Diyarbakır'da 674'üncü kez bir araya gelen kayıp yakınları, Cemil Kırbayır dosyasında verilen takipsizlik kararına tepki göstererek, yargıya “Bu suça ortak olmayın” çağrısında bulundu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, gözaltında kaybedilenlerin akıbetlerini sormak için "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" talebiyle 674'üncü kez Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Kaybedilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde, 1 Ocak 1988'de Şırnak'ın Silopi ilçesinin Bozalan köyüne bağlı Karox (Karuğ) mezrasında kaybedilen İsa Soysal'ın hikayesi anlatıldı.
KIRBAYIR DOSYASINDA ZAMAN AŞIMI KARARINA TEPKİ
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, yıllardır her alanda Barış Anneleri ve kayıp ailelerinin kayıpların bulunmasını, faillerin yargılanmasını talep ettiğini söyledi. Bugüne kadar ailelerin hukuki, idari ve siyasal engellerle karşılaştığını vurgulayan Zeytun, “Hakikat ve adalet taleplerine cevap olunamadı. Ne yazık ki bu tür otoriter-güvenlikçi politikaların süre geldiği hukukun üstünlüğünün esas alınmadığı devletlerde karşılaşılan uygulamalardır. Bugün de bu politikalarla karşı karşıyayız” dedi. Gözaltında kaybettirilen Cemil Kırbayır dosyasında zaman aşımı kararının verilmesine tepki gösteren Zeytun, “1980 Darbesi sürecinde resmi olarak gözaltına alınan, gözaltındayken işkenceyle katledilen ve cansız bedeni kaybettirilen Cemil Kırbayır’ın dosyasında savcı zaman aşımı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar konusu olan bu suçun, zaman aşımıyla kapatılmasının ne evrensel hukukla, ne mevzuatla, ne de vicdanla bağdaşır bir yönü bulmamaktadır. Hukuk devleti iddiasında olan, evrensel hukukun gerekliliklerini yerine getirmekle yükümlü devletin, bu ve benzeri insanlığa karşı işlenmiş suçların zaman aşımı bahanesiyle kapatmasını kabul etmiyoruz. Annelerin yıllardır dirençle sürdürdükleri mücadelelerini benzer yargısal kararlarla görmezden gelebilirler. Ancak annelerin, barış savunucularının, kayıp yakınlarının mücadelesi mahkemelerin yargısal kararlarının üstündedir. Azimleri faillerin yargılanmasını sağlayacaktır. Biz hak savunucuları olarak her zaman ailelerin yanlarında duracağız. Bu nedenle başta insanlığa karşı işlenmiş suçlarda Cemil Kırbayır dosyası olmak üzere, yargısal kararlarla üstü kapanmaya, failleri aklamaya çalışılan bu dosyalar karşısında yargıdan bir kez daha evrensel hukukun gerekliliklerinin yerine getirmesini istiyoruz. Faillerin işlediği bu suça ortak olmamaları gerektiğini ifade ediyoruz. Yargının evrensel hukukun üstünde olamayacağını, yargıçların temel referans noktaları ise evrensel hukuk ve insan hakları ölçüleridir” diye ekledi.
ADALETSİZLİK RAPORLARA SIĞMIYOR
Türkiye’de adaletsizliğin raporlara sığmayacak kadar çoğaldığının altını çizen Zeytun, yaşam hakkı tehlike altında olan 600’den fazla hasta tutuklunun durumuna değindi. Zeytun, "Annelerin ve mahpus yakınlarının barolarda nöbetleri devam ediyor. Bizler yaşam hakkını savunanlar, siyasi iktidarın, yargıçların ve ATK’nin gerekliliklerini yerine getirmesini talep ediyoruz. Şenyaşar ailesinin bir yıla yakın sürdürdüğü mücadeleyi biliyoruz. Yakın süreçte Gülistan Doku'nun ailesi de aynı taleple nöbet eylemine geçmiş durumda. Bir bütünen toplum adalet mücadelesi vermektedir. Adalet talebinde olan her kesimin yanında olduğumuzu ve Türkiye'deki hukuksuzluğun ancak demokratik bir siyasetle, barışçıl ve insan hakları odaklı politikayla sonlanabileceğini, toplumsal barışın bu siyasetle kurulabileceğini ifade etmek istiyoruz" diye konuştu.
1988'DEN BU YANA KAYIP
İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Ferhat Berkpınar ise, 1988’de sivil giyimli kişilerce kaçırılan İsa Soysal'ın evli ve 3 çocuk babası olduğunu aktardı. Soysal'dan bir daha haber alamadıklarını ifade eden Berkpınar, "İsa Soysal, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Daha önce hiç gözaltına alınmamıştı. Eve gelen kimliği bilinmeyen sivil iki kişi, ‘Seninle işimiz var, Diyarbakır'a gideceğiz’ diyerek köyden götürürler. O günden itibaren İsa Soysal’dan bir daha haber alamayan ailesi, 10 gün kadar bekledikten sonra, Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı’na giderek 'İsa’nın kayıp olduğunu, orada olup olmadığını' sorar. Ancak olumsuz cevap alır. Ailesi ve yakınları, polis, hastane, hapishanelerden İsa Soysal’ı sorarlar. Gelen ihbarlar üzerine Soysal ailesi, Irak’taki hastane ve hapishanelerde de İsa’yı arar. Ancak bir sonuç elde edemez" diye kaydetti.
DNA İNCELEMESİNE CEVAP VERİLMEDİ
Soysal ailesi ve diğer mezra sakinleri üzerindeki baskının daha sonraki yıllarda da devam ettiğini söyleyen Berkpınar, daha sonraki süreçte yaşananları şöyle anlattı: "1994 yılının başında ise Karox köyü askerler tarafından boşaltılır. İsa Soysal’ın yakınları döneme hakim olan korku atmosferi nedeniyle 2009 yılına kadar resmi bir şikayette bulunamazlar. 2008 yılında gazeteci Faruk Arslan’ın kaleme aldığı 'Karakutu: Ergenekon’un Karanlık İsmi Tuncay Güney' isimli bir kitap yayımlanır. Kitapta, Tuncay Güney’in, 1990’lı yıllarda JİTEM tarafından öldürülen birçok kişinin Silopi Botaş Askeri Tesislerine gömülmüş olduğu beyanı yer alıyordu. Bunun üzerine dönemin Şırnak Baro Başkanı Av. Nuşirevan Elçi, Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunarak bahsi geçen yerlerde kazı yapılmasını talep eder. Kazıların yapılacağı yönünde çıkan haberlerde 54 kişinin öldürüldüğü ya da zorla kaybedildiği iddiası üzerine 57 kişi tarafından soruşturmaya dahil olma talebiyle başvuru yapılır. İsa Soysal’ın kardeşi Musa Soysal da başvurucular arasında yer alanlardan biriydi. 2009 yılının Mart ayında Botaş Askeri Tesislerinde (eski adıyla Sinan Lokantasında) yapılan kazılarda kemik ve giysi parçalarına ulaşıldı. Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporda kemik ve kumaş parçalarının DNA incelemesine cevap vermediği belirtilir."
İHD ve kayıp yakınları, açıklamanın ardından Soysal ve diğer kayıplar için bir dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdi.