Kayıp yakınları: Gazeteci Nazım Babaoğlu'nun akıbetini sordu

12.03.2022

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınları, gözaltında kaybedilenlerin akıbetlerinin ortaya çıkarılması ve faili meçhul cinayete kurban gidenlerin faillerinin bulunması talebiyle 683’üncü kez Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle buluşan aileler, kayıpların fotoğraflarını taşıdı. Şubemiz yönetim kurulu üyeleri, hak savunucuları, Eğitim Sen Diyarbakır Şubesi ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) katıldığı eylemde, 12 Mart 1994’te haber takibi için gittiği Urfa’nın Siverek ilçesinde gözaltına alınan Nazım Babaoğlu’nun akıbeti soruldu.

Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, “ Değerli kayıp yakınları, barış anneleri, hak savunucusu arkadaşlar: İnsanlığa karşı suç kapsamındaki gözaltında zorla kaybedilmeler, siyasi cinayetlere karşı adalet ve hakikat mücadelemizi sürdürüyoruz. Türkiye’deki zorla kaybetmeler, faili meçhul cinayetler bir devlet gerçeği olarak karşımızda duruyor. Sistematik ve politik saikle işlenmiş bu siyasi cinayetler, gözaltında kaybetmelere karşı ne yazık ki siyasi iktidarlar, yargı ve idare bütün bürokratik kurum ve kuruluşlar bir cezasızlık politikasıyla toplumsal gerçeği görmezden geliyor. Bütün bu adaletsizlik ve insanlığa karşı suçlara yönelik kayıp yakınlarının mücadelesi sürüyor. Bizler bütün bu bilinmezliğe rağmen mücadelemize devam ediyoruz. Annelerin bu acıları devam ediyor. Ancak adaletle, hakikatlerin bilinmesiyle annelerin yarası kapanabilir. Bütün bu acıların, geçmişte karanlıkta bırakılan suçların ancak hakikatle, adaletle, faillerin tespiti ve cezalandırılmasıyla onarılabileceğini biliyoruz. Bu karanlık geçmişte 90’lı yıllarda devletin planlı, programlı siyasetine bağlı olarak gerçekleşen suçlardan birini, kayıplardan birini anacağız. Gazeteci Nazım Babaoğlu’nun kaybedilişini, faillerinin tespit edilip yargılanmayışını anacağız. Bu hakikati paylaşmak için buradayız.”

Ardından DFG Eşbaşkanı Serdar Altan ise, “Öncelikle 683 haftadır burada kayıpları için inatla mücadele eden anneleri ve İstanbul’da 885 haftadır bu eylemi sürdürenleri selamlıyorum. Bugün Nazım için buradayız. 28 yıl önce 12 Mart’a kaybedildi. Nazım, hakikatin izinde olan bir gazeteciydi. O dönemler özel savaş merkezi olarak bilinen Urfa’da çalışıyordu. Urfa’da halkın yaşadığı gerçekleri kamuoyuna duyurmak için çalışıyordu. Özgür Gündem 90’lı yılarda çalışanlarıyla birlikte ağır bir yük yüklenmişti. Nazım 12 Mart’a bir haber için gittiği Siverek’te bir daha kendisinden haber alınamadı. Ailesi, arkadaşları o günden bugüne Nazım’ın akıbetini sordu,  izini sürdü ancak hiçbir sonuç elde edilemedi. Adalet bu ülkede, Nazım’ın olayında bir kez daha olmadığını gösterdi. Tüm istek ve taleplere karşı maalesef yargı Nazım için bir şey yapmadı. Henüz kimler tarafından kaçırıldığı bilinmiyor. Ancak 28 yıldır Nazım’ı arıyoruz. Nazım’ı kaybettirdiler, Cengiz’i, Ape Musa’yı, Hafız’ı katlettiler. Ama onların kalemi hiçbir zaman yer de kalmadı. Bir kez daha yargıya sesleniyoruz, Nazım için adalet sağlanmalı. Kamuoyu da kaybedilenler ve faili meçhul cinayetlere karşı sessiz kalmamalıdır” diye konuştu.

Nazım’ın ağabeyi İhsan Babaoğlu da, “Bu coğrafyada çocuklar erken büyür lafı var ya tam da Nazım için söylendi. Nazım bu coğrafyada adaletsizliği iliklerine kadar yaşadı. 18’ine geldiği zaman bu adaletsizlikleri dünyaya duyurmak için gazeteci olmayı seçti. O dönem özgür basın olan Özgür Gündem’de staja başladı. Bir yıllık stajyerlik döneminden sonra Özgür Gündem Urfa Bürosu’nda gazeteci kimliğiyle göreve başladı. Bölgeden birçok haber yaptı. Bu haberler birilerini ürküttü, çünkü gerçekleri yazıyordu. Hiçbir gazetenin yazmadığı gerçekleri yazıyordu. İşte tem da 28 yıl önce bugün, 12 Mart 1994 günü bir haber peşinde koşmak için Siverek’e gitti. O gün bugün kayıp. Değerli dostlar, 28 yıl boyunca bu adalet arayışını devam ettirdik. Güpegündüz bir araca bindirilerek, kaçırılıyor. Kaçırılanların kimlikleri açık, tanıklar ortada bütün bunlar yargıya gitmesine rağmen, yargı davayı zaman aşımına bırakıp sonuçsuz bıraktı. Bu demek değil ki adalet arayışımız sona ermiştir. Adalet arayışımız sonuna kadar devam edecek. Bütün bu gözle görülür apaçık olan, kim olduğu belli olan ve devletin çok iyi bildiği kişiler yargılanmadı. Nazım hala bulunamadı. Bu devletin ayıbıdır. Bizler aileler olarak, mücadelemizden ve kayıplarımızdan vazgeçmeyeceğiz” diye ekledi.

İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Akdeniz, Babaoğlu’nun kayıp hikayesini şu şekilde paylaştı: “1992 yılı mayıs ayında yayın hayatına başlayan Özgür Gündem Gazetesinin Urfa bürosunda, aynı yılın sonlarında çalışamaya başlayan Nazım Babaoğlu; daha sonra özgür gündem gazetesinde muhabir olur. Nazım Babaoğlu’nun Mart 1994 tarihinde Siverek'teki korucularla ilgili yaptığı haber gazetede manşet olur. “İşte tecavüzcü korucular” başlığıyla yayınlanan haberde, Bucak aşiretine bağlı korucuların bir kadın öğretmenin evini basarak hem öğretmene hem de evinde kalan kız kardeşine tecavüz ettikleri ve olayın ardından koruculardan bazılarının tutuklandığı anlatılıyordu. Haberin yayınlanmasından sonra; gazetenin etrafında şüpheli kişilerin dolaşmaya başlaması üzerine, gazete çalışanları yedinci kattaki gazete bürosunun pencerelerine demir parmaklık taktırır.

Siverek’te gazete dağıtımı yapan Murat Yoğunlu, 12 Mart sabahı Urfa Özgür Gündem Gazetesini arayarak "Burada çok önemli haber var, gelin" diye ısrar eder. Aldıkları tehditler nedeniyle kimse gitmek istemese de Nazım Babaoğlu, o sırada gazetenin Urfa temsilcisi tarafından Siverek’e gönderilir. Tanıkların ifadesine göre Nazım Babaoğlu en son o gün yerel bir matbaa civarında görülür.

Daha sonra Murat Yoğunlu'dan öğrenildiğine göre korucular, Murat Yoğunlu'yu dağıtılacak gazetelerle yakalayıp, Sedat Bucak'ın Siverek'in çıkışındaki çiftlik evine götürmüştür. Halk arasında Sedat Bucak’ın bilgisi dâhilinde korucuların bu evde gözaltına aldıkları insanlara işkence yapıp sorguladıktan sonra öldürdüğü ve Fırat nehrine ya da kuyulara atarak kaybettirdiği söylentileri yaygındır.

Korucular, Murat Yoğunlu'ya gazetenin abonelerini, Siverek'teki haber kaynaklarını ve ilişkilerini sorar; Sedat Bucak'ın zorlaması ile onun yanında gazete bürosuna telefon ettirilir. Murat Yoğunlu daha sonra başka bir nedenle girdiği cezaevinde “Ben korkudan telefon ettim” diyerek yaşadıklarını ve Sedat Bucak’ın “Bakalım hangi delikanlı gelecek Özgür Gündem’den” dediğini anlatır.

Sedat Bucak'ın çiftlik evinin altındaki hücrelerde gözaltında olan başka kişiler Nazım Babaoğlu'nu görmüş, ona ne sorduklarını, ne yaptıklarını duymuşlardı. O günlerde Urfa'da Hüseyin Taşkaya ve iki kişi daha yine korucular tarafından kaçırılarak kaybedilmişti. Kayıp olan kardeşi Hüseyin Taşkaya’yı ararken Bucak’ların evinde Nazım'ı gören ve günler sonra gazetedeki resminden tanıyan Aziz Taşkaya, kendisi Bucakların evindeyken getirilen Nazım Babaoğlu’nun kim olduğunu sorduğunda “Bu genç, gazeteci” cevabını aldığını ifade eder. Aynı yerde sorgulanıp bırakılan başkaları da gazeteye gelip bildiklerini anlatır. Murat Yoğunlu daha sonra anlattıkları ile bu bilgileri doğrulamış olur.

Nazım Babaoğlu’nun yirmi gün kadar Bucakların elinde sağ olarak kaldığı ve bir araçla Urfa’da gezdirilerek sorgulandığını görenler olur. Bu duyumlar üzerine davacı olan baba Kemal Babaoğlu, polisler tarafından gözaltına alınıp tehdit edilir. O da diğer çocuklarını korumak amacıyla “Oğlumu kim kaçırdı ben bilmiyorum” şeklinde bir ifade verir. Böylelikle soruşturma dosyası kapatılmış olur. Nazım Babaoğlu’nun babası ve annesi de bizzat gidip Sedat Bucak ile görüşür. Görüşmeden yaklaşık bir ay sonra Fırat Nehri'nin kenarında kimliği tespit edilemeyen cansız bir beden bulunur. Nazım Babaoğlu olabilir şüphesiyle gidip araştırmak isteyen aileye izin vermeyen emniyet yetkilileri, bulunan cenazeyi kimlik tespiti yapmadan kimsesizler mezarlığına defneder. Aileye zaman zaman gayri resmi şekilde Nazım’la ilgili tanıklıklar ulaşsa da, bu tanıklıkları resmiyete dökmeye kimse yanaşmaz.

Son olarak 2011 yılında Erzurum cezaevinden A.S. adında bir tutuklu, Urfa Barosu’na mektup yazarak “Nazım'ın kaçırıldığı dönemde ben Siverek'teydim, o dönemde ben adli suçlardan dolayı aranıyordum. Dolayısıyla beni de kendi amaçları için kullandılar, Nazım'ı biz kaçırdık, falan yerde gömdük” diyerek yer bilgisi verir. Urfa Barosu ve İHD Urfa Şubesinin de olduğu bir heyetle beraber Savcılık gösterilen yerde kazı yapar. Kazıdan hayvanlara ait birkaç kemik dışında bir şey çıkmayınca; İHD, Erzurum'a bir heyet göndererek A.S. ile görüşmek ister. Erzurum’da görüştükleri savcı, İHD heyetine A.S'nin akli dengesinin yerinde olmadığını ve kendisinin Trabzon'a gönderildiğini beyan eder. A.S. mektubunda baskı altında olduğunu, ölüm tehdidi aldığını, kendisine çabuk ulaşılmasını istediğini yazdığı halde heyet bu kişiyle görüşemez.

Murat Yoğunlu, Nazım Babaoğlu’nun ailesinin isteği üzerine 2013 yılında Diyarbakır Savcılığı’na başvurur. Murat Yoğunlu can güvenliği sağlanırsa ifade vereceğini söyler ancak Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığınca bugüne kadar Murat Yoğunlu’nun ifadesi alınmamıştır. 

Nazım’ın çalışma arkadaşları, ailesi ve DEP Urfa İl Başkanı Muhsin Melik’in girişimleri sonuçsuz kalmış; Nazım’ın kaybedilişinden 83 gün sonra ise Urfa şehir merkezinde kontrgerillanın düzenlediği suikast sonucu DEP Urfa İl Başkanı Muhsin Melik katledilmiştir. Nazım Babaoğlu ile ilgili soruşturma dosyası ise 2014 yılında zamanaşımına uğradı.

Cumartesi Annesi olan Makbule Babaoğlu, yıllarca aradığı oğlunun kemiklerini bulamadan 11 Ağustos 2017’de yaşamını yitirdi. Bizler insan hakları savunucuları olarak yıllardır kendi kayıplarımızın akıbetini sorma ve faillerinin ortaya çıkarılması için verdiğimiz mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Adalet ve hakikat arayışımız son kaybımız bulana dek devam edecektir.”

Şimdi de gözaltında kaybedilen Nazım Babaoğlu ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.