolluk gücü olarak tanıtan kişilerce kayıt dışı gözaltı ve sorgulamayla muhbirlik dayatmalarına maruz kalmış, 5 kişi de çeşitli biçimlerde tehdit edilmiştir. 

Raporumuzda, hapishanelerde ihlallerin belirgin olarak artmaya devam ettiği görülecektir. 2021 yılı başında çıkarılan yönetmelikle ve İdari uygulamalar neticesinde artış gösteren başta sürgünler ve işkence olmak üzere, pek çok konuda ihlaller meydana gelmektedir. Çıkarılan yönetmeliklerle ile süregelen infazdaki adaletsizlik derinleştirilmiş, idari gözlem kurulu raporuna istinaden cezasının infazını tamamlamış mahpuslar keyfi idari kararları ile cezaevinde tutulmaya devam edilmektedir. Bu durumun anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğunu kişi özgürlüğü ve güvenliğe hakkının ağır ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz. 2021 yılı ilk 6 ayında bölgede bulunan cezaevlerinde en az 67 politik mahpus, hiçbir gerekçe gösterilmeden veya politik tutumlarından sorumlu tutularak, ailelerinden uzak illerde bulanan hapishanelere sürgün edilmişlerdir. Yine 50 siyasi mahpus, cezaevinde veya nakil sırasında, cezaevi idaresinin işkence ve kötü muamelesine maruz kalmıştır. Mahpusların sağlık ve iletişim hakları ihlal edilmekte, çeşitli disiplin suçları ile tecrit ve izolasyona tabi tutulmaktadır. Özellikle sağlık hakkı ihlalleri hala devam etmektedir. Derneğimiz Genel Merkezi’nin hapishanelerdeki ‘Ağır Hasta ve Hasta Mahpus Listesi 2020’ verilerine göre, Türkiye hapishanelerinde halen 604’ü ağır 1605 hasta mahpus bulunuyor. Hasta mahpusların nitelikli sağlık hizmetine erişim sağlanmadığı ve cezaevinde yaşamlarını yitirdiği cezaevi politikası sürmektedir. Bu vesile ile cezaevi-hastane arasında kelepçeli şeklindeki devam eden infaz süreci işkenceye dönüşen, cezaevinde kalmasının ağır hak ihlali olan Mehmet Emin Özkan’ın son durumuna da tekrar dikkat çekmek isteriz. Hastanelerin ve yargının kendisi hakkında bilimsel olmayan, hukuksuz, ayrımcı uygulamaları ile ölümcül evrede bulunan hastalıkları ile cezaevinde bırakılması yaşam hakkının ihlali riskini doğurabilecektir. Adalet Bakanlığı’nı cezaevinde yaşanan hukuk dışı koşullara son vermeye, nitelikli sağlık hizmetinden yararlanması için bir kez daha tahliye edilmesi çağrısında bulunuyoruz. 

İfade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar, yasaklamalarla ve sınırlandırmalarla maalesef devam etmektedir. Bir hak arama biçimi olarak Anayasa’nın 34. maddesinde tanımlanan ve güvence altına alınan açık hava toplantı ve gösterilerine, Valiliklerin ve Kaymakamlıkların hukuk dışı ve keyfi bir biçimde aldığı kararlar ile yasaklanmakta veya sınırlandırılmaktadır. Toplantı veya gösteriler, kimi kentlerde süresiz, kimi kentlerde ise 15 günde bir ya da her ay yenilerek yasaklandı. 2021 yılının ilk 6 ayında yılında 33 kez yasaklama kararı açıklandı. Güvenlik güçleri tarafından 12 toplumsal gösteri veya açık hava toplantısına müdahale edildi. 16 toplantı toplumsal gösteri ve açık hava toplantısı da yasaklandı. Derneğimiz ve kayıp yakınları tarafından Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganıyla her hafta kesintisiz bir şekilde sürdürülen hakikat ve adalet arayışı, 1 Eylül 2018 tarihinden bu yana hukuk dışı ve keyfi Valilik yasağı ile halen devam etmektedir.
  
Bilindiği üzere 2020 yılının Mart ayında Covid-19 salgını ile birlikte aile içi kadına yönelik şiddetin tırmandığı bir dönem yaşanmıştır. Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasasında yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır. Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, kadını bir nevi şiddete karşı güvence altına alan İstanbul Sözleşmesinden Türkiye’nin imzasını geri çekmesi kabul edilebilir bir durum değildir.2014 yılından bu yana, pratikte uygulama sorunları yaşansa da İstanbul Sözleşmesi kadınlar için hep bir umut yarattı. Kadın hareketi güç kazandı. Kadınlar taleplerini daha yüksek ses ile dile getirmeye başladılar. Ne yazık ki sözleşmeden çekildiği süreçten bu yana 2021 yılı ilk 6 ayı içerisinde 23 kadın maruz kaldıkları şiddet sonucu yaşamını yitirirken, 13 kadın ise intihar etti.  Bu anlamda sözleşme ve diğer koruyucu kazanımların ne denli yaşamsal değerde olduğu görülmelidir. Her ne kadar hukuka aykırı şekilde sözleşmeden bir kararname ile çekilmişse de İstanbul Sözleşmesine ve kazanımlarımıza sahip çıkacağımızı tekrar hatırlatmak isteriz.
  
En fazla hak ihlaline maruz kalan kesim arasında yer alan çocuklar, aile içinde ve toplumsal alanda şiddete ve cinsel istismara maruz kalmaya devam etmiştir. Bölgemizde ilk 6 ay içerisinde 4 çocuk maruz kaldıkları şiddet sonucu yaşamını yitirdi, 6 çocuk da intihara sürüklendi. En az 15 çocuk ise, cinsel istismara maruz kaldı.

Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerde hızından hiçbir şey kaybetmedi. 2021 yılı ilk 6 ay içerisinde bölgemizde, aralarında üniversite öğrencileri ve politikacılarından bulunduğu 116 kişiye politik nedenlerle soruşturma ve davalar açılmış, yine açılan soruşturma ve davalarda 80 kişiye çeşitli cezalar verilmiştir. Yine ekonomik ve sosyal haklara yönelik ihlallerde ise, 12 işçi iş kazasında yaşamını yitirirken 6 işçi de yaralanmış, 104 kişi de haksız şekilde işten çıkarılmıştır. 13 kişi kamu görevinden alınırken, 1 kişide ihraç edilmiştir. 

Değerli Basın Mensupları;

Otoriterleşen idari sistem ve bağımlı hale gelen yargı, hapishanelerdeki mahpus sayısında ciddi artışlara sebep olmaktadır. Hak ihlallerinin en yoğun olarak yaşandığı alan olan cezaevlerinde; hukuka ve yasalara aykırı keyfi uygulamalar, baskı ve şiddet politikalarındaki artış çok ciddi boyutlara varmış, ihlaller ve başvurularda büyük artışlar yaşandığı gözlemlenmiştir.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde tutulmakta bulunan Abdullah Öcalan, Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın avukatları ve aileleri ile iletişim hakları hukuka aykırı bir şekilde engellenmektedir. Abdullah Öcalan ile ilgili 7 Ağustos 2019 tarihinden bugüne kadar avukat görüş başvurularına izin verilmez iken Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ve Ömer Hayri Konar‘ın ise İmralı Adasına nakledildikleri 2015 yılından bugüne kadar bir kez dahi avukatları ile görüşmelerine izin verilmemiştir. 2019 yılında 5 avukat görüşmesi gerçekleşebilmiş, 7 Ağustos 2019 tarihli son avukat görüşü sonrası kesintisiz yasaklama uygulamasına yeniden başlanmıştır. Türkiye’de çeşitli hapishanelerde bulunan mahpuslar; hapishanelerde yaşanan insan hakları ihlallerinin sonlandırılması, ağır infaz koşullarının düzeltilmesi ve İmralı Hapishanesi’nde uzun yıllardır sürdürülen ağır tecrit ve izolasyona son verilerek, buradaki mahpusların aileleri ve avukatları ile görüşmelerin sağlanması taleplerine yönelik 27 Kasım 2020 tarihinde süresiz ve dönüşümlü açlık grevleri başlattıklarını duyurmuşlardı. Eylemcilerin grevi 23 Ağustos 2021 tarihi itibari ile 270. Gününe girmektedir. Hapishanelerdeki tecrit başta olmak üzere meydana gelen kategorik hak ihlalleri BM Mandela Kuralarına, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na aykırıdır. Adalet Bakanlığı tarafından bir an önce yasal olmayan bu uygulamaya son verilmeli, gerek avukat gerekse aile görüşleri yaptırılmalıdır. Hakların eşit ve ayrımsız bir şekilde yerine getirilme sorumluluğu ve yükümlülüğü devlet ve devletin yetkili kurumlarına ait olduğunu ifade etmek istiyoruz.

Türkiye’de siyasi iktidarın söylemlerinin ve cezasızlık politikasının bir sonucu olarak, Türkiye’nin batı illerinde yaşamını sürdüren veya buralarda mevsimlik işçi olarak çalışan Kürt yurttaşlara yönelik ayrımcı, ırkçı ve nefret içeren saldırılarda bulunulmaktadır. Son dönemlerde artan bu saldırılarda Kürt yurttaşların hayatını kaybettiğine üzülerek tanık oluyoruz. Toplumsal barış ortamına yönelik yapılan saldırılar, yetkililerin açıklamalarında münferit vakalarmış gibi gösterilmesi bu tür saldırıların yaygınlaşmasına ve sıradanlaştırılmasına sebebiyet verdiğini belirtmek isteriz.  Türkiye’de özellikle de son yıllarda varlık gösteren gergin ve kutuplaştıran siyaset dilinin toplumsal kesimlerde karşılık bulduğunun bir tezahürü olarak ortaya çıkan bu saldırılara karşı, özellikle siyasi mekanizmaların insan hakları ve barışçıl yaşamın önemine işaret eden çağrılarda bulunmasını ve yargısal alanda etkin bir soruşturmayla olayların tüm yönleriyle aydınlatılmasını önemli bulduğumuzu ifade etmek isteriz. 

Son dönemde Afganistan’da yaşanan çatışmalı süreçten bölgemiz sınırlarında mültecilerin gelişlerine tanık olmaktayız. Mültecilerin, bölgemiz üzerinden Türkiye’nin farklı illerine yönelik gidişlerinde insan onuruna yakışmayan koşullarda yaşanıldığı gözlemlenmiştir. Afgan mültecilerin gelişi ile beraber ülkede mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı söylem ile saldırılar artmıştır.

Değerli Basın Emekçileri; 

İHD her zaman barış hakkını savunmuş ve savunmaya devam ediyor. Her defasında ifade ettiğimiz gibi hayatımızdaki ihlaller, yanlış ve hatalı devlet politikalarının bir sonucudur. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, hayatımızdaki ihlallerin önlenebilir olduğuna inanıyoruz. Bir denetim mekanizmasına da dönüşen hak savunuculuğunun özneleri olarak bizler, insan hakları ihlallerinin meydana gelmesine sebebiyet veren hatalı hükümet politikalarına karşı etkili bir savunuculuk faaliyeti içerisinde olacağız. Bu gerçekle, insan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan politikalardan vazgeçilmesi, çatışmalı ortamın bir an önce son bulması ve çatışma çözüm araçlarıyla sürecin demokratik çözümünün yeniden müzakere edilmesi talebinde bulunuyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD) DİYARBAKIR ŞUBESİ