Uluslararası mevzuat, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşam hakkının korunması konusunda devletlere pozitif yükümlülükler yüklemiştir. Devletler, özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin sağlığa erişim hakkı konusunda özgür bireylerle eşit şartlarda bulunmasını sağlamakla yükümlüdürler. Tüm bu anılan ve standartların belirtildiği sözleşmeler, kanunlar ile tavsiye kararlara rağmen Türkiye hapishaneleri, hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı mekânlardandır. Türkiye hapishaneleri, başta yaşam hakkı ihlalleri olmak üzere birçok insanlık dışı ve onur kırıcı muamelenin gerçekleştirildiği birer ‘insan hakları ihlal merkezlerine’ dönüştürülmüştür. Sürekli olarak artan mahpus sayısı yapılan hak ihlallerinin önemli bir göstergesidir. Ceza ve Tevkifevlerinin 31.10.2021 tarihli istatistiklerine göre hapishanelerde 294.930 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
Hapishanelerdeki uygulamalar, kişilerin yalnızca özgürlüğünden yoksun bırakılan bireyler olmasının dışına çıkartılarak pek çok hak ihlali yaşamalarına neden olmaktadır. Bunlar; sevk ve sürgünler, ailelerinden uzak hapishanelerde tutulmaları, tecrit ve izolasyon, ailelere görüş haklarının engellenmesi, iletişim araçlarından faydalanamamaları, haberleşme haklarının engellenmesi, adil yargılanma haklarından mahrum bırakılmaları, disiplin cezaları, denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme haklarının gözlem kurulu kararlarıyla engellenmesi, işkence ve kötü muamele, çıplak arama ve spor ve atölye faaliyetlerinin kısıtlanması gibi daha pek çok ihlal sayılabilmektedir.
İmralı Hapishanesinde tutulan Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının üzerinde uzun yıllardır ağırlaşarak devam eden bir tecrit mekanizması bulunmaktadır. Avukatların ve ailelerin görüşme talepleri sürekli olarak reddedilmekte, CPT tavsiyeleri ve Mandela Kuralları hiçe sayılmaktadır. Diğer cezaevlerinde de mahpuslar üzerinde çeşitli tecrit yöntemleri uygulanmakta; mahpuslar keyfi olarak tekli hücrelerde tutulmakta, aile ve telefon görüşleri yasaklanmaktadır. En son olarak Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishanesinde, işkence ve cinsel saldırıya uğrayan Garibe Gezer tutulduğu tek kişilik hücrede yaşamını yitirmiştir. Garibe Gezer’in yaşamını yitirmesine neden olan maruz kaldığı saldırılar ve cenaze işlemleri sırasında basına yansıyan görüntüler kamu gücünü elinde bulunduranların mahpuslara ve yakınlarına insanlık dışı bir yaklaşım içinde olduklarının en somut örneğidir.
Türkiye’nin hapishane rejiminin en önemli sorunlarının biri de hasta mahpusların yaşamış olduğu hak ihlalleri gelmektedir. Türkiye hapishanelerinde tespit edebildiğimiz kadarıyla 604’ü ağır olmak üzere 1605 hasta mahpus bulunmaktadır. Elbette ki bu sayı hastaların çok az bir kısmına tekabül etmektedir. Ceza ve Tevkifevleri hasta mahpuslarla ilgili bir veri paylaşmadığı için net sayılara ulaşılamamaktadır. Hapishanelerde; yaşlı mahpuslar, ağır kalp ve kanser hastaları, çoklu kronik rahatsızlıkları bulunanlar, ağır psikolojik rahatsızlıkları olanlar ve yaşamını tek başına devam ettiremeyen yüzlerce hasta mahpusun ne tedavileri yapılabiliyor ne de infazları erteleniyor. Hasta mahpuslar, hapishanelerde tedavi olanaklarından mahrum bırakılmakta; tedavilerinin hapishaneler dışında gerçekleştirilmesi için yapılan başvurular çoğu zaman reddedilmektedir. Hapishanede yaşamını idame ettiremeyecek derecede ağır hasta olan mahpuslar hakkında Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan taraflı ve bilimsel gerçeklikten uzak raporlar nedeniyle hasta mahpusların hapishanede geçirdikleri süreler uzamakta ve hastalıkları ilerlemektedir. Özelikle Covid-19 salgının kronik rahatsızlığı bulunan kişiler üzerindeki olumsuz etkisinin ağır hasta mahpuslar için ciddi bir tehdit olduğunu belirtmek isteriz. 2020 yılı başından bugüne kadar 7’si infaz ertelemelerinden kısa bir süre sonra olmak üzere en az 59 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Yaşamlarını yitiren mahpusların sayılarının daha da artmaması amacıyla tüm hasta mahpusların tahliye edilerek tedavilerinin tam teşekküllü hastanelerde yapılması gerekmektedir. Hastane ortamında tedavileri yapılmayan birçok hasta mahpus hapishanelerde yaşamını yitirmektedir. Tahliye edilebilen çok sayıdaki mahpus da ancak yaşamının son dönemlerinde gelindiğinde tahliye edilmekte ve kısa bir süre sonra yaşamlarını yitirmektedir. Mehmet Ali Çelebi 4. Evre kanser hastası olmasına rağmen uzun bir süre tahliye edilmemiş ancak geri dönülemeyecek boyuta gelindiğinde infazı ertelendi ve 10 gün sonra da kaldırıldığı hastanenin yoğun bakımında yaşamını yitirdi. Yine son olarak İskenderun T Tipi Kapalı Hapishanesinde tutulan ve tedavisi yapılmayan Rojavalı ağır hasta mahpus Bangin Muhammed’in yaşamını yitirdiğini büyük bir üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Mehmet Emin Özkan ve Aysel Tuğluk özelinde ağır hasta mahpuslar tüm başvurulara rağmen tahliye edilmeyerek yaşam hakları ihlal edilmektedir.
Ayrıca Mart 2020’de Türkiye’de de pandemi olarak ilan edilen Covid-19 salgını nedeniyle hapishanelerde yeterli tedbirler alınamamış ve mahpuslar yaşamlarını yitirmişlerdir. Hala oda aramalarında, mahkeme ve hastane sevklerinde tedbirler alınmadığı için mahpuslar virüs kapmaktadırlar. Özellikle yaşı ilerlemiş ve kronik hastalıkları olanlar hala risk altındadır.
İnsan Hakları Derneği olarak taleplerimiz:
- Mahpusların tedavilerinin düzenli bir şekilde uygun koşullarda yapılması sağlanmalı; tedavisi cezaevinde yapılamayacak mahpusların tahliyeleri sağlanmalı, Adli Tıp Kurumu infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır. İnfazı ertelenen mahpusların tedavileri için sağlık giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
- Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir.
- Cezaevlerinde kapasite sorununa rağmen infaz yasasına aykırı bir şekilde tek kişilik hücrelerde tutulan çok sayıda tutuklu ve hükümlü bulunduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Tecrit uygulamaları, mahpusların fiziksel- psikolojik-sosyal bütünlüklerini bozmakta ve insanın varoluşuna aykırı olarak bir işkence yöntemidir. Tecride dayalı infaz rejimi, uygulayanların inisiyatifine bırakılamaz derhal kaldırılmalıdır.
- İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan ve arkadaşlarına uygulanan özel hukuk ve ağırlaştırılmış tecrit kaldırılmalı, aile ve avukat görüş hakları tanınmalı ve yasal haklarından yararlandırılmalıdırlar.
- AİHM’in Kaytan - Türkiye kararı uyarınca mahpusların müddetnamelerinde yaşları ve sağlık durumları dikkate alınarak tahliye olabilecekleri uygun bir tarih yer almalıdır.
- AİHM’in Gülay Çetin - Türkiye kararında belirttiği hususlara uyulmalı, hasta mahpusların tahliye edilmemesinin AİHS’in 3. maddesinin ihlali olduğu hatırda tutulmalıdır.
- Mahpuslar aşırı kalabalık koğuşlarda tutulmamalı, havalandırma haklarından kesintisiz bir şekilde yararlandırılmalı, temiz su ve sıcak suya erişimleri sağlanmalıdır.
- Hapishanelerde sürekli olarak doktor ve mahpus sayısına uygun şekilde sağlık personeli bulundurulmadı, hastanelere sevkler esnasında tek kişilik ring araçlarıyla değil ambulans tipi araçlarla sevkler sağlanmalıdır.
- Mahpusların sağlıklı beslenmeli için yeterli ve besleyici iaşe bedelleri karşılanmalı, diyet yemeği ile beslenenlerin diyet yemeği uygun şekilde verilmedir.
- Ceza infaz memurları ve hapishane idarelerinin olumsuz ve hatta suç teşkil eden tutumlarının önüne geçmek için etkili bir denetim mekanizması oluşturulmalı; baroların ve insan hakları örgütlerinin bu denetim süreçlerine aktif bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ MERKEZİ HAPİSHANELER KOMİSYONU